Manav ifadelerinde; "İzmir’in işgâli tüm şehirlerde olduğu gibi Isparta’da mitinglerle protesto edilmişti. Aydın ve Nazilli’de faaliyetlerini gösteren Reddi İlhak Cemiyeti’ne destek amacıyla dönemin Belediye Başkanı Nadir Efendi başkanlığında Isparta’da bir komisyon kurulur. Ispartalılar tarafından beş bin liralık ilaç ve malzeme alınarak Denizli’ye gönderilir.

Öte yandan Hafız İbrahim önderliğinde gönüllü asker kaydı alınmaya başlanır. Amaç işgal altındaki bu memleketi kanının son damlasına kadar savunmak ve bağımsız kılmaktır.

Dönemdeki İstanbul hükümeti bu tarz hareketlere karşı çıktığı için Ispartalılar Nazilli’de toplanan Milli Mücadele Kongresi’ne temsilciler gönderir ve Isparta’da da bir Temsil Heyeti oluştururlar.

Isparta temsilcisi Turgut Akkaş Nazilli Heyetine âzâ olarak gönderilir. Demirci Mehmet Efe ile görüşmeler yapılır. Yeni açılacak olan meclis için mebuslar hazırlanmıştır.

Bölgede âsâyiş bozuk olduğu için Demirci Mehmet Efe’nin destek olması ümit ediliyordu. Antalya’dan Isparta’ya gelen İtalyan Birliği Isparta’da şehir âsâyişini düzeltmek ve sıhhi yardımda bulunmak amacıyla hastane ve eczane açmayı teklif eder. Tabi bu durum işgal öncesi bir keşif gâyesi taşıyordu. Mutasarruf Talat Bey’in evinde yapılan toplantıyla buna gerek olmadığı ve isteklerin kabul edilmediği birliğin komutanına tebliğ edilir ve İtalyan askerleri şehri terk ederler.

Bunun gibi işgâl amaçlı tehlikeler halkta bir direniş hareketi oluşmasını sağlar. Beyşehir heyetinden dörtyüz kişilik bir çete Yalvaç, Afşar ve Eğirdir’e girerler, halktan da destek görürler.

Eğirdir’e geldiklerinde milli mücadeleye destek vermeyen İstanbul Hükümeti’ne Eğirdir’in önde gelen 40-50 kişilik kanaat önderleri hükümeti tanımadıklarına dair telgraf çekerler.

Aynı milli grup Isparta’ya geldiğinde de halktan destek gördü.

T.B.M.M’nin açılmasıyla irili ufaklı bu grup ve çeteler düzenli orduya katıldılar.

Cumhuriyet öncesi dönemde askerlik yüzünden tüm vilayetlerde ve Isparta’da da nüfusta önemli değişimler meydana geldi. Gayrimüslimler askere alınmadığı için çoğaldı ve zenginleştiler. Isparta’da 2.Mahmud döneminde gelen 16 kişi olan Ermeni nüfusu beş yüzü aşmıştı. Tıp ve eczacılık Rum ve Ermenilerin elindeydi. 1869 ve 1893 arasında Isparta Belediye Hekimliği kurulduğu halde bir tane bile Türk hekim bulunamamıştı. Bu dönem sonunda Merhum Böcüzade Süleyman Sâmi bir Türk hekim bulur ve Isparta’ya getirir ama bunu çekemeyen Rum ve Ermeni hekimler türlü iftiralar atarlar.

Dönemde özellikle köyler hastalıkla cebelleşiyordu. Sıtma, kolera, çiçek gibi hastalıklardan çok sayıda vatandaşımız ölüyordu. Özellikle 1902 yılında sadece Kuleönü’nde 114 kişi sıtma hastalığından hayatını kaybetmişti.

Osmanlı’nın son döneminde Rum, Çerkes, Ermeni, Arnavut olan mültezim ve memurlar köylünün âdeta kanını emiyordu. 1874 yılında Isparta ve civarında büyük bir kıtlık olur. Anbarındaki buğdayı Sillei Kostak adlı bir Rum, bir altına zor bela satmıştı. Alırken ucuz satarken fahiş rakamlarla fırsatçılığı yapanlar yine Rumlar ve Ermenilerdi.

Bir köye veya uzun yola silahsız gitmek mümkün değildi. Dağlar asker kaçakları ve eşkıyalarla doluydu.

Böcüzade Süleyman Sami anlatımında bir gün bugünkü Atabey’e bağlı Pembeli Köyü’ne gittiğini ve orada 80 yaşında bir Hacı Efendi ve yanında bir çocukla olduğu halde görüştüğünü, ahval sorduğunu anlatır.

Trafikte Tehlikeli Hareketler Kameraya Yansıdı Trafikte Tehlikeli Hareketler Kameraya Yansıdı

Hacı Efendi şöyle konuşur.

“Üç oğul ve iki torunumdan yanımda sadece bu çocuk kaldı. Üç oğlum şehit oldu. Torunumun birisi Alman hastanesinde ölmüş, diğerinin yaralanıp İzmir Hastanesi’nde yattığını öğrendim. Satıp savdım İzmir’e gittim. Hastaneye bile almadılar. Valiye dilekçe ver dediler, verdim. O da ölmüş, yüzünü bile göremedim, cenazesine zor yetiştim. Şu gördüğün evde iki dul gelin ve bu çocuktan başka kimse kalmadı.” Diyerek acı acı ağlamaya başlar.

Isparta ve civarında asker kaçaklarını yakalamakla görevlendirilen Çerkes Binbaşı Rüştü Bey kendisine rüşvet verenleri idare ediyor, veremeyenleri de yakalıyor sevkediyordu. Ordu mal tedariğinde bile rüşvetin adı geçiyordu. Hatta Ispartalılar o dönem şehre gelen Enver Paşa’ya durumu şikayet ettiklerinde Enver Paşa “ Ne yapalım şuan bu adamlara ihtiyacımız var, harb sonrası onları cezalandıracağız” demekten başka bir şey yapmamıştı.

Bugün Isparta, işgal EDİLEMEMİŞ ve topraklarını şerefle savunmuş, vatan ve hürriyet yanlısı bir şehir olmuşken bunu anlatamayan, Isparta tarihine zarar verenlere ecdâdın şanlı tarihi tokat gibi karşılarına çıkacaktır." ifadelerini kullandı.

Muhabir: Ali Rıza Cesur