Manav ifadelerinde; "Isparta Olası bir Sel’e Hazır Değildir!
Anlayana da, anlamayana da tarih tekerrürden ibârettir.
Coğrafyacı, jeolog veya yerbilimcisi değilim, ancak bu durum tarihteki Isparta’da yaşanan sel felâketlerini anlatmama engel değildir.
Isparta yazılı tarihimizdeki ilk sel felâketini 1780 yılında Gölcük boğazından akan çamur ile, sel ile yaşadı. Bu bizim yakın zamanda olduğu için bildiğimiz bir âfettir. O dönem için Tekke ve Yaylazâde Mahalleleri büyük zarar görmüştür. Yani bugünkü Dere, Hızırbey ve Yayla Mahalleleri bu selden olumsuz yönde etkilenmiştir.
Aynı sel, bugün tekrar yaşansa çok ağır bir bilanço ile karşı karşıya gelebiliriz.
Nasıl mı?
Bakınız 1780 yılında yollarda arabalar yoktu, daha doğrusu araba yoktu. Dolayısıyla düzenli yol ve asfaltta yoktu. Yani gelen sel ilerleyebilecek kâbiliyete sahip değildi. Sel geldiğinde meğiline göre dağılarak tahribat veriyordu. Aynı dönemde selin zarar verdiği mahallelerin üzüm bağı, bostanlık ve ağaçlık olduğunu unutmayalım. Bu durum seli büyük ölçüde zayıflatmıştır.
Yine bu âfet döneminde apartmanlar yoktur, dolayısıyla apartmanların bodrum katları da yoktur. Yani yol zemininden aşağıda oturma alanı yoktur. Evler kerpiç tek katlı, sofalı 2 katlı evlerden oluşmaktaydı. En fazla sel zemine zarar verse de orada insan yaşamazdı.
1780 yılında gerçekleşen bu selden sonra Dere Mahallesi’ne Çelik Ahmet Paşa soyundan gelen Sait Paşa’nın annesi Taçlı Hatun Dere Mahallesine bir kanal yaptırarak ileride gerçekleşebilecek bir sel de evlerin zarar görmemesi için bir önlem almıştır.
Bu önleme rağmen doğa yine kendini gösterir ve aradan geçen 68 yıl sonra, 1848 yılında Isparta Çayı gelen aşırı yağmur sularını taşıyamaz ve taşar. Bu taşkında Tabakhane, Fazlullah ve İskender Mahalleleri büyük zarar görür. Ancak bu dönemde de yine asfaltın olmadığını, arabaların olmadığını, Dere Mahallesinde sel önlemli kanallar açıldığını, bodrum ve zemin katlarda insanların yaşamadığını ve civarın üzüm bağları ve bostanlık olduğunu yine unutmayın.
Ancak tabiat ana yine haykırır, yolumda durmayın diye bir mesaj daha verir ve sene 1875 yılında bugün kü çayboyundaki çay yine taşar. Dönem yine arabasız, zeminde insanların yaşamadığı ve üzüm bağlarıyla çevrili bir dönemdir.
Artık önlem almak gereklidir, çünkü tabiat ana birkaç kez haykırdı.
Ve 30 sene sonra, 1878 yılında Mutasarrıf Hasan Mazhar Paşa çayın etrafına yüksekçe duvar ördürür.
Bitti mi?
Hayır.
19 sene sonra 1897 yılında tabiat ana tekrar görünür ve çay yine taşar.
Tahribatı yiyen Ispartalılar hemen çayın etrafındaki duvarları tamir ederler. Çayboyundaki koca çınar, Gülcü meydanındaki Aldan Efendi deki çınarlar koruma altına alınmıştır.
Hülâsa 120 yıldır tabiat ana sessizdir, ama o yolunu unutmaz.
Peki bu 120 sene de neler değişti.
Bir önlem alındı mı?
Hayır alınmadı.
Peki ne değişti?
Çok şey değişti.
Allah korusun, aynı sel bugün olsa ne olur?
Aynı sel bugün olsa, bilançosu çok ağır olur. Çünkü şunları unutmayalım artık 200 sene önceki Isparta’da yaşamıyoruz. Dere mahallesinden bir futbol topunu yuvarlayın Sav Kasabasına kadar çok rahat inebileceği bir meğil var.
Isparta Dere Mahallesinden, inerek çay boyundan Demirköprü halı sahaya, hattâ Oktay Petrole kadar çok hızlı bir eğime sahiptir.
Ve en tehlikesi artık yollar asfalttır. Yani gelebilecek bir taşkın, sel, yağmur suyu 10 dakikada bu asfalttan süratle inerek başta Dere, Keçeci, Hızırbey, Gülcü, Sülübey, Halife Sultan, Emre ve nihayet Davraz ve Vatan Mahalllelerine inecek kadar uygun bir yolu ve asfaltı vardır.
Emin olun ki çay boyundaki çay, bu seli kaldırabilecek çapa sahip değildir.
Tarihte en bâriz üç örneğinde gördüğümüz gibi bu çay bu taşkınları kaldıramaz. Daha önceki örneklerinde bu çayın taşmasından kaynaklı ağır tahribâtın olmaması o dönemde çay civarında bodrum ve zeminli betonarme yapı olmayışı ve buralarda insanların yaşamamasıyla ilgiliydi.
