Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Mustafa Genç, Dünyaˈnın öncü tekstil markalarının özellikle bebek ve çocuk giyiminde ''özel kökboyama kreasyonları'' yapmaya yöneldiklerini ifade ediyor.
-Doğaya zarar vermiyor, kanserojen etki yok
Doç. Dr. Mustafa Genç: ''Küresel ısınma ve beraberinde gelen Küresel İklim Değişikliği ile mücadele bağlamında hayati değer taşıyan unsurlardan birisi de bu alandır. Kökboyama doğal ve saf bir yöntemdir. Kimyasal içermediği için de özellikle bebek ve çocuk giysilerinin renklendirilmesinde önemlidir.''
-Yerel toplulukların da kalkınmasını sağlar
''25 yıllık akademik hayatımda en çok mutlu olduğum ânlardan birisi şudur: Bir teyzenin o bitkileri toplayıp satarken ''-sebep olanlardan Allah razı olsun. Ne güzel oldu. Hayatımıza birisi dokundu-'' sözü beni inanılmaz şekilde mutlu ediyor. İşte o coğrafyadaki toplumun kalkınmasına katkı sağlamış oluyorsunuz. Ve 'Kültürel Miras' olarak kabul edilen bir unsuru siz var etmeye, devamlılığını sağlamaya çalışıyorsunuz. Bu noktada da çok önemlidir.''
-SDÜ'lü bilim insanı Açık Radyo'da ''kökboyama''yı anlattı
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Halı- Kilim ve eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı (AD) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç, Açık Radyo'da 95.0, Doğa Derneği'nin desteklediği ve Raziye İçtepe'nin hazırlayıp sunduğu Doğa Sohbetleri -Doğanın haklarını savunmak için anlatıyoruz- Programı'na konuk oldu.
-Su, toprak, gıda ve ekosistemin korunması gerekiyor
Raziye İçtepe: 95.0 Açık Radyo'dayız. Doğa Derneği'nin desteklediği sohbetimizin bu haftaki konusu oldukça renkli. Kök boya geleneğini konuşacağız. Bilinmeyen yönlerini, doğayla olan ilişkisini tartışacağız.
-Doç. Dr. Mustafa Genç: Doğa, bitki, insanla olan daha doğrusu evrendeki bütün varlıklarla ilgili çalışmalar yapan bütün dernekleri, oluşumları ben çok severek destekliyorum. Ve bu anlamda elimden ne geliyorsa da yapıyorum. O yüzden yaptığınız çok kıymetli.
-Unutulan ''kökboyama''nın tekrar hayata dönüşü için mücadele veriyorum
-Raziye İçtepe: Şu ân merak ettiğimiz kökboyama… Bu sorulara geçmeden önce kendinizi tanıtmak ve yaptığınız çalışmalardan bahsetmek ister misiniz?
-Doç. Dr. Mustafa Genç: Aslında en zor soruyu sordunuz şu anda bana. Çünkü bir insanın kendini anlatması çok zordur. Kendi dünyamda çok zor geliyor bana. Bütün hayatımda aslında kendimi bir ''hiç'' olarak tanımlıyorum. Çünkü varmak, ulaşmak istediğim nokta hep böyle… O yüzden sosyal mecralarda, hayatımın her yerinde, bütün metinlerime öyle başlıyorum.
Ben Mersin'in Silifke ilçesinde doğdum. Doğayla iç içe yaşadım. Çocukluğunun bir bölümünü kıl (kara) çadırda geçirdim. Keçileri güderdim. Kendimi ''doğayla baş başa olan, bütün mevsimlerde o renk geçişlerini gözlemleyen bir Yörük çocuğu, bir ''hiç'' olarak tanımladım.
25 yıldır akademideyim. Türkiye'nin birçok yerinde, akademide ''kökboyama'', ''doğal boya'' tartışmaları sürerken ben ''-bu işi insanlar nasıl yapıyor?'', ''-Neler öğrenebilirim!'' üzerine 25 yıldır araştırmalar yapıyorum.
