Gül dediğimiz anda ilk akla gelen il şüphesiz Isparta’dır. Mis kokusu ve kusursuz güzelliği ile nam salan Isparta Gülünün Latince adı Rosa Damascena olarak literatürde yerini alır.
İl çevresinde yaygın halde yetiştirilen bu gül çeşidinin diğer güllerden ayrılan özelliği yoğun özüdür. Kokusunun kalıcılığı kesme çiçekçilikten ziyade kozmetik alanında kullanılmasının önünü açmıştır. Bununla birlikte bahçelerde ve evlerde de yeri hiçbir zaman eksik olmamıştır elbette.
Isparta Gülü ülkemizde 120 yıldan daha fazla bir zamandır üretilmekte. Ülkemize gelişinin hikayesine yazımızın ilerleyen kısımlarında yer verdik. Anavatanı Türkiye olamasa da şimdilerde yurtdışına ihraç ederek ticaret yaptığımız bu güzel güller yalnızca yağı çıkarılmak sureti ile kullanılmıyor. Gül reçeli, gül şerbeti ve gül şurubu olarak gıda alanında kullanıldığı gibi Isparta Gülünün yaygın bir şekilde krem, sabun ve kolonyası da üretilmektedir. Ayrıca medikal anlamda da bu güllerden faydalanılmaktadır. Anlayacağınız her derde deva denilecek türden bir çiçek.
Gülü Anadolu'ya getiren adamın başına gelmeyen kalmamış!
Gül yağı ve gül suyu ilk olarak İran veya Hindistan'da üretildi. Mısır, Mezopotamya ve Çin gül yağı üzerinde kafa yordu. Anadolu'ya gülcülüğü getiren adamla ise 'Bu adam keçileri kaçırdı' denilerek alay edildi..
Gülü Anadolu'ya getiren adamın başına gelmeyen kalmamış!
Özel günler başta olmak üzere gül hayatımızın her alanında sirayat etmiş durumda. Adına şarkılar türküler yazılan gülün Anadolu'ya geliş ve yayılış öyküsü de oldukça ilginç.Aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir şekilde bünyesinde toplayan çiçektir gül.
İşte gülün köklü geçmişinin günümüze uzanan hikayesi:
Gülün kökeni 35 milyon yıla dayanıyor
Kuzey yarım küre bitkisi olan gülün orijini Doğu Asya'dır. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül suyunun ilk olarak İran veya Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya'ya yayıldığı bildirilmiştir. Gülün yeryüzündeki varlığı en az 35 milyon yıllık bir geçmişe sahip. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi ise en az 5000 yıllık çok renkli bir geçmişe dayanır. Hatta öyle ki, antik dönemde Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar için gül bahçeleri, en az buğday tarlaları ve meyve bahçeleri kadar önem taşımıştır.
Gülsu suyunu kim buldu?
Isparta İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün sitesinde yer alan bilgiye göre, Gül kokusunu kalıcı yapmak için tarihte ilk yöntem antik çağlarda Mısır, Mezopotamya, Hint ve Çin gibi medeniyetler tarafından kullanılan yağlarla maserasyon (gül çiçeklerinin uygun yağlarda belli bir süre bekletilme yöntemi) olmuştur.
Daha sonra ise M.Ö. 3500'de keşfedilen su ile ekstraksiyon (belli metodlarla gül çiçeklerinin suda bekletilmesi ve sonra süzülerek bu suların kullanılması) yöntemi uygulanmıştır. Daha sonra, M.Ö. 50'de insanlığın keşfettiği “ruhunu yakalamak” usulü yani damıtma ile elde edilen ürünler ortaya çıkmış, gülsuyu haline gelmiştir.
Isparta'da gülcülük nasıl başladı?
Gülcülüğü Isparta'ya, Yalvaç ilçesinden gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi getirmiştir. Bu getirişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü var:
Anlatılan Isparta Gülü hikayesi oldukça ilgi çekici. Söylenenlere göre olay 1840’lara dayanıyor. Isparta’nın 1200 yılında dikilen ünlü çınarının bulunduğu Yalvaç ilçesinde doğan Müftüzade İsmail Efendi, 40 yaşını aştıktan sonra Bulgaristan’ın Kızanlık şehrinde göreve başlıyor.
