Asırlık cam ağaçlarının arasından, dik yamaçlardan tırmanarak Kapı Kaya’ya vardık. Tertemiz havası, bulutlara uzanan dağların eteğinde Isparta’ya 35 km mesafede bulunan Çirlen yaylasında Kapı Kaya’nın eşiğinde güler yüzlü insanların sıcak karşılamaları ile karşılaştık.
Keçi, koyun seslerinin kuş seslerine karıştığı ve dağlarda yankılandığı Çirlen yaylası manzarası ile adeta büyülüyor insanı. Ulu Kaya, Orta taş, Keçi Kayası olmak üzere üç kayalıktan oluşan Kapı Kaya, dağların zirvesinde Akdeniz’e açılan bir kapı, sarp bir geçit.
Eşsiz manzaralarla dolu bir doğa parçası olan Çirlen yaylasında Kapı Kaya’dan geçince güney yamacında antik bir kent önümüze çıkıyor. Helenistik dönemden kalma Kapı Kaya Antik kentinde doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu eşsiz manzarası olan yeri bir zamanlar insanlar yurt edinmişler ve pek çok farklı yapılar inşa etmişler. Antik Kentin yıkıntıları etrafa dağılmış ve çok azda olsa yapı izleri taşıyan taş duvarlar hala ayakta durmaktadır. Uzaklarda Karacaören baraj gölü dağların arasında görülmektedir.
Güler yüzlü insanların sıcak karşılamalarından sonra etrafa bir göz atıyoruz. Zamanında 50-60 çadırın kurulduğu yaylada günümüzde 3-5 çadır anca kurulur olmuş. Çirlen yaylasının son çadırları ve yaşayan son çobanlar zamana ve şartlara direnmeye çalışıyorlar.
Odun ateşinde pişen yemekler ve semaverde usul usul kaynayıp demlenen çay yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuş adeta. Bol domatesli bulgur pilavı çabuk hazırlanması ve lezzeti ile sofraların vazgeçilmezi olmuş burada.
Her ne kadar gezip görmesi güzel olsa da burada yaşayanlar zorlu bir yaşam sürmekteler. Elektrik yok, her türlü teknolojiden uzak ve pek çok imkandan yoksun insanlar burada. Birçok zorunlu ihtiyaçların karşılanması bile oldukça zor.
Yaylada en ağır yük yine kadınların sırtında. Günlük ev işlerinin yanında keçi ve koyunların sağılması, sağılan sütün kaynatılıp değerlendirilmesi tamamen onlara bağlı. Yaylada keçi ve koyun sütünden eşsiz lezzette peynir, yoğurt, tereyağı elde edilerek değerlendiriliyor. Kiminin kucağında yada sırtında küçük bebekleri, kimisi çoluk çocuğundan uzak kalmış pek çok kırsal alanda olduğu gibi gençlerin çoğu şehirlere göç etmiş ayda yılda bir gelir olmuşlar. Çile ve sıkıntılarla yoğrulmuş Anadolu kadınları yaylada da yine koşuşturmada. Bir çok işin yükü yine onların sırtlarında.
Dağların zirvesinde sipsi ve kaval sesleri yankılanarak bozuyor sessizliği. Kimi zaman neşeli, kimi zaman hasret yüklü nağmeler yankılanıyor kapı kayada. Sipsi esliğinde hafifçe saz telinden dökülen nağmeler alıp götürüyor uzaklara. Hasret yüklü türkülerin yerini darbukanın eşlik etmesiyle neşeli türküler almaya başlıyor. Teke yöresinin Yörük kültürünün bir parçası olan türkülerin tadına doyum olmuyor. Sazlı sözlü eğlenceli müzikler neşe kaynağı oluyor insanlara.
Mayıs sonu Haziran başları gibi çıkılan yaylada kasım ayına kadar duruyor bu insanlar. Civarda üç dört tane su kaynağı var. Kaynaklardan en büyüğüne bir çeşme yapılmış. Çok eskilerden büyük bir kaynak olan su depremle dağdaki çökmelerin etkisiyle dağılmış ve su miktarı azalmış. Eskiden bir su değirmenini çeviren kaynaktan bir çeşmeden akacak kadar su kalmış geriye. Hatta Kapı Kaya Antik Kentinin de su ihtiyacını karşılayan bu su kaynağı çökmenin etkisiyle su kanalları yıkılmış ve depremden sonra kent önemini kaybetmiş.
Dut ağacının dibinde bir mezar dikkatimizi çekiyor. Muharebe yıllarında yaşlı olduğundan dolayı köyde kalan tek erkek olan Boz Veli(Veli Çetinkaya) adıyla bilinen Veli dede burada vefat etmiş. Yaz aylarında havaların sıcak olması ve köyde erkek olmamasından dolayı kadınlar tarafından buraya defnedilmiş.
Koyun, keçi seslerinin kuş seslerine karıştığı Çirlen yaylasından insanların sıcak karşılamaları kadar sıcak uğurlamaları ile ayrılıyoruz. Buraya gelmek isteyen herkesi beklediklerini söylüyorlar. Şakayla karışık karpuzu alıp gelirseniz peynir bizde zaten var diyerek. Kapıkaya’dan geçerek bu eşsiz doğa harikası yerden ayrılıyoruz. Kapıkaya Antik kentinin içerisinden geçerken burada bir zamanlar bir şehir olduğu ve insanların yaşadığını düşünerek yokuş aşağı 10 km’lik bir yoldan Antalya Isparta yoluna çıkıyoruz. İlk tünellerin bitişinden bağlanan yolla.