5 yıl Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde kökboyama üzerine araştırmalar yaptım. Boyahaneler, boyar bitkileri, bunların üretim yerleri, üretim şekilleri üzerine çalıştım. Sonra akademik anlamdaki bu çalışmaları sahadaki derlediğim bilgilerle karşılaştırıp ''-en doğru olan boyama ya da yöntem nedir?'' üzerine de kafa yordum. Kökboyama işini markalaştırıp bütün Dünya 'ya tanıtma gibi bir misyonu üstlendim. Kendimi kısaca bu şekliyle tanıtabilirim.
-Tarihi kökleri M.S. 4- 5 binli yıllara dayanan kadim Türk kültürü ''kökboyama''
-Raziye İçtepe: Kökboyama nedir?
-Doç. Dr. Mustafa Genç: Akademinin içindeki kullanımı ''doğal boya.'' Binlerce yıldır bizim coğrafyalarımızdaki halkımız buna ''kök boya'', ''kökboyama'', ''kök boyacılık'' ismini vermiştir. Akademide son 30 yıldır ''doğal boya'' deniliyor. Ben ''kökboyama''yı şu noktada seviyorum ifade anlamında…
Meselenin köküne inme… Felsefi anlamda kök dediğinizde o işin en temel noktalarına, geleneğine, geçmişine gidip bütün süreçlerini çok detaylı bir şekilde tanımlama olarak görüyorum ve bu konuyu çok önemsiyorum.
20'nci yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti'nin birinci sıradaki ihracat ürünü bizim ''kök boya '' diye bildiğimiz bitki. Bitkinin köküyle, çiçeğiyle, yaprağıyla, gövdesiyle boyamalar gerçekleştiriliyor.
Kökboyama alanında farklı böcekler ve sucul canlıların bir kısmı da kullanılıyor. Ayrıca deniz salyangozları var. Bir dönem Roma'ya adını veren ''Roma Moru'' var. Deniz salyangozu ile yapılan boyamalar sonrası ortaya çıktığını düşündüğümüzde aslında bütün bir boyama yönteminin adı benim tanımımla ''kök boya'', akademinin ifadesiyle de ''doğal boyama…''
Yani doğada kendiliğinden yetişen, bir müdahale olmayan bitkileri, böcekleri doğal olan elyaflar üzerinde renklendirme işlemi yaptığınızda bu boyamanın adı ''kökboyama'', ''doğal boyama'' oluyor.
Latince adı 'rubia tinctorum' olan aslında 'boya otu', 'boyacı otu', 'dil kanatan otu', 'boyalık otu' gibi isimlerle anılan ve Anadolu'nun birçok coğrafyasında yetişen ve kırmızı renk elde edilen bir bitkiyle başlıyor tüm serüven.
Onun için kök boya denildiğinde o bitkinin kökü, gövdesi, çiçeği, yaprakları yani her tarafını kullanıyoruz aslında. Ben de Anadolu'daki binlerce yıllık bu birikimi, geleneği yeniden bir marka değeri oluşturabilsin diye böyle bir tanımlamayı kullanıyorum.
Yani doğadaki bitkileri, doğal yöntemlerle, doğal elyafları renklendirme işlemine biz 'kökboyama' adını verebiliriz.
-Küresel İklim Değişikliği ile mücadelede herkese görev düşüyor
-Raziye İçtepe: Verdiğiniz bilgiler aslında binlerce yıllık bir zihnin de mirası bugün aslında. Bunu yapmaya devam eden kadınlar var. Hâlâ o bilgiyi aktarmaya devam ediyorlar. Aynı zamanda bir kültürel miras bu bilgiler.
-Doç. Dr. Mustafa Genç: Evet… Kültürel miras açısından çok önemli… Sanat açısından çok önemli… Çünkü doğal olan boyalar, doğal elyafla çok uyumlu.
Kök boya doğal kaynakları, biyolojik çeşitliliği korur.
Yerel toplulukların kalkınmasına destek sağlar.
25 yıllık akademik hayatımda en çok mutlu olduğum ânlardan birisi şudur: Bir teyzenin o bitkileri toplayıp satarken ''-sebep olanlardan Allah razı olsun. Ne güzel oldu. Hayatımıza birisi dokundu-'' sözü beni inanılmaz şekilde mutlu ediyor.