O dönemler Gül Vadisi olarak adlandırılan bu şehri belki bilerek belki de özleminden memleketi Isparta’ya çok benzetiyor. Burada bulunduğu süre içerisinde gül bakımını ve gül yağı üretimini öğrenen Müftüzade İsmail Efendi bu gülleri Isparta’ya götürmeyi kafasına koyuyor. Bu şu dönemde oldukça zor. Uluslararası bitki taşımacılığı türlerin taşınması açısından ülkeler arasında sakıncalı bulunuyor. Ancak o zamanlarda da durumlar çok kolay değilmiş. Özel güllerinin ülke dışına çıkarılmasını engellemek için Kızanlık şehri büyük bir koruma altındaymış. Bulgaristan’ın çok hassas olduğu bu durum gül çeliklerinin yurt dışına çıkarılmasına engel oluyormuş.
Ama Müftüzade İsmail Efendi bu işi kafasına koymuş bir kere. Bastonuna bir şekilde sakladığı gül çeliği ile Türkiye’ye gelen Müftüzade İsmail Efendi, mesleği dolayısıyla üzeri aranmayınca şansı yaver gidiyor. Bu gül çeliğini evinin bahçesine dikiyor ve elde ettiği gül çelikleri ile 30 dönümlük bir arazi üzerinde gül tarımına başlıyor. Yıl 1892 olduğunda ise ilk gül yağını üretiyor güzel gülleri ile.
"Gülcüzade İsmail Efendi 1889 yılında Bulgaristan'a bağlı Kızanlık bölgesinden Denizli'nin Çal ilçesine gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden yağ elde edebildiğini öğrenmesi ile bu kişi ile mektuplaşmış ve Gülcülük üzerine geniş bilgilere sahip olmuştur.
İsmail Efendi şöyle komşu illere Burdur, Denizli, Çal yörelerine doğru bir geziye çıktı. Oralarda ne ekip dikiyorlar, topraktan nasıl daha çok gelir sağlıyorlar baktı, çekti. Gülcülük büyük oranda yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına vardı. Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak sağladı. Çukurları açtırdı. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar aldı. Otuz dönüm yerin otuz dönümüne de gül dikti..... Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını yerli ustalara Isparta'da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da Bulgaristan'a dek gitti; oradan aldı, geldi. Güzelce, noksansız bahçesine kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da "Bambullu Ceviz" denen yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonra, sabırla üçüncü ürün yılını beklemeye başladı.
Parasal sıkıntılarla boğuştu
Parasal yönden de sıkıntı, bunaltı içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş, atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak sağlamış, çukur kazdırmış, gül fidanlarını diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında gerekli olacak araçlara da pek çok para vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... anlayamadığı bir tabiat olayı nedeniyle gül fidanları hiç çiçek vermediler. Emekleri, harcadığı bunca para boşa gitti. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı. O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi yüzünden başarılı olamadı...
"Bu adam keçileri kaçırdı"
Gözler İsmail Efendi'nin üstündeydi. Halk, ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa evde yerde... hep onun bu girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor;
"Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl fikir versin" deniyordu.
Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının nedenleri üzerinde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı gülyağı çıkarma yöntemini en küçük ayrıntısına varana dek öğrendi.
Kendini, bir sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı....
Kış mevsiminin soğuklu, karlı günleri geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi'nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü.. Bakımlı, tertemiz bahçedeki insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı.. Öyle de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki.. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyordu... Gülcü İsmail Efendi, finalde hedefine ulaştı. Gül'den kazandığı paaralarla borçlarnı ödeyip ekstra gelirler elde etmeyi başardı.
Isparta halkı, İsmail Efendinin deneyinden, Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu öğrenmiş oldu. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra "Tarlalarımıza bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!" demeye başladı."
Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık, çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara yardımcı oldu. Karık nasıl açılır gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu...
Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta bundan sonra gül üretmesiyle tanındı, gülcü oluşuyla da anıldı.
O günden bu güne Isparta'da Gülcülük aralıksız sürmektedir.
( 2012 yılında Isparta'ya Gülcü İsmail Efendi'nin heykeli yapılmıştır)
Köy tipi gülyağı üretimi; “İktisat Vekaleti” tarafından modern gülyağı fabrikasının 1935 yılında kurulması sonucu yerini büyük ölçüde sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmaya başlamıştır..
''Dedem çok Müteşebbis idi''
Müftüzade Gülcü İsmail Efendi'nin 5. Kuşak torunu Neşe Sayın Balbay, Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar'a konuştu:
''Aile Belleği'nde Müftüzade Gülcü İsmail Efendi'ye dair çok hatıralar var:
Onları dinleyerek büyüdüm. Medrese eğitimi aldığını ve Enderun'da Şehzade Öğretmenliği yaptığını biliyoruz.
