27 Eylül 1911 günü İtalyanlar Trablusgarp’a saldırırlar. Mustafa Kemal’de dâhil olmak üzere Enver Paşa, Fethi (Okyar)Bey gibi devrin genç subayları Trablus’a gitmeye başlarlar. Yolculuk esnasında Mustafa Kemal’in yolu Kudüs’e uğrar. Bir otelde
Elizer Ben-Yehuda ve oğlu olan
Itamar Ben-Avi ile görüştüğü iddia edilir.
Mustafa Kemal’in baba-oğul bu iki Yahudi ile görüşmesi üzerine pek çok efsane üretilir.
İş önce
Ben-Avi’nin yazdığı hatırat ile gündeme gelir. Ben-Avi’ye göre yağmurlu bir Kudüs akşamında Mustafa Kemal kendisine bir sırrını açmıştır.
Bu sır, günümüzden yirmi yıl kadar önce gazeteci
Hillel Halkin tarafından haftalık New York gazetesi Forward için çalışırken gündeme getirilirse de pek dikkat çekmez. Zaman içerisinde The New York Sun editörü olan Hillel Halkin, 24 Temmuz2007 tarihinde köşesinde yeni kanıtlarıyla konuyu tekrar gündeme getirir. Yazı Timetürk haber portalı tarafından Türkçeye çevrilir(http://www.timeturk.com/tr/2008/07/27/yahudi-yazardan-sok -iddialar-html)
Sır güya şöyledir: Ben-Avi’nin iddiasına göre Mustafa Kemal sarhoş bir haldeyken ağzından ancak dönme ve Yahudilerin bilebileceği bir dua dökülür. “
Shema Yisra el” yani “duy ey İsrail” ile başlayan bir dua. Bunu işiten Ben-Avi “efendim bu Yahudilerin duasıdır” diyerek hayretini belirtince, güya Mustafa Kemal ,kendisinin bir Sabetayist olduğunu bu duayı babasından öğrendiğini hatta babasının kendisine küçükken bir Tevrat hediye ettiğinden söz eder.
Konuya dolaylı da olsa
Ilgaz Zorlu tarafından çıkarılan kitaplarda da değinilir. Lakin daha enteresanı Atatürk’ün uşağı
Cemal Granda tarafından yazılan, ‘Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri’ isimli hatıratında “Selanik’ten ne çıkar?” başlıklı bölümde aktarılan Atatürk’ün şu sözleridir:
“Benim için de bazı kimseler, Selanikli olduğumdan, Yahudi olduğumu söylemek istiyorlar. Şunu unutmamak lazımdır ki, Napolyon da Korsikalı bir İtalyan’dı. Ama Fransız olarak öldü ve tarihe Fransız olarak geçti. İnsanların içinde bulundukları cemiyete çalışmaları lazımdır.” Buraya kadar anlatılanların kesinliği yok. Lakin
Türk Tarih Kurumu tarafından 1980 yılında yayınlanan, müellifi Prof.
Uluğ İğdemir olan “Atatürk’ün Yaşamı 1. Cilt 1881-1918” isimli kitabın 23-25 sayfaları arasında, Mustafa Kemal’in Kudüs’teki görüşmesi ile ilgili önemli bir bilgi aktarılmaktadır.
“Haziran 1977 yılında İsrail Hükümetinin davetlisi olarak Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal’la birlikte İsrail’e yaptığımız gezi sırasında kendisini ziyaret ettiğimiz İsrail Dış İşleri Başkanlığı Genel Sekreteri Prof. Shlomo Avineri, Atatürk’ün 1911 de Trablusgarp’a giderken Kudüs’e uğradığını ve Elizer Ben-Yehuda ile görüştüğünü...” demek suretiyle Baba Yahudi ile görüşüldüğünün İsrail Makamlarınca teyit edildiği belirtilmiştir.
Aynı eserde devamla, Kudüs Üniversitesi Profesörlerinden Dr.Jakob M. Landau tarafından 10 Aralık 1973 de İstanbul’da toplanan Atatürk Devrimleri 1. Milletlerarası Sempozyum’una sunduğu bildirisinden bahisle olayın değişik bir anlatımı aktarılır.
Buna göre baba Ben-Yehuda İbranicenin yeniden dirilmesi için canla başla çalışmış ve bunu becermiş bir kişi idi. İbranice dili üzerine çalışmaları tam 17 ciltmiş. Yine oğul Itamar Ben-Avi’de en az babası kadar ateşli bir İbranice dili taraftarıymış.
Anlaşılan baba –oğul bu kişiler, bir toplum için dilin ne kadar önemli olduğunun yeterince farkın dalarmış.
Ben-Avi ile Mustafa Kemal’in konuşmaları aktarılır. Mustafa Kemal Enver ve Cemal Paşalardan dert yanar. Ve konuşma neticesinde oğulda geleceğin Türkiye’si için güzel istikbal umutları yeşerir.
“Mustafa Kemal, aynı zamanda Itamar Ben-Avi’nin Babası Elizer Ben-Yahuda ile de uzun uzun konuşmuştur. Kendisi orada olmayan Itamar Ben-Avi Buna kısaca temas etmiştir. Aralarında geçenler hakkında yalnızca tahmin yürütülebilir; fakat Itamar Ben-Avi, Mustafa Kemal’le kendisinin bu konuda yapmış olduğu tartışmaları daha ayrıntılı bir biçimde anlatmaktadır. Itamar Ben-Avi’nin anlattığına göre kendisi,Mustafa Kemal’e Osmanlı İmparatorluğunda Türkler Araplar, Yunanlılar, Museviler, Arnavutlar ve diğerleri arasında tabii bir kültürel köprü teşkil etmek üzere hiç olmazsa müşterek bir yazı diline sahip olmalarını sağlamak için Latin Alfabesinin kabul edilmesini söylemiştir....İşte Beyim, eğer Türkçe, karmaşık bir dil olan Ermenice ve Yunanca için Latin alfabesini kabul ederseniz, insanlar arasında fevkalade bir köprü yaratmış oluruz, bir nevi ‘Esperanto’ olur bu” Uluğ Iğdemir kitabının sonuna sözlük eklemiş... Esperanto: 1887’de Polonyalı Doktor Zamenhof tarafından uluslararasında kullanılmak üzere meydana getirilmiş, grameri 16 kurala dayanan basit bir yapma dilmiş.(Sy: 180)
Enteresan değil mi? Meydana getirilmiş... Basit bir dil.
Uluğ Iğdemir’in eseri, Mustafa Kemal’e harf devrimini kimlerin telkin ettiğini öğrenmemiz açısından sanırım önemli bir kaynak teşkil etmektedir.