Bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle bu konudaki bazı temel kavramlarla ilgili şu genel izahatı sunmamız gerektiği kanısındayım.

Din nedir? İlah nedir? Tapınma nedir?

Din kelimesi bir çok anlamı içermekle beraber, neredeyse her dini kültürün din kavramını ifade etmek üzere seçtiği kelimelere ait anlamların ortak noktasının “yol, inanç, adet, bağ, kulluk” olduğu söylenebilir. İslami literatürde de din bazı hadislerde geçen “dinullah” ifadesinin “Allah’ın yolu, şeriatı, kanunu” anlamını içermesinden, bu husustaki yaygın kanaate uygun bir kullanıma işaret etmekte olduğu görülmektedir. Mekke döneminde müşriklere hitaben “sizin dininiz size, benim dinim bana” şeklindeki ayetlerden anladığımız üzere din kelimesi sadece müslümanların değil başkalarının inançlarını da ifade etmek üzere kullanılmıştır.

Terim anlamlarından “takip edilen yol” tanımı din kavramını anlamada önemli olduğu kanaatindeyim.

Dinler “hak dinler” ve “batıl dinler” olarak ikiye ayrılır.

“Hak dinler” ilahi menşeili dinlerdir. Yani Allah tarafından bir peygamber vasıtasıyla insanlara tebliğ edilen dinlerdir. Yahudilik, Hristiyanlık, İslam gibi. Özünde “Tevhid”i içeren yani Allah’tan başka hiçbir şeyi ilah edinmemeyi teklif eden “hak din” peygamberler vasıtasıyla her topluma gönderilmiştir. (Andolsun ki biz her ümmete Allah’a kulluk edin sahte tanrılardan (tağutlardan) uzak durun diye bir elçi gönderdik” Nahl suresi 36.ayet”) Gönderilen bu din bir süre sonra o toplumlarda tahrif edilmiş, bozulmuştur; örneğin Hristiyanlıkta tek tanrı inancı, teslis tahrifiyle üçlü bir tanrı inancına dönüştüğü gibi.

Allah (c.c.) Hz. Muhammed (sav) vasıtasıyla tevhid inancının son dini olarak “İslam”ı tüm insanlara tebliğ etmiş ve bu dinin son hak din olarak asla tahrif edilmeyeceğini kitabında beyan ederek insanlar için dinini tamamladığını ve başka bir din kabul edilmeyeceğini beyan etmiştir.

Batıl dinler de ilk insan toplumlarından itibaren hep var olagelmiştir. Bazen bir eşya, bazen bir hayvan, bazen gökyüzündeki nesneler, bazen yaşayan bir insan, bazen ölmüş atalarını ilah edinerek tapınıldığı batıl dinler; inanlığı karanlığa sürüklemiştir. ( “Allah iman edenlerin velisidir; onları karanlıktan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin velileri ise sahte tanrılarıdır; onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. İşte bunlar ateştekilerdir, bunlar orada devamlı kalıcıdılar.“ Bakara suresi 257 ayet)

Batıl dinler geçmiş toplumlarda olduğu gibi bugünkü toplumlarda da yaygın olarak var olmaya devam etmektedir. Özellikle E. Durkheim’in dinin kaynağı hususundaki ortaya attığı sosyolojik düşünce batıl dinlerin kaynağını anlamada dikkate alınacak bir fikirdir. Ona göre dinin temel fikri kutsallıktır, bu da sosyal bir yaptırıma dayanır.”Kutsal” toplumun kutsal kabul ettiğidir. Böylece Durkheim toplumun aslında kendi koyduğu, ürettiği değerleri kutsal kabul ederek yine kendine tapındığını ifade etmektedir. Tapındığı kutsalı kendisinin veya atalarının oluşturması batıl dinlerin kaynağını anlamada önemli bir olgudur.

Hak din olsun batıl dinler olsun her dinde bir “mabud” yani “ilah” vardır.

“Mabud” kendisine ibadet edilen, tapınılan , kulluk edinilen varlık olarak tanımlanır. Hak dinlerde tapınılan varlık Allah , batıl dinlerde ise Allah’tan başka tapınılan şeyler olan puttur. (=sahte tanrılar, tağutlardır)

İlah kavramı “yaratan, yaşatan ve hüküm koyan” fiillerinin sahibi, maliki anlamında kullanılır. Bu kavramın içeriğini bölüp örneğin Allah’ın yaratıcı, yaşatıcı olduğunu ama hüküm koyucu olduğunu kabul etmeyip, hüküm koyucunun başka bir varlık olduğunu iddia eden Allah’a şirk koşmuş, Allah’ın yanında başka ilahlar edinmiş olur.

İlahsız bir insan yoktur. Allah hariç, tüm ilahları red etmeyen, sahte tanrıları ilah edinir. Bu ilah kendi nefsi de dahil her varlık, her madde, her düşünce vs. olabilir.

İlah, semavi dinler için kutsal bir varlığı ifade ettiği gibi, bir insanın Allah dışında aşırı derecede bağlılık göstererek, yolunu takip ettiği her varlığı da ifade eder mahiyettedir . Toplumların aşırı bağlılığıyla kutsadığı her şey mabudlaşarak=ilahlaşarak tapınılmaktadır.

Tapmak sözlükte (1) ibadet etmek (2) aşırı bağlılık göstermek; tapınmak: aşırı derecede bağlılık göstermek anlamına gelmektedir.

