Çöküşte olan bir imparatorluk… Uzun, bitmeyen savaşların yorgunu bir halk… Açlık, kıtlık, yoksulluk ve yoksunluk içerisinde çocuklar, kadınlar, yaşlılar… Takvimler 3 Ekim 1914'ü gösterdiği ân; saat 22:07:02'de merkez üssü Sala Köyü (Hacılar- Burdur) olan 6,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Resmî verilere göre Burdur'da 657; Isparta'da ise 500 kişi hayatını kaybetti. O dönem yaşayanların hatıratlarında geçen bilgilere göre ise iki komşu şehrin can kaybı 3 bin oldu.

-UNUTMA: ISPARTA- BURDUR FAY ÜZERİNDE

Türkiye bir deprem ülkesi… Isparta fay üzerinde yer alan bir coğrafya. Bu gerçeği bir ân bile unutmadan yaşamak mecburiyetindeyiz. Her politika deprem gerçeği ışığında oluşturulmalıdır. Bir ân dâhi deprem olabilir gerçeğini unutmamalıyız. Deprem ile barışık şekilde yaşayabilmek için en başta yapıların zeminlerinin sağlamlığından emin olmalıyız.  Ve beton kalitesinden mühendislik hesaplarına; imalât sürecinin bilimsel bilgiler ışığında yapılmasından çok sıkı denetim ve kontrollerine kadar genel şemsiyede her açıdan doğruyu yapmalıyız. En doğruyu bulmalıyız.

-DEPREM BAKANLIĞI, ZORUNLU AFET DERSİ VE AKUT

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık ''Deprem Bakanlığı'' kurmalı.

 İlk, orta ve yükseköğretim seviyesinde, zorunlu şekilde ''Deprem ve Afet Dersi'' konulmalıdır.

Arama- Kurtarma (AKUT) için daha güçlü bilimsel bilgi üretilmelidir. Ekipmanlar geliştirilmelidir. Artık yeter. Canlarımız enkaz yığınlarının altında kalmamalıdır.

6 Şubat 2023'ü bir ay konuştuktan sonra unutmayalım. Artık yeter.

Unutturmayalım.

Her türlü önlemi alalım.

Önümüzde çok doğru çözümler üreten Japonya örneği var. Japonya'dan ilham alalım. Artık hepimiz ama hepimiz gereken dersleri çıkarıp, bilim aydınlığında, deprem gerçeği ile yaşayalım.

3 EKİM 1914- BURDUR VE ISPARTA'NIN YIKIMI

Böcüzade Süleyman Sami'nin 'Isparta Tarihi' ismini verdiği eserinde bu büyük yıkıma da geniş şekilde yer vermiştir.

Eserde, son 3, 4 asırdır bu coğrafyada görülmemiş emsal ve büyüklükte deprem yaşandığı bilgisi paylaşılıyor. Sami, eserinde şöyle diyordu:

''Binalar, camiler, hamamlar, mağazaların çoğu bir anda yerle bir oldu. Kadın- erkek 500'e yakın insan yıkıntılar altında can verdi. Mevsim gereği erkeklerin çoğu harmanlarda, hayvanlar da kırlarda olduklarından, şehirlinin erkekleriyle, hayvanları arasında ölüm çok olmadı. Ölenlerin çoğunun çocuklu analar, yaşlı kadınlar ve çocuklardan ibaret olduğu anlaşıldı.

Depremden sonra, Firdevs Paşa Camii karşısındaki Pamuk Hanı denilen Kundakçıoğlu Han'ında yangın çıktı. Hanla birlikte çevresindeki evlerin, dükkânların, fırınların ayakta kalanları da yandı. Herkes yıkıntılar altında kalan çoluk çocuğunu ve eşyasını kurtararak selamet yerlere götürmek gayreti ve telaşı içinde idi. Belediyenin yangın söndürme araçları ve itfaiye erleri dağınık yerlerde olduklarından, yangınları söndürmeye bakan olmadı. Müftülükten çıkarılan bir fetvaya dayanılarak, ölüler ve parçaları yıkanmadan ve tören yapılmadan, çoğu elbiseleriyle, birkaçı bir arada topluca mezarlara gömüldüler.

Deprem şiddetinden kaybetmekle birlikte, 2- 3 dakikada bir -sabaha kadar- devam etti. Bu sırada evvelce hasar görmüş binalar da yıkılıyordu. Herkes evlerinin bahçesine çuldan çuvaldan çadırlar kurmaya başladı.

Deprem derece derece köylerden Eğirdir'e kadar etkisini göstermişse de, oralarda pek büyük tahribat yapmadı. Atabey ve Eğirdir halkı, Isparta halkına -bol miktarda-  ekmek ve yiyecek getirerek dağıttılar.

Ertesi gün akşamına kadar, deprem kısa aralıkla 467 kez tekrarladı. Bu hâl 3 gün sürdü.

Burdur’da bulunan Vali Azmi Bey, orada da Isparta kadar etkili olan depremin, toprak olan dam evlerin tamamının yıkılmasına ve 1000’e yakın insanın ölümüne neden olduğunu görerek, oranın halini düzene koyduktan sonra 3. Salı günü Isparta’ya geldi.