Gezilip görülesi, hatta kamp kurup bir süre kalınacak bir yer Çirlen yaylası. Tertemiz havası, eşsiz doğası, sıcak kanlı insanları ile şehrin gürültü ve kirliliğinden uzak, bir o kadarda şehre yakın bir yer. 03/06/2014
Keçi, koyun seslerinin kuş seslerine karıştığı ve dağlarda yankılandığı Çirlen yaylası manzarası ile adeta büyülüyor insanı. Ulu Kaya, Orta taş, Keçi Kayası olmak üzere üç kayalıktan oluşan Kapı Kaya, dağların zirvesinde Akdeniz’e açılan bir kapı, sarp bir geçit.
Eşsiz manzaralarla dolu bir doğa parçası olan Çirlen yaylasında Kapı Kaya’dan geçince güney yamacında antik bir kent önümüze çıkıyor. Helenistik dönemden kalma Kapı Kaya Antik kentinde doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu eşsiz manzarası olan yeri bir zamanlar insanlar yurt edinmişler ve pek çok farklı yapılar inşa etmişler. Antik Kentin yıkıntıları etrafa dağılmış ve çok azda olsa yapı izleri taşıyan taş duvarlar hala ayakta durmaktadır. Uzaklarda Karacaören baraj gölü dağların arasında görülmektedir.
Güler yüzlü insanların sıcak karşılamalarından sonra etrafa bir göz atıyoruz. Zamanında 50-60 çadırın kurulduğu yaylada günümüzde 3-5 çadır anca kurulur olmuş. Çirlen yaylasının son çadırları ve yaşayan son çobanlar zamana ve şartlara direnmeye çalışıyorlar.
Odun ateşinde pişen yemekler ve semaverde usul usul kaynayıp demlenen çay yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuş adeta. Bol domatesli bulgur pilavı çabuk hazırlanması ve lezzeti ile sofraların vazgeçilmezi olmuş burada.
Her ne kadar gezip görmesi güzel olsa da burada yaşayanlar zorlu bir yaşam sürmekteler. Elektrik yok, her türlü teknolojiden uzak ve pek çok imkandan yoksun insanlar burada. Birçok zorunlu ihtiyaçların karşılanması bile oldukça zor.
Yaylada en ağır yük yine kadınların sırtında. Günlük ev işlerinin yanında keçi ve koyunların sağılması, sağılan sütün kaynatılıp değerlendirilmesi tamamen onlara bağlı. Yaylada keçi ve koyun sütünden eşsiz lezzette peynir, yoğurt, tereyağı elde edilerek değerlendiriliyor. Kiminin kucağında yada sırtında küçük bebekleri, kimisi çoluk çocuğundan uzak kalmış pek çok kırsal alanda olduğu gibi gençlerin çoğu şehirlere göç etmiş ayda yılda bir gelir olmuşlar. Çile ve sıkıntılarla yoğrulmuş Anadolu kadınları yaylada da yine koşuşturmada. Bir çok işin yükü yine onların sırtlarında.
Dağların zirvesinde sipsi ve kaval sesleri yankılanarak bozuyor sessizliği. Kimi zaman neşeli, kimi zaman hasret yüklü nağmeler yankılanıyor kapı kayada. Sipsi esliğinde hafifçe saz telinden dökülen nağmeler alıp götürüyor uzaklara. Hasret yüklü türkülerin yerini darbukanın eşlik etmesiyle neşeli türküler almaya başlıyor. Teke yöresinin Yörük kültürünün bir parçası olan türkülerin tadına doyum olmuyor. Sazlı sözlü eğlenceli müzikler neşe kaynağı oluyor insanlara.
Mayıs sonu Haziran başları gibi çıkılan yaylada kasım ayına kadar duruyor bu insanlar. Civarda üç dört tane su kaynağı var. Kaynaklardan en büyüğüne bir çeşme yapılmış. Çok eskilerden büyük bir kaynak olan su depremle dağdaki çökmelerin etkisiyle dağılmış ve su miktarı azalmış. Eskiden bir su değirmenini çeviren kaynaktan bir çeşmeden akacak kadar su kalmış geriye. Hatta Kapı Kaya Antik Kentinin de su ihtiyacını karşılayan bu su kaynağı çökmenin etkisiyle su kanalları yıkılmış ve depremden sonra kent önemini kaybetmiş.
Dut ağacının dibinde bir mezar dikkatimizi çekiyor. Muharebe yıllarında yaşlı olduğundan dolayı köyde kalan tek erkek olan Boz Veli(Veli Çetinkaya) adıyla bilinen Veli dede burada vefat etmiş. Yaz aylarında havaların sıcak olması ve köyde erkek olmamasından dolayı kadınlar tarafından buraya defnedilmiş.
Koyun, keçi seslerinin kuş seslerine karıştığı Çirlen yaylasından insanların sıcak karşılamaları kadar sıcak uğurlamaları ile ayrılıyoruz. Buraya gelmek isteyen herkesi beklediklerini söylüyorlar. Şakayla karışık karpuzu alıp gelirseniz peynir bizde zaten var diyerek. Kapıkaya’dan geçerek bu eşsiz doğa harikası yerden ayrılıyoruz. Kapıkaya Antik kentinin içerisinden geçerken burada bir zamanlar bir şehir olduğu ve insanların yaşadığını düşünerek yokuş aşağı 10 km’lik bir yoldan Antalya Isparta yoluna çıkıyoruz. İlk tünellerin bitişinden bağlanan yolla.
Gezilip görülesi, hatta kamp kurup bir süre kalınacak bir yer Çirlen yaylası. Tertemiz havası, eşsiz doğası, sıcak kanlı insanları ile şehrin gürültü ve kirliliğinden uzak, bir o kadarda şehre yakın bir yer. 03/06/2014