İşte o coğrafyadaki toplumun kalkınmasına katkı sağlamış oluyorsunuz.
Ve 'Kültürel Miras' olarak kabul edilen bir unsuru siz var etmeye, devamlılığını sağlamaya çalışıyorsunuz. Bu noktada da çok önemlidir.
Çünkü bir yerde bitki toplanmaya başlandığında öbür tarafta onun üretimi gerçekleşiyor ve böylece ekosistem dediğimiz döngü kendi içerisinde devam ediyor.
-Verbascum bitkisinin karayolu ve otoban kenarlarına dikilmesini öneriyoruz
-Raziye İçtepe: Kökboyama yönteminin biyolojik çeşitliliği destekleme tarafını biraz daha açar mısınız?
Doç. Dr. Mustafa Genç: Doğa, insanlar barbarca müdahale etmediğinde kendi içerisindeki döngüyü kusursuz şekilde sağlıyor. İnsan doğaya büyük zararlar veriyor.
Ancak denge için önemli fırsatlar da var. Birçok kez önermiştim. Verbascum (sığırkuyruğu) bitkisi havayı temizliyor. Biz aynı zamanda verbascum bitkisini boyar madde kaynağı olarak da kullanıyoruz. Aynı zamanda yıkamada deterjan olarak da kullanılıyor.
İfade ettiğim bitki, egzoz gazlarını geniş yapraklarına çekiyor. Otoban, karayolları kenarlarına ve refüje dikilebilir. Gerekirse bu bitkinin üretimi de gerçekleştirilebilir. Bu yöntemle hava kirliliğinin çok önemli bir oranda azaltılacağını söyleyebiliriz. Bu bilimsel anlamda yapılan çalışmalarda da kanıtlanmıştır.
Bu bitkiden aynı zamanda sarı renk tonu elde ediyoruz. Sonra aynı bitkinin yaprakları ve gövde kısmıyla dokumalarınızı yıkadığınızda bir temizleyici unsura da dönüşüyor. Yani kendi aralarında öyle güzel bir sistem var ki… Yeter ki siz o sistemi doğru bir şekilde keşfedin. Kendi aralarındaki bağlantıları kurmalarına izin verin. Aradan çıkmamız gerekiyor aslında insan olarak. Durup uzaktan baktığınızda doğanın içindeki bu döngünün ne kadar güzel bir şekilde işlediği görürsünüz.
İşte doğal boya bitkileri de böyle. Bir taraftan hayvanların yiyeceği bir bitki…
Mesela keçiler otlarken seçici bir hayvandır. Özellikle Yörük yaşamında şöyle bir söz söylenir: ''Yörükler bir yere konmak, çadırlarını kurmak, evlerini yapmak istediklerinde 'ardıç ağacı olacak, kekik koçacak ve keklik ötecek' der.''
Şimdi ardıç ağacına bakıyorsunuz 1400 ve üzeri rakımlarda habitatı var. Kekik havası en temiz olan ortamlarda yetişiyor. Keklik de doğal ortamlarda, kirlenmenin olmadığı, temiz suların çevresinde yaşayan bir türdür… O bilgeliği yakalamak önemlidir.
Kök boya bitkilerine baktığınız ân bunların aynı zamanda içecek olarak değerlendirildiğini görürsünüz.
Kök boya hiçbir toksik madde içermez. Alerjiye neden olacak madde yoktur. Çevreye zarar vermez. -Ya da diğerlerine kıyasla daha az zarar veren bir boyama yöntemi olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz.-
Buradan yola çıktığımızda kekiğe yaklaşımımız şöyledir: ''O çiçek açana kadar insanındır. Çiçek açtıktan sonra keçinindir.''
Yani yapraklarını çiçek açmadan önce topluyorsunuz, kurutuyorsunuz. -Çiçeklendiğinde aroması çok azalıyor.-. O zaman da keçiler yiyor onu. O döngü kendi içerisinde sürüp gidiyor.