Denizli’den ve İzmir’den çadırlar, yiyecekler ve ilçelerden un getirtmek, kapanan su yollarını açtırarak su sağlamak gibi konularla uğraştı. Şehrin üç yerinde fırın açtırdı. Askeri garnizonda bulunan çadırları, askerlik dairesi önüne kurdurttu. O akşam –yani Çarşamba gecesi- bütün ulema, eşraf ve memurların ileri gelenlerini toplayarak memleket ihtiyaçlarını saptamaya çalıştı.

Bu toplantılarda yapılan konuşmalarda genel bir yardım kampanyası açılması, silah altındaki Isparta ve Burdurlu askerlerin terhis edilmeleri, felakete uğrayanların 5 yıl süre ile vergiden muaf tutulması, derhal geçici barakalar yapılıp, açıkta kalanların barındırılması, memleketin harita ve planının yeniden yaptırılarak, hangi binaların onarılacağının, hangilerinin yıkılacağının, şehirde ne gibi düzeltmeler yapılacağının tespiti kararlaştırıldı.

Vali, bunları her ne kadar Bab-ı Âli’ye yazdıysa da, düşüncesi başka idi. Ona göre şehrin bulunduğu yer, volkanik arazi olduğundan, yıkılan binaların terk edilerek enkazının kaldırılması, şehrin Kuleönü istasyonuna yakın yerlerde yeniden kurulması, bunun için birkaç milyon lira karşılık bulunması idi.

Halkın düşüncesi ise şehrin önceleri sözü edilen yerlerde kurulduğu, daha sonra sellerden ve hastalıklardan kurtulamayan insanların, yavaş yavaş suların çıktığı dağların eteklerine doğru çekilerek yerleştikleri bilindiğinden, böyle tehlikeli bir yere tekrar gelip yerleşmenin doğru olmayacağı noktasında toplanıyordu. Çünkü Isparta’nın havası, suyu ve iklim güzelliği şehrin şimdiki yerinin seçilmiş olmasından ileri geliyordu.

WhatsApp Image 2023-10-03 at 22.48.14

Bu sırada gerek İstanbul gerekse yakın vilayetlerden yapılacak yardımların hızlandırılması kararlaştırılmış, padişah ve şehzadelerle, şehr-i emaneti Evkaf ve Maliye Nezaretleri’nden gönderilen birkaç bin lira havale İzmir’e kereste vesair inşaat malzemesi sipariş edilmiş, Isparta’da bulunan Maliye ve Adliye Müfettişleri Muhtar ve Tevfik Beyler başkanlıklarında, her dairenin büyük- küçük bütün memurları barakalar yapmaya sevk edilmişlerdi.

En önemlisi İstanbul’dan çarçabuk gönderilen Hilal-i Ahmer heyetinin hasta ve yaralıları tedavi etmeleri, aç ve muhtaçlara yiyecek yardımları yapması, çıplakları giydirmesi olmuş, bu durum halk tarafından şükranla karşılanmıştı.

Silah altındaki Ispartalı erler akın akın gelmeye, gelenler ailelerinin kışlık erzakını ve ihtiyaçlarını sağlamaya başlamışlardı ki, 30 Ekim 1330 (Miladi 13 Kasım 1914) tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’na katılmamız nedeniyle, seferberlik ilan edilmiş, izinli gelen askerlerin acele kıtalarına dönmeleri emrolunmuştu. Camiler yıkıldığından namazgâhta kılınan namazlarda hocalar, cihad ilan edildiğini, vatan ve milletin tehlikede olduğunu halka duyurmakta, askerler koşa koşa hudutlara gitmekte idiler.

Bu nedenle barakaların yapımı askere gitmeyenlerle ihtiyarlara kalmıştı. Yağmurların başlaması, barakaların yeteri kadar yapılamaması yüzünden bazı aileler çerden çöpten kulübeler yaparak barınmaya çalışıyorlardı.

Antalya'da Hortum Seraları Yıktı Antalya'da Hortum Seraları Yıktı

Kadı İsmail Efendi başkanlığında kurulan bir inşaat komisyonu, mahalle mahalle gezerek, bazı yerlerde halkın ihtiyacına uygun 100 kadar baraka yaptırmış, bu barakalara sığınan halk sıkıntı ve dertlerinden kurtulmuştu.

Barakalarda barınamayan veya baraka bulamayanların bir kısmı yakın il ve ilçelerdeki akrabaları yanına gitmiş, Isparta Hıristiyanlarından bazıları da İzmir ve sair yerlerdeki dost ve yakınları yanında kışı geçirmek üzere Isparta’dan ayrılmışlardı.

Valinin aldığı acil tedbirler arasında bulunan 1329 (Miladi 1913) aşarının mültezimler elinde kalan ve askeri ihtiyaçlar için saklanan zahire ve paraların felaketzedelere verilmesi hususundaki emrini yerine getirmekten çekinen muhasebeci Muhiddin Bey becayişle ayrılarak yerine 27 Teşrin-i Evvel 1330 (Miladi 9 Kasım 1914) tarihinde Arnavut Lütfi Bey gelmişti.

Memleketin karmakarışık durumunda Mutasarrıf Sırrı Bey Amasya Sancağı’na gönderilmiş, yerine Burdur’da bulunan mülkiye müfettişlerinden Hakkı Behiç Bey’in atandığı öğrenilmişti.''

Haber32 - Özge Kılınç

Editör: Haber Merkezi