Günümüzde kalp ve damar hastalıkları alınan tüm önlemler ve yapılan tüm bilgilendirmelere rağmen tüm ölüm nedenleri arasında halen en önlerde yer alıyor. Bu nedenle her yıl 12-17 Nisan tarihleri kalp sağlığı hakkında bilgilendirme amaçlı çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.

Süleyman Demirel Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Karabacak, kalp ve damar hastalıklarından korunmak ve yaşam kalitesini artırmak için önerilerde bulundu;

Dünya nüfusunun dörtte biri kalp ve damar hastalıkları riski altındadır ve üç yüz milyon insan kalp hastalıkları ile yaşamaya devam etmektedir. Bu hastaların üçte biri Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre genç diye tanımlanan 65 yaş altındaki insanlardır. Bu sonuç kalp damar hastalıklarının sıklıkla ileri yaşlarda görülse de genç yaşlar içinde ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadır. TUIK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre de Türkiye’deki ölümlerin neredeyse üçte biri dolaşım sistemi ile ilişkili hastalıklardan kaynaklanmaktadır.

Kalp hastalıklarının başlangıcı genellikle çocukluk çağına dayanmaktadır. Oluşum sürecinde ailesel faktörler ile birlikte çevresel etmenler ve bireysel alışkanlıklar aktif rol oynamaktadır. Bu risk faktörleri arasında genetik faktörler gibi değiştirilemeyenler olduğu gibi doğru eğitim ve tedavi ile düzeltebileceğimiz risk faktörleri de bulunmaktadır. Günümüzde özellikle çocuklardaki kötü beslenme, hareketsiz yaşam nedeni ile kalp damar hastalıkları sürecinin daha erken yaşlarda ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bu nedenle kalp hastalıklarında tedavinin çocukluk çağında başlaması gerektiği aşikardır.

Birincil koruma, özellikle risk faktörleri mevcut olan kişilerde erken dönemde tedbirleri alarak hastalığın oluşmasını veya şiddetini azaltmak anlamına gelmektedir. Tüm diğer hastalıklarda olduğu gibi kalp ve damar hastalıklarında da öncelikli hedefimiz birincil koruma olmalıdır. Bu amaçla çocukluk ve gençlik çağlarından itibaren kalp ve damar hastalığı riskini hesaplamak, özellikle riskli olan bireylerde buna göre yaşam tarzını belirlemek hayati önem taşımaktadır.

 Gelecekte gelişmesi muhtemel kalp ve damar hastalıklarından korunmak ve kendi yaşam kalitemizi arttırabilmek için önemle üzerinde durulması gerek konular şunlardır;

İş İnsanı Abdullah Öz Vefat Etti İş İnsanı Abdullah Öz Vefat Etti

 1.SİGARA KULLANMAYIN!

Sigara kalp ve damar sağlığını tehdit eden en önemli risk faktörlerindendir. Diğer zararlı etkilerinin yanısıra yapılan çalışmalarla hem kalp damar sertliği sürecini hızlandırdığı, hem de kalp krizini tetiklediği gösterilmiştir. Az veya çok miktarda içmenin yanı sıra pasif etkilenmenin bile zararlı olduğu unutulmamalıdır.  Günümüzde maalesef yaygınlaşan elektronik sigara, nargile gibi ürünlerinde masum olmadığı aksine daha fazla bağımlılığa neden olduğu, daha zararlı olduğu bilinmektedir. Bu noktada kendimize sormamız gereken tek soru, hastalık olmadan erken dönemde mi? hastalık olduktan sonra geç kalınca mı sigaranın bırakılacağıdır. 

 2.DİYABET HASTASIYSANIZ DİKKAT!