Biz çocukken bitkiye elimizi uzatsak annemiz bize ''-onun da canı var. Sen ne yapıyorsun?'' diye bizi uyarırdı. İşte böyle bir gerçeklik içerisinde bakarsak, o zaman Yûnus Emre'nin ''sordum sarı çiçeğe'' eserinin felsefesini çok güzel bir şekilde kendi dünyanıza adapte edebilirsiniz.
Sorumlu olduğunuz bir Dünya, çevre var. Bir doğa var. Bütün o dengeyi korumanız gerekiyor. Bu sefer daha az tüketmeye başlıyorsunuz. İnsanlarla, doğayla iletişiminiz bambaşka oluyor. İşte o zaman çocuklar ölmüyor mesela Dünya'da. Bütün hayvanlara, bitkilere zarar verilmiyor. Ve siz bu yapının içerisinde yerinizi çok iyi konumlandırıyorsunuz. Ona göre hareket ediyorsunuz.
''Biricik'' olma kavramı Yûnus Emre felsefesi
-Raziye İçtepe: Topraktan kimyasal kullanılmadan bir üretim süreci var. Suyu, toprağı, havayı kirletmiyor. Daha az enerji tüketimi sağlıyor. Bunlar aslında döngünün bir parçası. Bitki toplamak ya da hasat etmek için nelere dikkat edilmeli?
-Doç. Dr. Mustafa Genç: Evrende birçok bitki ve varlıkla, börtü- böcekle yaşamamız gerekiyor. Herkesin kendi kuralları ve sınırları içerisinde bunu yaptığında kimseye zarar vermiyorsun. Biz kökboyamada kullandığımız -papatya, sığırkuyruğu, cehli, muhabbet çiçeği, adaçayı, kekik, nane- o kadar çok çeşitlilik var ki kullanabileceğimiz… Bunları yetiştirmek için özel bir çaba da gerekmiyor. Çünkü doğada kendiliğinden var oluyor bu bitkiler. Yani önceden devamını sağlıyor. Siz tamamen yok etmezseniz eğer…
Çiçek, gövde, kök olanlarının ayrı ayrı toplanma dönemleri var. Çiçekler açtıktan sonra siz onu toplamaya başlıyorsunuz. Papatya örneğinden gidelim. Hemen açar açmaz değil kurumaya başlarken de değil… Tam orta noktada çiçekleri toplamaya başlıyorsunuz. Ama gelecek yıla tohumlarını bırakacak olanları yerinde bırakarak… Bir başka söyleyişle kökünden sökmeyeceksiniz.
Meyve olarak kullanılacak mazı meşesi, meşe palamudu, yabani erikleri meyveleri olgunlaştıktan sonra toplamasını gerçekleştireceksiniz.
Toprak altı kullandığınız kök sürgünleri ya da vizonları olan kök boya gibi bitkileri de ya ilkbaharın sonunda ya da sonbaharın ortalarına doğru toplamanız gerekiyor. O dönemlerde topladığınızda üzerlerindeki boyar maddeler çok yoğun olur.
Bitkilerin yetiştiği ortam farklıdır. Hep şu örnek verilir: Bitki aynı. Birisi dağın yamacında az güneş alan yönde, diğeri ise tam tersi… Her iki noktadan da örnekler toplayıp boyama yaptığınızda ikisinin sonuçları aynı çıkmaz. Aslında bu bile bize ''aynı olmama'', ''tek, biricik'' ve ''birey'' olmanın ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor. Ama birbirimize zarar vermeden yaşamayı başarabileceğimizi de gösteren örnek birer yalın gerçekliktir bunlar…
Mevsimlere dikkat ederek toplama yaptıktan sonra kurutma işlemi gölgede gerçekleştirilmelidir. Daha sonra bez torbalara koyup güneş almayan, kuru, nemsiz bir ortamda sakladığımızda bu boyar madde kaynaklarını, bitkileri çok uzun süre kullanabilme imkânımız var.
-'Kökboyama'nın daha çok yaygınlaşması için öncü Dünya devi tekstil şirketlerine danışmanlık
-Raziye İçtepe: Bu bilgiler aynı zamanda ekosistem bütünlüğünün korunması için de oldukça kıymetli.
