Değerli okuyucularım; bugün sizlerden bu yazımı okurken geriye yaslanmanızı ve kahvenizi yudumlamanızı istiyorum. Başlıktaki iki kelimeye takılıp-kalmadan yazdıklarımı yordamanızı rica ediyorum. Kasıtsız-önyargısız..

Hepimiz bir hayat yaşadık, yaşıyoruz ve yaşayacağız.. Önemli olan yaşarken hissettiklerimiz değil mi? Sizi bilmem ama çocukluğum hep peşimden geldi benim. Her çocuk gibi bende sayısız sorular yöneltirdim aileme! Dağın arkasında ne var? Tohumdan çiçek nasıl oluşuyor? Kediler birbiriyle nasıl anlaşabiliyor? Hatta ay’da bizi gözetleyen var mıdır? Gölde-denizde balık yaşıyorsa başka canlılar da var mıdır?  Ençok ta çocukluğun büyüdükçe yok mu olacağını, yoksa her zaman peşimden mi geleceğini merak ederdim. Ablalarımdan küçüğü yatılı okula gittiği, büyük olanı da erken evlendiği için bana cevap verecek kimse yoktu evimizde. Babam benim zorumla ve benimle aynı yıl girdiği bitirme sınavlarıyla ilkokul diploması aldı. Anneminse okul hayatı yoktu. Anlayacağınız, kendini kendisi geliştirmek zorunda olan bir çocuktum ben..

Büyürken uçsuz-bucaksız hayallere de veda ediliyor, ‘’gerçekliğin kadar hayal kurman’’ ve ‘’ayaklarının yere basması’’ isteniyor hep senden..  Merakla hayaller birbirini besliyor bazen. Oysa çocuklar; eğitim sürecinde yeni yeni soruların doğmasına kapı açacak felsefî düşünme aşamalarına yönlendirilseler, merak ta sürecek! Allahtan Ali ÇAKMAK gibi açık yürekli bir ilk okul öğretmenim, Ziya ÜSTÜNSOY gibi bir ortaokul müdürüm, Tufan DEMİR gibi bir Türkçe öğretmenim, Başaran ÖZTÜRK gibi bir Fen Bilimleri öğretmenim, Üner YILMAZ gibi bir Edebiyat öğretmenim oldu.. Sorularıma hep cevabı onlardan buldum. YETER ARTIK demediler hiçbir zaman.. 

Yaralı Şahin, DKMP ekiplerine teslim edildi Yaralı Şahin, DKMP ekiplerine teslim edildi

Merak ya da soru yöneltme ihtiyacı bence okullaşmayla azalıyor. Derslerde yöneltilen sorulardan beklenen tek doğru cevap, düşünme becerisini ve merak duygusunu köreltiyor. Böylece çocuğun kitaba ilgisini çekmek te zorlaşıyor. Şimdilere doğru geldiğimizde özellikle çoklu medya uyaranlarının kitap sevgisini daha da azalttığından kaygılarım var. Günümüz çocukları aile içinden okula kitap okuma merakıyla gelmiyor ki, doğru zamanda doğru kitaba ulaşmayı öğrensin.. Sıkıcı, yaşa uygun olmayan, özensiz hazırlanmış kitaplarla ilk karşılaşmayı yaşayan çocukların yeniden kitabı sevebilmesi çok zor oluyor. 

İyi bir çocuk kitabı; çocuk gerçekliğini iyi bilen, yaşama sevinci ve umudu kaybettirmeden, farklı yaşama biçimleri ve karakterlerle çocukları karşılaştıran, anlaşılır, yalın bir dille yazılmış kitaplar içinden seçilebilir. Kitabın kapağı ve iç resimlerinin yazıyı destekleyen, imge evrenini genişleten, sanatsal duyarlılıkla yapılmış, resme ilgi uyandıran desenlerden seçilmiş olması önemlidir.  Açıkcası yazarların olamasa da editörlerinin pedagojik bilgi birikimleri şart. Ben Pedagoji Bölümünün son mezunlarındanım ve artık Üniversitelerimizde 1979’dan bu yana Pedagoji Lisans eğitimi verilmiyor. Bunu bilmeyen pek çok anne-baba da etrafta kendini Pedagog diye tanıtan kişilerden medet arıyor..  

Dedim ya; ilkokul ve ortaöğretimde çok şanslıydım, sorularıma öğretmenlerimden hep cevap bulabildim. Birkaç üniversite değiştirdikten sonra Psikoloji eğitimi için girdiğim Ankara Üniversitesinde de öyle güzel, öylesine insan hocalarım oldu ki.. Çocukluğuma veda ettim! Çünkü beni olgunlaştırdılar.

Üniversite hocalarımın yönlendirmesiyle sağlık yerine eğitim sektöründe yerimi aldım. Gördüm ki; olmam gereken yer, burasıymış! Yanılmamışlar.. Onları yanıltmamak adına çalıştım Millî Eğitimde 25 yıl. Sanırım hakkını da verdim. Daha sonra da 15 yıl özel sektörde sürdürdüm çalışmalarımı. Karşıma getirilen her öğrenciye, adaylık eğitimleri süresince karşıma getirilen her memur ve öğretmene VEFA’yı anlattım. Yönetici Yetiştirme Kurs ve Seminerlerinde hep VEFA’yı işleyip, BİRGÜN GELİP VEDA EDECEKSİNİZ İŞYERİNİZE VE BELKİ DE MESLEĞİNİZE. O MESLEĞİ YADA İŞİ SİZDEN ÖNCE YAPANLAR DA VARDI. ÇALIŞIRKEN ONLARI DA İHMÂL ETMEYİN. SİZDEN HİZMET BEKLEYENLERE DE; ZORUNDA OLARAK DEĞİL, İNSANCA HİZMET ÜRETİN tavsiyelerim yoğun olmuştu. Ama günümüz şartlarında özellikle hep eleştirilen Millî Eğitim Bakanlığı ve bağlı birimleri bile YILLARINI ÇOCUKLARIMIZA VERMİŞ EMEKLİ ÖĞRETMEN VE İDARECİLERİNİ BİR TELEFON MESAJI İLE OLSUN ARAMIYOR-SORMUYOR. Bu konuda sanırım Emniyet Teşkilâtının hakkını yememek lâzım. Polis Haftalarında emekli Bekçi-Polis-Komiser-Amir-Müdür kim varsa oluşturulan ekiplerle evlerinde ziyaret ediyor ya.. Helâl olsun onlara..

Bu vesileyle 10 Kasım’da anacağımız Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK’e rahmet diliyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. 1981 yılından beri 24 Kasım’larda kutlanmakta olan ÖĞRETMENLER GÜNÜ’nü de kutluyor, tüm Öğretmenlerimize kolaylıklar diliyorum.  Saygılarımla..

Kaynak: Kum Saati

Editör: Özge Çelik