İSTANBUL (İGFA) - Noel katliamının detayları, Elâzığ Dernekler Federasyonu’nun (ELFED) yayınladığı, Cumhuriyetimizin 100. Yılında İz Bırakan 100 Elazığlı isimli belgesel kitapta ortaya çıktı.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Diş Hekimliği Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Ana Bilim Dalı’nda Doktor Öğretim Üyesi Ayşe Şebnem İlhan’ın kaleme aldığı akademik makalede, o detaylar şöyle anlatılıyor:
“1963 yılı Aralık ayı “Kanlı Noel”de Makarios ve EOKA’cı Grivas, huzur ve düzeni bozma gayretine girerler. Eli kanlı EOKA çetesi, Kıbrıs’ta Britanya sömürge yönetiminin sonlanması ve adanın Yunanistan’a bağlanması (ENOSİS) amacı ile barbarca katli- amlar yapmaya başlar. 18 Aralık 1963 Çarşamba günü Türk Kuvvetleri Alayı teyakkuz durumuna geçer ve aynı gece Tbp. Binb. Nihat İlhan, alaya görevinin başına çağırılır.
24 Aralık 1963 Salı gecesi ev sahibi Hasan Gudum, eşi Feride Gudum, komşuları Ayşe Hanım ve kızı Işıl, Ayşe Hanım’ın kız kardeşi Növber Hanım, Mürüvvet Hanım ve üç evladı ile birlikte İlhan Ailesinin evindedir. Saat 19:00 civarı ve hava kararmıştır. Mürüvvet Hanım çocuklarına pijamalarını giydirmiş; domates, peynir, zeytin, çay vb. kahvaltılıklar hazırlamıştır. O esnada Kanlıdere’nin diğer kıyısından silah sesleri duyulur.
Evin kapısını kırarak içeri giren, otomatik tüfekli Rumlar, “Taksim istersiniz ha!” diye bağırarak her tarafa gelişi güzel ateş eder; önce soldaki odaya sonra önlerindeki kapıdan hole geçip soldaki yatak odasına yönelir ve tekrar ateş etmeye başlarlar. Bir grup ise önce sağdaki misafir odasına dalar, sonra da ateş ederek mutfağa geçer. Silah seslerinin duyulmasıyla yemek odasının tehlikeli olabileceği konusunda eşi tarafından daha önce uyarılmış ve bir saldırı olması halinde evin arka ve iç tarafında kalan banyoya koşup küvete saklanmaları tembihlendiğinden Mürüvvet Hanım çocuklarıyla birlikte küvete saklanır. Eve giren Rumlar nihayetinde banyoyu da ateş altına alarak onlarca kurşun yağdırır üç minik beden ve onlara kendini siper etmiş annelerinin üzerine...
RÜYASINDA GÖRDÜ
Aynı gün Tabip Binbaşı Nihat İlhan bir rüya görür... Kısa bir süre önce diktirdiği beyaz gece elbisesini giymiş olan eşi Mürüvvet Hanım, her iki yanında ellerinden tuttuğu bahriyeli kıyafetleriyle İhsan Murat ve Nuri Kutsi; Hakan bebek ise annesinin üflemesiyle adeta havada uçarak hep birlikte Beşparmak Dağları üzerinden Elazığ’a doğru göğe yükselmektedirler... Daha sonra Tbp. Bnb. Nihat İlhan, bu rüyasını her anlattığında gözyaşları içinde “Şehit olacaklarını biliyordum” der...
27 Aralık 1963 Cuma günü Tbp. Bnb. Nihat İlhan, eve düzenli olarak süt ve ekmek getiren Çoban Hüseyin’e rastlar. Ev ahalisinin nasıl olduğunu sorarak, süt ve ekmek götürmeyi ihmal etmemesini rica ederken Çoban Hüseyin “Çocuklar artık ne ekmek yiyor ne süt içiyor... Onlar Allah’ına kavuştu” der ağlayarak... Bir şeylerin yolunda olmadığını acıyla hisseden Tbp. Bnb. Nihat İlhan, hemen eve gitmek ister ancak görev beklemez, alaya dönerler.
Alay Komutanı Hasan Sağlam’a Çoban Hüseyin ile konuşmasını anlatır ve eve gitmek istediğini söyler. Komutan, “Asker sözü ver oradan geçeceğiz ancak eve gir- meyeceksin” diye şart koyunca Binbaşı İlhan “Söz! Uğramayacağım, dönüp bakmayacağım bile” şeklinde yanıtlar ve hemen birlikte yola çıkar evin bulunduğu bölgeden geçer ve doğrudan Elçiliğe giderler. Elçilikte Hâkim Süleyman Alan tarafından karşılanır. Günlerdir Alay’da olan Tbp. Bnb. Nihat İlhan’ın üstü başı toz içinde; sakalları uzamıştır. Büyükelçi ile görüşmeden önce temizlenmek ister. Banyodan çıktığında ise derin bir sessizlik ve hüzün vardır elçilikte.