Doç. Dr. Mustafa Genç: İç dünyamda doğru bir şekilde anlatılabilmesi ve öğretilebilmesi adına, kökboyama sürecine başladığımda hep şu soru aklıma gelmişti -O zaman hocam bana dokuma ipi boyama üzerine telkinde bulunmuştu-
Ben dedim ki ''hocam halılar, kilimler eskisi gibi el işçiliğine dayalı üretilmiyor. Yoğun olarak yapılmıyor. Ben temelde bunu öğrenmeliyim. Ama ben bunu başka bir boyuta taşımalıyım.''
Ve sonrasında da -o dönemlerde Türkiye 'de yoktu- yurt dışından organik pamuk getirttik. Ve ben 0-3 yaş grubu çocukların kıyafetlerini doğal bitkilerle renklendirme projeleri üzerinde çalışmaya başladım. Çünkü en kıymet verdiğimiz varlıklarımız çocuklarımız.
Kendi hayatımda da deneyimlemeye başladım. Oyuncak tercihinde de çok zorlanıyordum. Ahşaptan yapılmış, ancak boyanmamış oyuncakları alıp götürdüğümde çocuklarımın oynamadıklarını gördüm. Çünkü çocuk renkle iletişim kuruyor. Konuşmadan önce renkleri k seçiyor, algılıyor, onun üzerinden bakıyor. Ve ahşapların kök boya ile boyanması üzerine bir çalışma yaptım.
Ve onların da artık çocuklar oyuncakları ağzına götürdüğünde -onlara hiçbir şekilde zarar vermeyecek bitkileri kullandım…- Böylelikle doğal oyuncak yapımı sürecine de katkıda bulundum.
Bugün Dünya'nın çok önde gelen tekstil firmalarına boyama ve danışmanlık eğitimleri de veriyorum ki kökboyamanın sürekliliği sağlansın.
Kök boya her anlamı ile doğal olmalı. Herkes onu gönül rahatlığı ile kullanabilmeli. Bu işin görünür kılınması için tanıtım amaçlı çalışmalara dâhil olurken öbür taraftan bilimsel anlamda geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapıyorum laboratuvar ortamında.
Çünkü sadece boyama yapmanız yetmiyor. Onun haslık değerleri çok önemli. Doğal bitkiyle boyanmış kıyafeti aldınız. Terliyorsunuz, ışığa çıkıyorsunuz, sürtünme oluyor, yıkıyorsunuz. Ve bütün bu haslık değerlerinin yüksek olması gerekiyor ki sizin aldığınız o ürün hemen rengini vermesin. Bunları geliştirmeye yönelik çok farklı reçeteler üzerinde çalıştım. Birçok haslık değerlerini yüksek hâle getirdik.
Ve bütün bunların ötesinde dönüp baktığımızda şunun olmasını istedim:
''Organik üretim'', ''organik pazar'' adı altında yeni bir alan açıp insanları sömüren anlayışa karşıyım ve onlarla mücadele ediyorum. Yapılması gereken gerçekten doğal olanı, doğaya karşı bilinçleriyle, bitkiye, börtü- böceğe, eşyaya farklı bir gözle bakabilen nesiller yetiştirmektir. Önce kendiyle barışan, yetinmeyi bilen, bütün varlığın haklarına, hukukuna tek gözle bakabilen bir anlayışın içerisinde yaşamak…
Aksi takdirde bu tür konuşmaları yapar dururuz. Bunlar çok önemli değil. Program yapılır ve unutulur gider. Ama bir yaşam felsefesine dönüştürürsek Dünya daha güzel olur.''
-Bilgi:
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü, Halı- Kilim ve eski Kumaş Desenleri Anasanat Dalı (AD) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Genç'in Açık Radyo'da 95.0 Doğa Derneği'nin desteklediği ve Raziye İçtepe'nin hazırlayıp sunduğu Doğa Sohbetleri -Doğanın haklarını savunmak için anlatıyoruz- Programı 'Podcast' linki aşağıdadır. Dinlemek için lütfen linki tıklayınız:
Podcast:
https://acikradyo.com.tr/program/238840/kayit-arsivi
Haber Merkezi