Gül Çiçeği'ni Kızanlık Vadisi'nden (Bulgaristan) Isparta'ya getirdi.
Gülhane kurdu
Orman, Maaddin ve Ziraat Nazırı tarafından Mecidiye Nişanı ile ödüllendirildi. Ayrıca hatıralarda şu anlatılırdı. Nazır, para ödülü de vermiş. Ancak Müftüzade Gülcü İsmail Efendi bunu kabul etmemiş. Bunun üzerine damıtım aygıtı (imbik ve tamamlayıcı parçalar) hediye edilmiş
Ertesi yıl o dönemin Orman, Madenler ve Tarım Bakanı bahçeler ve Gülhane'yi gezmesi, incelemesi ve raporlaması için Isparta'ya müfettiş gönderiyor. Müfettiş, yaptığı incelemeler sonucunda Müftüzade Gülcü İsmail Efendi'nin ''Madalya'' ile ödüllendirilmesi yönünde rapor veriyor.
Gülbirlik ile yaygınlık kazandı
Gülbirlik'in 1958 yılında kurduğu İslamköy Gülyağı Fabrikası, 1976 yılında kurduğu diğer gülyağı tesisleri ile Türk gülcülüğü ve gülyağı üretimi şekil değiştirmiştir.
Günümüzde köy tipi gülyağı üretimi, yerini tamamen sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmıştır. Isparta ili, Türkiye'de özellikle gül yağı ve gül ürünleri üzerine önemli bir merkez haline gelmiştir. Yörede bir çok yerli ve yabancı gül işleme fabrikaları bulunmaktadır.
Ispartamızda Gülbirlik'e ve özel kuruluşlara ait, 5 adedi büyük olmak üzere toplam 15 adet gül yağı fabrikası bulunmaktadır. Gülbirlik, 1998 yılı başında kozmetik üretimine de başlamıştır.
******************
Isparta Gülü’nün Özellikleri, Yetiştirilmesi ve Bakımı
Isparta Gülünün en belirleyici özelliği kokusu ve rengidir. Oldukça yoğun bir kokusu olan gül aynı zamanda şifa kaynağı olarak da bilinir. Pembe tonlu renkleri ise oldukça canlı bir formdadır. Enerji ve mutluluk saçmak için renklerini ve mis kokularını kullanılır.
Isparta Gülü yalnızca Isptarta’da değil civar illerde de yetiştirilir ama asıl merkezi Isparta’dır.
Çiçekleri yalın kanat, yarim katmerli ve katmerli güller şeklinde açar.
Isparta Güllerinin boyları değişebilmektedir. Bu gülleri boylarına göre bodur, yüksek ve sarılıcı güller olarak sınıflandırabilmek mümkündür.
Isparta Gülü ne çok sıcak havayı sever ne de çok soğuk. Ilıman, kuraklığın ve donun olmadığı bir iklimde yetişir. Çiçeklenme döneminde hele ki bahar zamanlarında çiğ düşen bir bölgede ise keyfine diyecek yoktur.
Isparta iklimi bu gülün beklentisini karşılayan ideal özelliklere sahiptir. Yaz ayları için sıcaklığın 40 derecelere ulaşmadığı ancak kış aylarında ise 15 derecenin altına düşmediği bir ortam Isparta Gülü için idealdir.
Isparta Gülünün istediği nem oranı ise yaklaşık %60 olarak değerlendirilebilir. Bu oran %70’lere de çıkabilir ancak daha yukarı veya daha aşağı rakamlar tercih edilmez.
Isparta Gülü yılda bir defa çiçek açar. Yıl içerisinde birden fazla çiçek açan güllere ise yediveren gülleri denir.
Gül, yetişeceği toprak konusunda çok seçici değildir. Daha çok iklimi önemsiyor. Ancak hafif olan topraklar daha çok hoşuna gidiyor. Yani killi ve ağır topraklardan ziyade kumlu ve hafif topraklar Isparta Gülü için daha uygun.
Isparta gülü açıklıktan hoşlanır. Bu sebeple fidelerin arasında dikim esnasında 1,5 – 2 metre kadar boşluk bırakılır.
Bol ışık seven Isparta Gülü için elbette güneş de önemli bir etkendir. Güneş ışığını yeteri kadar alabilmesi kokusu için çok önemlidir. Bu güller toplanacağı zaman ise güneşin doğmadığı, sabahın en erken saatleri tercih edilir.
Gül bakımının bir diğer önemli unsuru da sulama. Genellikle salma sulama sistemi tercih edilmesi tavsiye edilmektedir.