VATAN SAĞOLSUN...
Büyükelçi Dr. Mazhar Özkol ile ilk karşılaştıklarında “Hayrola?” der Tbp. Bnb. İlhan... Elçi Bey çok üzgündür... Üç evladı ve eşinin Şehit olduğu haberini alan baba, önce duyduklarına inanamaz ve “Kaçırılmışlar mı?” diye sorar. İşte o an acı gerçeği bir kez daha duyar; “Hayır, hayır katledildiler...”
Bir anda beklenmedik bir yanıt verir Binbaşı İlhan: “Allah’ıma şükürler olsun, vatan sağ olsun...”
Bu sırada büyükelçilikte bulunanlar kendisine şaşkınlıkla bakmaktadır; acılı baba Tbp. Bnb. Nihat İlhan sözlerine şöyle devam eder;
“Ya kaçırsalardı... Biri 4 biri 6 yaşında iki çocuk... Kim bilir hangi dağda çobanlık yaptıracaklardı ya da hizmetkarlık yapsalardı... Hanımımın namusuyla oynasalardı... Ferahladım, vatan sağ olsun...”
SUNAY: CENAZELERİ ELAZIĞ’A GÖTÜRÜN
Aynı gün 35 yaralı ve Şehit Ailesini Türkiye’ye götürmek üzere elçilikten ayrıldıktan sonra yolda Rum Polisler otobüsleri çevirir. Tabutların üzeri Türk bayrağı ile sarılmıştır ve bunu gören Rum Polisi “Bu topraklarda Türk Bayrağı istemeyiz, tabutlardaki bayrakları sökün” der. Binbaşı İlhan, otobüsü kullanan siyahi şoföre şöyle seslenir: “Bunlara söyle bu insanlar kendileri tarafından katledilmiş Türk’lerdir... Bu bayrak kendi inançlarımıza göre örtülmüştür asla çıkartmayız, açmayız.” Bu ve benzeri birkaç tacizkâr polis çevirmesinden sonra havalimanına ulaşırlar. Henüz uçak kalkmadan pilotlarla konuştukları sırada dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay arar:
“Geçmiş olsun evladım, başın sağ olsun. İki tane uçak gönderdim, ikişer tane pilot ve makinistler var, onlar sana yardım edecekler.”
Uçak hareket eder. Beşparmak Dağları geçilir Toroslar’ın üzerindeyken Cevdet Sunay Paşa tekrar arar;
“Evladım biliyorsun Türkiye’de 6-7 Eylül olayları yaşandı. Birçok Rum ve yabancının evleri yağmalandı. Şimdi sen Ankara’ya gelirsen burada halk ayaklanmış durumda, benzer şeyler yaşanabilir. O yüzden sen cenazelerini memleketine götür, yaralılar buraya gelsin”.
Bu emir üzerine yaralılar, Ankara’ya yönlendirilerek GATA’da tedavi altına alınırken şehitlerimizin bulunduğu uçak Tbp. Bnb. Nihat İlhan’ın memleketi Elazığ’a uçar.
YARALARI HALA KANIYORDU
Tbp. Bnb. Nihat İlhan ve kız kardeşi rahmetli Op. Dr. Muhlise İlhan, defin öncesi hazırlıkları birlikte yaparlar. Tabutları açtıklarında gördükleri son derece dehşet vericidir...
Yıllar sonra bile Dr. İlhan tarifsiz acısını şöyle anlatır;
“Yaraları hala kanıyordu... Kurşunları çıkarırken, muayenelerini de yaptık.”
Mürüvvet Hanımın sırtından giren çok sayıda mermi göğsünü parçalayarak çıkmış ve Kutsi’ye girerek kalbini parçalamıştır... İhsan Murat ise defalarca yandan vurulmuştur... Sivil bir anne, henüz yaşını doldurmamış bir bebek, 4 ve 6 yaşlarında iki çocuk... Hakan Bebek’te tek bir mermi izine rastlanmaz çünkü Hakan bebek, olasılıkla vahşet sonrası kan ve/veya havasızlık nedeniyle boğularak şehit olmuştur...
Şehit İlhanlar, 29 Aralık 1963 Pazar günü devlet protokolü ve tüm Elazığ halkının katıldığı büyük bir törenle Elazığ İcadiye Şehitliği’ne defnedilirler.
Onları yalnız bırakmamak için babaları Tbp. Bnb. Nihat İlhan, tayinini Elazığ Asker Hastanesi’ne ister ve Şubat 1964’te Elazığ’da göreve başlar.”