O dönemlerde bostanlık ve bağların, ağaçlık arazilerin olması ağır tahribâta yol açmamıştır.
Daha anlaşılır söyleyeyim.
Bugün Dere Mahallesi’nin batısından gelebilecek sel, ilk önce Işıkkent Mahallesi’ni vuracaktır. Bugünkü Kelebek vadisi evlerinin üzerinden inecek ve aşağıya doğru tüm mahalleyi ve bodrumları etkileyecektir.
Peki tarihte 3 kez şiddetini gösteren dönemde bu bahsettiğim yerlerde bir tane dahi ev yoktu. Bu alanlar daha 50 sene öncesine kadar tamamen çağla ağaçları ve üzüm bağlarından oluşuyordu. O dönemde bu ağaçlık ve bağlık alan seli büyük ölçüde yavaşlatmaktaydı.
Ancak bugün buralarda 1 tane ağaç yok, tamamen direkt meğilli, kaymak gibi bir asfalta sahibiz.
Ve maalesef yol zeminin altında yer alan çok sayıda bodrum katlarda oturan insanlarımız var.
Bizim coğrafyamız maalesef bu tehlikeli duruma açıktır ve Dere Mahallesi üzerinden Hisartepe, Kirazlıdere, yine Ayazmana Mahallesi’ndeki mesirelik üzeri halen olası sele müsait bölgelerdir.
Isparta Konya gibi bir düzlükte değildir, Kezâ yine Eğirdir ilçemizde aynı.
Meğilli bir coğrafyaya kurulmuş ve defalarca tabiat tarafından uyarılmış, örnekleri yaşanmış, buna rağmen çayboyunda yerleşkeler ve bodrumlu iskanlı daireler oluşturulmuş bir istimlâktayız.
Hani sel, âfet gelmeden bunları bilmek önemlidir. Hani sel gelince “Aman efendim ne bilelim, tarihte hiç böyle bir şey yaşanmamıştı ki? Nereden bilelim böyle olacağını?” deme lüksümüz yok.
Çünkü tarihte son 200 sene 4 kez Isparta çayı taştı ve mahalleler zarar gördü.
Daha kaç örnek lazım ki?
Ve bu 4 taşkında da çay etrafı ve bahsi geçen alanlar ağaçlık, bağlık idi, asfalt araba ve bodrumlu iskânlaşma yoktu.
Asri mezarlığının üst tarafları bugün Işıkkent ve Batıkent Mahalleleri bilenler bilir, tamamen ağaçlık alan idi.
Peki sel yolundaki bugünkü durumu ne?
Bırakın seli hafif şiddetli bir yağmurda Asrî mezarlık yanından inen yollara araç giremiyor sudan.
Yine Asrî mezarlık önünden Gülistan polis karakolu önüne giden 111 Cadde tamamen kaldırımlara kadar su doluyor, araçlar yolda kalıyor.
Daha 15 sene öncesi Hızırbey Mahallesinde bir sokakta içme suyu boru hattının patlamasıyla alt sokaklardan 9 tane evi su bastığını unutmayalım.
Tekrar ediyorum, ben felâket tellâllığı yapmak istemiyorum.
Allah bütün Ispartamızı, ülkemizi bu felâket ve âfetlerden korusun emin kılsın.
Amacım imârlaşmayı, yapılaşmayı da kötülemek değil.
Bu alanın uzmanı da değilim.
Ancak her Isparta tarihini araştırırken, ne hikmekse bu âfetleri tarih hep gözümün önüne getiriyor.
Ülke gündemimizdeki Bozkurt ilçesinde yaşanan sel felâketinde “Dere yatağında ilçe kurulmuş” sözleri bir gün Isparta için de “E canım Isparta’da 4 kez sel felâketi olmuş, ama Ispartalılar sel yolunda önlem almamış” demesinler.
Başa felâket gelmeden tarih bas bas bağırıyor ve uyarıyor.
“200 senede 4 kez mahalleleri vurdum, yolum şimdi daha müsait, tekrar gelebilirim” derken, ben sessiz kalamazdım.
Sadece yeri gelmişken paylaşmak istedim.
Bir insan ömrü ortalama 70-80 sene olduğu için, son 120 senedeki yaşayan insanlar böyle bir seli âfeti yaşamadıkları için ve en önemlisi “TARİHE İLGİLERİ OLMADIKLARI VE BİLMEDİKLERİ İÇİN” günümüzdeki selin gelebileceği alanlar, beni ilgilendirmeyen sebeplerle îmara açılmış, betonlaşmış, ev yapılmış vs. olabilir.
Son 120 sene de Isparta’da görev almış yöneticiler ömürlerinde böyle bir şey görmemiş, yaşamamış olabilirler.
Ama tekrar ediyorum, Tarih bas bas bağırıyor, küresel ısınmayla doğa şartları büyük değişiklere gebe.
Her an, her şey olabilir.
İşin uzmanı Üniversitemizin güzide hocalarına danışılabilir, bir komisyon oluşturulabilir.
En azından “Ne yapılabilir?” sorusuna cevap arayabilirsiniz.
Çünkü insan hayatı önemlidir.
BAŞKA ISPARTA YOK." ifadelerini kullandı.
Haber/ Nadir Öngören