Askeri darbe ile indirilen Cumhurbaşkanı Mursi Mısır’da varlık bulan bir siyasetin neticesi idi. Bu siyasetin üreticisi olan Müslüman Kardeşler teşkilatı Mısır haricindeki Arap ülkelerinde de son derece önemli gelişmeler sağladı. Hasan El-Benna ve Seyyid Kutub gibi efsane şahısları bünyesinde barındıran bu hareket, şahıslardan ziyade teşkilatlanma biçimi, dünya görüşü ve ürettiği siyaset ile ayakları üzerinde durmayı hep başardı.
Müslüman Kardeşler’in karşıtı olan kesim, Batı’ya kültürel bakımdan yakın, laik, ulusalcı, liberal ve sol ideolojiye mensup toplumsal kesimlerdi.
İslam Dünyasında laik kesim, hasımları olarak gördükleri İslami siyasetin karşısında daha etkili bir siyaset üretme başarısını hiçbir zaman gösteremediler. Daha doğrusu buna ciddi kafa yormadılar, önemsemediler. Çünkü onlar ötekileştirdikleri İslamcılarla hep, bel aşağı darbelerle mücadele etmeyi prensip olarak benimsemişlerdi.
Bu siyasetsizlik hali İslam Ülkelerinin hiç değişmeyen bir serencamı oldu. Bu bağlamda laik ve ulusalcılar, İslamcılar karşısında daima iki unsurdan medet umdular.
Bunlardan ilki Batı idi. Batı - ABD ve AB- yaşanan siyasi mücadelede hep laik kesime destek verdi. Bu destek, çok zor şartlarda çözümde kullanılacak yedekteki ikinci şıkkın uygulanması halinde dahi sergilenen ikiyüzlü siyaset ile esirgenmedi.
Heybedeki ikinci şık: Darbe idi! Bir Silahlı Gücün kendi halkına karşı silahını yöneltmesi hali, halkının iradesini başkaları adına paletler altına alıp çiğnenmesi hali idi!
Batı sahiplenmiş olduğu bütün değerlerin, değerden düşmesini göze alarak hep darbecilerden yana tavır koydu. Olay hiçbir tevile gerek duyulmayacak şekilde açıkça sergileniyordu.
Laik kesimler- siyasetsizliğin biçareliği sebebiyle- ülkelerindeki baskıcı rejimlerden hiçbir zaman şikâyetçi olmadı. Hatta Mısır gibi kuzey Afrika Arap ülkelerinde diktatörlerin gölgesi altında yaşamayı içine sindirdi. Arap Baharı denilen cereyan ile diktatörlükler yıkılınca ülkelerindeki gerçek siyasi ağırlıklarının derecesi iyot gibi ortaya çıktı.
Suriye’de yıllar önce Hama topa tutulurken Batı olaya destekçi olarak katıldı. Bugün yine oğul Esad’ın zulmü ile katledilen Suriyelilerin feryadı Batı Dünyasında hiçbir aksülamel meydana getirmiyor.
Neden getirsin ki? Batılılar şunun çok iyi farkında: bir İslam Ülkesinde siyasal kadrolar arasında yaşanan mücadele Batı’nın çıkarları ile doğrudan alakalıdır. Daha da önemlisi bu sadece ekonomik çıkar da değildir. Batı, Avrupai hayat tarzının evrensel olduğu iddiasının da test edildiğinin gayet iyi farkında. Bu bakımdan küçükte olsa bir İslam Ülkesindeki siyasi mücadele Batı için büyük bir önem arz eder. İstemediği bir gelişmenin kendisine ileride pahalıya mal olacağını kestirirse gereği neyse onu yapar.
Çünkü Batı, Avrupa-Merkezli bir dünyaya çok alıştı. Avrupa’yı taşraya dönüştürecek olan, merkezlerden bir merkez haline getirecek olan hiçbir oluşuma tahammülü bulunmuyor.
Bu bilek güreşinin adına siyasi literatürde “yaşam biçimi” deniyor.
İslam Ülkelerinde Batı’ya yakın çevreler bu bağlamda tahrik ediliyor yahut laikler Batı’yı tahrik ediyor. Nihayetinde yapılan her bir darbe neticesinde de Avrupa-merkezli bir dünya ve Batı Kültürünün evrenselliği bir kez daha tescillenmiş oluyor.
Siyaset üretilemeyince hesap semboller üzerinden görülüyor. Mesela içki gibi. Hatırlarsınız merhum Erbakan’ın verdiği bir yemekte bir kuvvet komutanı masada içki bulunmamasına celallenmiş emir erini çağırarak rakı aldırmak suretiyle masadaki sembolün eksikliğini telafi etmişti. Böylece Batı’nın namusunu dahi kurtarmıştı(!)
Keza yine Çevik Bir vasıtası ile kurulan yasa dışı yapılanmanın adı özellikle “Batı” Çalışma Grubu olarak belirlenmişti
Bir Ramazan ayında ‘Türkçe Namaz’ gibi anlamsız tartışmalarla milletin huzuru kaçırılırken bu kesimlerce Batı dünyasına bir mesaj iletiliyordu. Tartışma Türkçe namaz kılanların varlığından kaynaklanan bir sorunun çözümü ile alakalı değildi. Yani birileri “biz Türkçe namaz kılacağız” diyor, birileri de bunlara karşı “hayır kılamazsınız” diye karşı çıkıyor değildi. Toplumda böyle bir sorun yoktu. Bu sanal sorunun tartışılmasındaki asıl amaç farklı idi. Laik kesim Refah Partisinin koalisyon hükümetini hazmedemiyor, bir de hükümetin başarılı olması onları çileden çıkarıyordu. Laik partiler var olmasına vardı ama hiç birisi de siyaset üretemez haldeydi. O zaman iş, konuyu Batı’nın çok hassas olduğu bir noktaya çekilmesi noktasına taşınıyordu.
Batılı yaşam biçiminin tehlikede olduğu noktasına! Bu bağlamda Batı’ya sinyaller gönderilerek onlardan hem ileride yapmayı planladıkları işler için anlayış(!) ve hem de yardım dileniliyordu.
Devam edeceğiz, inşallah.