Gülün bakımı için düzenli olarak budama yapılması, yabancı otların temizlenmesi ve bilhassa yaz aylarında toprağın havalandırılması ise oldukça mühimdir.
Budama için en uygun zaman dilimi yaz sıcaklarının henüz başlamadığı mart ve nisan ayları arasında geçen zaman dilimidir.
Isparta Gülünün birçok hastalık için şifa olduğu söylenmektedir. Hastalıklara iyi geldiği ve güzellik sağladığı söylenir. Isparta Gülü’nün bilinen faydaları ise şunlardır;
Bademcik ve boğaz iltihaplarına karşı tedavi edici olması bilinen bir özelliktir. Bunun için gül suyu ile boğaz gargarası yapılması gerekir.
Bilhassa bebeklerin ve çocukların tenlerinde meydana gelen kurulukların giderilmesinde aktif rol alması ile cilt nemini korumaya yardımcı olur.
Antibiyotik görevi görebilme özelliği ile yara iyileştirebilme fonksiyonunun bulunması ile yara temizleme ve iyileştirme aşamasında kullanılır.
Gül suyu ile göz banyosu yapıldığı takdirde göz nezlesini tedavi edici olma özelliğinin olması da bir diğer önemli özelliğidir. Göz kanlanmasına iyi gelerek giderir.
Çayı demlenerek sakinleştirici olarak tüketilmesi de bir diğer bilinen faydasıdır.
Yağının ve suyunun akne ve lekeler için iyileştirici özelliği bulunmasının yanında tonik görevi görerek cildi temizlemesi de başka bir özelliği olarak öne çıkmaktadır.
Bağırsak problemlerine iyi geldiği, ishali kestiği düşünülmektedir.
Isparta Gülü üretimi için çelikler kullanılır. Kış başında ekilen çeliklerden hasat elde edebilmek için iki sene kadar beklemek gerekmektedir.
Isparta Gülü yıllandıkça verimi artan bir ağaççıktır. Bu verim ilk iki yıl geride bırakıldıktan sonra göz ile görülebilir derecede artar. Bu esnada gerekli gül budamaları yapılarak (gençleştirme budaması) verimden düşmüş olan bitkilerin gençleştirilmesi sağlanabilir.
YAKIN TARİHTE EN GÜZEL GİRİŞİM ROSENSE!
Isparta Gülbirlik Rosense ile dünya markası olma yolunda ilk adımı Bolat Tamer'le attı
sparta gülcülüğünün temel taşı, gül mamulleri sektörünün öncüsü ve yenilikçisi Gülbirlik’te uzun yıllar genel müdür olarak görev yapan Bolat Tamer, Isparta Gül Müzesi’ni içerisinde bir uhde olarak kaldığını söyledi.
İşte o röportajdan çok özel açıklamalar:
ROSENSE’NİN DOĞUŞU
Uzun yıllar siyasetle uğraştım. Gülbirlikte 1.dönem hayal ettiğim sadece gülyağı üretimi değil, kozmetik konusunda neler yaptığımız fikri üzerinde çalıştım. Yurt dışında gülyağı sattığımız firmaların çeşitli kozmetik dallarında ürettikleri ürünlere bizim ürünleri koyduğumuzu gördük. 2002 yılında Tarım Satış Kooperatifleri’nin elleri-kolları yasa ile bağlıydı. Biz Gülbirlik bünyesinde ayrı bir şirket kurduk. Rosense markasını kullandık. Yurt dışını hedeflemiştik. Rosense gül esintisi anlamını taşıyor. Bu marka adı altında bir şirket kurarak üretime başladık.
ÜRÜNÜ 120 ÇEŞİDE KADAR ÇIKARDIK
Isparta’da 2000’li yıllardan önce 4-5 çeşit ürün vardı. Krem, sabun, lokum gibi 4-5 dal ürün vardı. Biz ilk yıl 16’ya çıkardık. Sonra 36’ya çıktı, en son ayrılırken 120 çeşit ürün yaptık. Sadece Isparta için değil, Türkiye ve dünyaya yayılmak için bu işe başladık. 42 tane dükkanımız vardı. İzmir Alsancak’ta, Kızılay’da işyerimiz vardı. İstanbul Bağdat Caddesi’nde Rosense dükkanı açtık. İddialı yerlerde işyerleri açtık. En son hedef olarak bu ürünü eczanelere soktuk. Bunu başardıktan sonra emekli olma zamanım geldi. Emekli oldum ve ayrıldım.
