Müzik kutuları vardı eskiden... İçinde her saat başı çıkıp öten kuşlar bulunan guguklu saatler vardı. Arkası kuşlu aynalar vardı.

                Pirinç başlı karyolalar...  Kanaviçeli karyola örtüleri. İşlemeli saten yorganlar. Çamaşır çekmecelerinde lavanta keseleri. Bir yastıkta kocamalar...                                     

                Kitaplıklı çekyatlar...  Oymalı büfeler. Vitrinler. Ansiklopediler. Danteller. Duvarlarda siyah- beyaz dede, aile fotoğrafları.

                Küpeli Arap kızlar. Ağlayan erkek çocuk resmi. İğnelikler. Şahmaranlar. Altınvarak taş aynalar. Saatli maarif takvimleri. Makrameler.

                Komşular. Toplaşıp yaprak saran kadınlar. ‘Annem biraz tuz istiyor’lar.

                ‘Evdeyseniz akşam size geleceğiz’ler

                Misafir odaları. Misafir kolonyaları. Misafir şekerleri. Misafir tepsileri. Misafir sigaraları. Başköşeler. Berjer koltuklar. Aslanayaklı masalar. Televizyon örtüleri. Likör bardakları…

                Bardağın üzerine ters koyunca kaşığı “artık içmeyeceğim” demek olan çay kaşıkları…

                Deve tabanları, aşksarmaşıkları… Zigon sehpalar.

                Pembe tüyden ponponlu nişanlı kız terlikleri... Misafir terlikleri...                    

                Gramofonlar... Eski yeşil lambalı radyolar. Pikaplar. Plâklar. Kasetler.

Ümit Tokcan. Samime Sanay. Behiye Aksoy…

Badem şekerleri. Horoz şekerleri. İki bisküvi arası lokumlar… Leblebi tozları.

9 Yaşındaki İrem Hayatını Kaybetti 9 Yaşındaki İrem Hayatını Kaybetti

‘Cıncık’ da dediğimiz rengarenk cam misketler. Topaçlar. Yakantoplar.

Bahçelerde dut ziyafetleri. Ballı hanımeli çiçekleri. Ihlamurlar. Asmalar.

Akşamsefaları. Kasımpatılar. At arabaları. Faytonlar. Yoğurtçular. Oduncular.

Bayramlık ayakkabılar. Bayram harçlıkları. Ev baklavaları.

Kuzine sobaları. Közde pişmiş patatesler. Sobaların üzerinde kestaneler. Portakal, elma kabukları…

                Köstekli saatler. Kumaş mendiller. Basma entariler. Tokyo terlikler.

                ‘Arkadaş olabilir miyiz’ler. Manitalar. Karasevdalar. Karasevdadan ‘ince’ hastalıklar.

                İncelikler.

              Sonuna rujlu dudaklarla öpücük kondurulan, gözyaşlarıyla mürekkebi dağılmış aşk mektupları...     

                Sevgiliye 'siz' denilen günler. Gül kokan güller. İçi gülen gözler. Kızaran yüzler. Hatıra defterleri. ‘Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma'lar.

                Unutma beni çiçekleri. Kitapların arasında kurutulan hatıra çiçekler. Tebrik kartları. Karpostal koleksiyonları. Pul defterleri…

                Çiçekli çinko tabaklar. Çivit mavisi çaydanlıklar. Semaverler. İnce belli bardaklar. Tavşankanı çaylar. Anne kekleri. Gelincik sigaraları.

                Çizgi romanlar. Parmağını kesip kankardeşi olmalar. Fotoromanlar.

Gırgır. Doğan Kardeş

Yazlık sinemalar.

Uçurtmalar...  Zillere basıp kaçan çocuklar. Bayramlarda şeker toplayan küçükler. Seksek oynayan çocuklar. Çöpçü olmayı hayal eden çocuklar...   Masalcı neneler. Bilge dedeler.

Defterlerde kenar süsleri. İyilik perileri. “Göğe bakma durakları.” Geyikli geceler.

İkinci Yeniler

Haydarpaşa’da trenler. Tahta bavullar. Azıklar. Kavuşmalar…

Gidenin ardından sallanan eller vardı eskiden. Sanırım bütün güzel yaşanmışlıkları hep geride bırakmışız.

Özlemimiz ondandır.

Selâm ve sevgilerimle.

Editör: Özge Çelik