Diyabetes Mellitus, halk dilinde şeker hastalığı, kanda kan şeker yüksekliği olarak bilinir. Diyabeti olan hastalarda kalp damar hastalığı riski, diğer hastalara göre belirgin olarak daha yüksektir. Diyabetin damar sertliği olarak bilinen aterosklerotik süreci hızlandırarak koroner arter hastalığı, inme, periferik arter hastalığı, kalp yetersizliği gibi kardiyovasküler hastalık oluşumunu kolaylaştırdığı gösterilmiştir. Bu nedenle erken dönemde Diyabet gelişimini kolaylaştıran faktörlerin tedavi edilmesi, geç dönemde ise hastalığın düzenli kontrollerle en uygun şekilde tedavi edilmesi kalp sağlığı için oldukça önemlidir.

 3.HAREKETE GEÇİN!

Hareketsiz yaşam canlı doğasına aykırıdır. Fakat günümüzde çeşitli nedenlerle hareket yaşamı seçiyor veya zorunlu kalıyoruz. Fakat yapılan çalışmalarla her gün düzenli egzersiz yapılmasının kalp ve damar hastalığı riskini azalttığı gösterilmiştir. Dahası haftada en az beş gün 30 dakika hafif egzersiz veya 15 dakika ağır egzersiz yapılması şiddetle önerilmektedir. Tercih edilen egzersiz bireyselleştirilebilmekle birlikte hafif ritmik yürüyüş önerilen egzersiz şeklidir. Fakat istenilen şekilde bisiklete binmek, hafif koşu yapmak, yüzmekte yapılabilir. Bu noktada gerçekçi hedefler koymak, yapılan egzersizin sürekliliği sağlamak, imkanlar ölçüsünde egzersizi planlamak daha önemlidir.

 4.KALP SAĞLIĞINA İYİ GELEN BESİNLER TERCİH EDİN!

Günümüzde maalesef daha artan sıklıkla şeker, tuz, doymuş yağ ya da trans yağ içeriği yüksek olan işlenmiş kalp damar sağlığına zararlı gıdalar tüketilmektedir. Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, dünyada önde gelen birçok ölüm nedeni ile doğrudan ilişkilidir.

Sağlıksız beslenmenin kolesterol düzeyini, artmış kolesterol düzeyinin ise kalp damar hastalığı riskini belirgin olarak arttırdığı bilinmektedir. Kötü kolesterol olarak tanımlanan LDL kolesterolü kalp damar sertliğinin oluşumunun en önemli unsurlarındandır. Kötü kolesterolün azaltılmasında sağlıklı beslenmenin en az ilaç tedavisi kadar etkili olduğu gösterilmiştir.

Kalp ve damar hastalığı riskini azaltmak için ve beslenmemizi sağlıklı hale getirmek için yapmamız gerekenleri şu şekilde özetleyebiliriz;

Şekerli gıdalar yerine meyve tercih edilmeli,

Hayvansal kaynaklı yağlardan uzak durulmalı

Dozunda tereyağı, zeytinyağı gibi bitkisel yağlar tercih edilmeli

Daha çok beyaz et (özellikle balık, tavuk vs), daha az kırmızı et tüketilmeli

Liften ve proteinden zengin fasülye mercimek bezelye gibi besinler tercih edilmeli

Hızlı beslenme tarzından uzak durulmalıdır.

5.GENEL ÖNERİLER?

Düzenli kontrollerin yapılması en az yukarıdaki öneriler kadar önemlidir. Özellikle 40 yaş üzerinde tansiyon, nabız, kan değerlerinin (böbrek fonksiyonları, kolesterol ve kan şekeri düzeyleri gibi) ve kilo takibinin yapılması önerilmektedir. Ayrıca tüm bu bilgilerle kardiyovasküler riskin hesaplanması ve risk düzeyine göre bir yol haritasının çizilmesi hayati önem taşıyabilir.

Bir diğer konu ise stres yönetimidir. Özellikle A tipi kişilik diye tarif edilen yüksek derecede başarı odaklı ve hırslı, sabırsız, rekabetçi karakterlerde kalp damar hastalıklarının daha sık olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle öncelikle kendimiz ile barışık olmalı, stresli ortamlardan uzak durmalı, eğer gerekiyorsa bu konuda destek alınmaktan çekinmemeliyiz.

Haber Merkezi

Editör: Özge Çelik