KOZMETİK İLE GÜLBİRLİĞİ YAŞATTIK
Yapamadığım işler olsaydı ayrılmazdım. Yaptığıma inandığım için ayrıldım. Ama hedefimiz şuydu; yurt dışına da yayılmaktı. Yurt içinin yarısı kadar yapılabilirdi diye düşünüyorum. Çok uğraş verdim, çok mücadele verdim. 3 kez müfettiş geldi. Binanın cephesine 50 bin TL harcayınca soruşturma geçirdim. Kırsal kesimdeki üreticimize, ortağımıza bunu anlatmak en büyük zorluğumuzda. O zamanlar Bakanımız Ali Coşkun bey, Türkiye’de en başarılı genel müdür olarak beni seçti. Atıl olan bu kooperatifleri aktif hale getirmek bakanlığında hedefiydi.
Gülbirlik 2 kez batmıştı. Ben ilk geldiğimde batıktı, hacizliydi. Bu Kozmetik sayesinde gelir elde ediliyor. Gülyağı satarak ayakta kalmak mümkün değil. Gülyağı üretmek ana görevimiz. O olmasa Gülbirlik olmaz. Kozmetik vasıtasıyla Gülbirliğin yaşaması benim en büyük hedefimdi, onu gerçekleştirdik.
ISPARTA İÇİN EN BÜYÜK EKSİK GÜL MÜZESİ’NİN OLMAMASIDIR
İçimde bir uhde oldu. Isparta’nın eksiği Gül Müzesi’dir. Gülbirlik Genel Müdürlüğü yanındaki eski fabrikayı ayarladım. Köylerden malzemeler topladım. Projesini hazırlattım. O zaman mecliste 6 bakana brifing verdik. Sayın Milletvekillerimiz Süreyya bey, Sait Dilek bey ve Haydar Kemal Kurt bey vardı. Herşey hazırdı ama ayrılmam gerekti. Isparta’ya gül için bir tur gelmiyor. Ben Fransa’da Gül Müzesi görmek için 120 km. gittim. Müze olmalı, olmalıydı. Eksik kalmıştır, eksikliğini hala hissediyoruz. Isparta’ya mutlaka Gül Müzesi yapılmalıdır.”
Gül, Gül Yağı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği (Gülbirlik) tarafından 2004 yılında piyasasına sunulan “Rosense”, dünya markası olma adına yola çıktı.
Dönemin Gülbirlik Genel Müdürü Bolat Tamer, dünya parfüm sanayisinin ana ham maddesinin gül yağı olduğunu belirterek, dünyanın 3 tonluk gül ihtiyacının yüzde 60-65'inin Türkiye'den karşılandığını, bunun ekseriyetinin Isparta'dan üretildiğini ve bu üretimin daha büyük katma değere dönüşmesini arzuladığını ifade ederek büyük markalara rakip olma yolunda ciddi adımlar attı.
ISPARTA'NIN İDDİALI MARKASI ROSENSE OLUŞTURULDU
Başta Fransa, ABD, Japonya ve İsviçre olmak üzere çeşitli ülkelere gül ihracatı yapıldığını kaydeden Bolat Tamer:
“1954 yılından beri gül yağı üreten Gülbirlik, 2000 yılından sonra kozmetik üretmeye başladı. Başta şampuan olmak üzere, gülsuyu, krem üreten Gülbirlik, 2004 yılından sonra da Rosense markasıyla şirket kurarak kozmetiğe de yöneldi. Parfüm, banyo grubu ve cilt bakım ürünlerini piyasaya süren Rosense, gıdada lokum, şeker, gül şurubu konseptine girdi.”
36 DALDA 120 ÇEŞİT
İlk Çıktığı dönemde Gül konseptinde dünyada 36 dalda 120 çeşit ürün çıkaran tek markanın Rosense olduğunu açıklayan Tamer, Rosense'in Türkiye'de, Batman'dan Edirne'ye Eczane ve showroomlarda satılmasını sağlamıştı.
Isparta Gülü'nü Dünyaya Tanıtma ve Satma Projeleri kapsamında Ankara'da 5, İzmir'de dört ayrı noktada da Rosense dükkanları açan Gülbirlik Ürünlere Rosense adının verilmesi, dünyaya açılmak istediğimiz içindir demişti. O Dönem Rosense ürünleri Almanya, Hollanda, Finlandiya, Polonya, Arnavutluk, Kanada, Kırgızistan, Japonya, Suriye ve Gürcistan şeklinde 10 ülkede satışa sunuldu.
Gülbirlik ve Rosense pazar payını kaybetmeden çalışmalarına devam ediyor.