Her dinin, kendine özgü şekilsel tapınma biçimleri olmasıyla beraber, bu tanımdan tapınmanın özü “aşırı derecede tapınılan varlığa bağlılık göstermek” olduğu anlaşılmaktadır.

------------------------

Sorumuzun cevabına geçmeden, bu teknik kavramları izah etmişken, bir insanın müslüman olarak Allah’a iman etmesinin anahtar cümlesi olan “la ilahe illallah” ifadesinin anlamını da vermekte fayda vardır. “La” hayır demektir,

“ la ilahe” tüm ilahlara hayır, “illallah” Allah hariç. Yani bir müslüman iman ederken; “Allah’tan başka ilah yoktur” “Allah hariç tüm ilahlara hayır” demeyi kalbiyle tasdik, dil ile ikrar etmektedir.

--------------------------------

Bir kaç yıl önce Cumhuriyet Gazetesinin bir bayan yazarının “ Atatürk benim ilahım, ben ona tapıyorum” şekindeki konuşmasına şahit olmuştuk. Geçmişten günümüze Celal Bayar’ın “Atatürk’ü sevmek ibadettir” sözünden başlayarak Kemalettin Kamu’nun

“Ne örümcek ne yosun

Ne mucize ne füsun

Kabe arabın olsun

Çankaya bize yeter” dizelerini yahut Edip Ayel’in

“Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun

Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses

İnsan ölür, Türklüğe Allah olan ölmez” beyanları gibi; Mustafa Kemal’in ilah edinilmesiyle ilgili birçok ifadeler görüyoruz.

Sorumuzu, izah ettiğimiz temel kavramların anlamları ışığında, bu öğretinin bağlılarının düşünce ve eylemlerini analiz ederek, sosyolojik tespitlerle cevaplamaya çalışalım.

Atatürkçüler için Atatürk Anadolu’nun yurt olmasına vesile olmuş Alparslan, Ertuğrul gazi gibi anılan, hatırlanan sadece bir Türk büyüğü değildir. O Atatürkçüler için bir aydınlanma, bir ışık, yolundan hiç sapılmadan gidilecek yüce bir kişiliktir.

Atatürkçüler onun ölümünü sonsuzluk işaretiyle ifade ederek, her gün onun ve yolunun yüceliğini anlatıp ona olan “aşırı bağlılıklarını” ifade etmekte ve “onun yolundan” gittiklerini, gideceklerini, asla sapmayacaklarını sürekli beyan etmektedirler. Ona olan bağlılıklarını ifade ederken yahut topluma anlatırken, tartışılması imkansız yüce bir varlık olarak sunmakta, kutsallaştırmaktadırlar.

Bu yücelik tasviri bazen öylesine abartılı hale gelmektedir ki; bazı günler bir dağda ya da bir gökdelenin tepesinde silüetininin göründüğü iddia edilmektedir. Özel günlerde bulutlar üzerinden toplumu gözetleyen bir tavırla tasvir edilen fotoğrafları basında yayınlanarak, yücelik tasviri toplumun idrakine sunulmaktadır.

“Sen olmasaydın biz olmazdık” ifadesiyle varlıklarını Atatürk’ e borçlu olduklarını beyan ederek onu kutsamanın, yüceltmenin ontolojik temelini kurgulayarak, inanca dönüştürmektedirler.

Konuyu fazla uzatmayalım. Zaten tespitini sunduğum hususlar, yaşadığımız toplumda her insanca görülen bilinen olgular.

Mantıksal değerlendirmemizi yapalım.

Ortada “takip edilen bir yol” var mı? Var. Bu yolun sahibi “yüce bir kişilik, varlık algısı” var mı? var. Bu kişiye “aşırı bir bağlılık var mı” ? var.

Hüküm ve sonuç cümlemiz şudur:

Kutsanan, yüce bir varlık algısının olduğu (ilah), aşırı bir bağlılıkla (tapınmayla), onun öğretisi olarak görülen yoldan, kurallardan, kanunlardan, adetlerden gidilmesi (din) olgusu; kanaatimce bir din olma durumuna işaret eder. Bu sebeple; Atatürkçülük, modern zamanların batıl dinler kategorisinde, bir din haline gelmiştir.

-------------------------

İsteyen istediği dine inanır, istediği ilaha tapar. Bir dine, inanca zorlama yoktur. Başkalarının ilahına hakaret, küfür edilmesi yanlıştır.

Yalnız bir müslüman şunu bilir ki ; Hak ve batıl bellidir, nettir, birbirinden ayrılmıştır. (“Böyledir; çünkü Allah hakkın ta kendisidir. Onun dışında yalvarıp taptıkları ise batılın ta kendisidir. Ve şüphe yok ki yüce olan, ulu olan yalnız Allah’tır.” Hac suresi 62.ayet) Allaha’a asla bir şerik-ortak koşamaz. Biraz haktan, biraz batıldan olamaz, olmamalıdır. “Kim İslamdan başka bir dine yönelirse onun dini kabul edilmeyecektir; o ahirette de kaybedenlerdendir.” (Ali İmran 85) haberi ulaşmış “bilen bir insan” olarak yaşamına, davranışlarına, hareketlerine, siyasetine, ekonomisine, hukukuna, kültürüne, eğitimine bu minval üzere yön veren, tercihte bulunan kişidir.

Bizden hatırlatması...