Bu hafta tüm okulların yeni öğretime başlama haftasıydı.

            ODTÜ’deki kabak tadı veren gösterilerle başlatılmaya çalışılan sokak hareketleri yazın ortasında Ergenekon davasından hapiste yatan birkaç kişi tarafından  “eylülü bekleyin” şeklinde müjdelendiğinden, sürpriz bir gündem değildi.

            Üniversitelerle ilgili son haftanın popüler tartışma konusu İlahiyat fakültelerinin ders proğramlarında yapılmak istenilen değişiklikler idi.

            Felsefe derslerinin azaltılması  olarak algılanan program değişikliğinden şuan vazgeçildiği anlaşılmaktadır.

            Tartışmaya dahil olmak gibi bir düşüncemiz yok. Bu husustaki yaklaşım farklılığı  bin yıl  öncesine kadar uzanır. Ana hattıyla Farabi- İbni Sina ekolüne Gazalinin tavrı, Gazalinin ekolüne İbni Rüşt’ün yaklaşımıyla şekillenen nazik bir tartışma geleneğidir bu.

            Bu iki yaklaşımı birbirinin yerine ikame etmektense; iki düşünceyi iki ayrı fakülte olarak ilim talepçilerinin hizmetine sunulmuş olsa;  bu son haftaki yıpratıcı tartışmanın yerini,  alternatif tercihlerin doğuracağı bereketli bir ilmi rekabetin alacağı kanaatindeyim.

            İlahiyat fakülteleri ve İslami İlimler fakülteleri.İsteyen öğrenci ve öğretim görevlisi talep ettiği fakülteyi tercih edebilsin. Dileyen Gazali okulunun, dileyen ise İbni Rüşt okulunun takipçisi olsun.

 

            ---------------------

 

            İlk ve orta öğretimin başlamasıyla okullarda geçen yıl sorun olmaktan çıkarılan kılık kıyafet dayatması, tekrar bir kısım okul idarecileri tarafından gündeme taşındı.

            Geçen yıl yapılan yasal düzenleme ile artık okullarda kılık kıyafet serbest. Fakat dilerse tüm öğrenci velilerinin %50’den fazlasının talebiyle belirli bir kıyafet belirlemesi yapılabilinir denilmekte.

            Burada asıl olan serbestliktir. Bir çok okul idaresi asıl olan serbestliği  görmezlikten gelerek zorunlu kıyafet uygulamasına kayıt döneminin başlangıcından itibaren girmiş. Bazı okullar yaz tatilinde eski formalarını terk edip yeni forma renkleri belirlemiş.

            Sormak hakkımızdır. Tüm velilerin yarıdan fazlasının zorunlu kıyafet talebini ne zaman temin ettin? Eski formalarının yerine yenisini belirleyen okul idarecileri niçin böylesi bir ihtiyaç duymakta?

            Öğrencilerin okulda giyeceği kıyafetin serbestliğinin bir çok yapıcı yönleri  var. Bu yapıcı yönleri göremeyen idarecilerin yeni özgürlükçü, kolaylaştırıcı uygulamalar karşısında ne kadar dayanabileceklerini sanıyorlar. Hatırlatmakta fayda var. Bir zamanlar kravatsız öğrenciyi okula almazlardı. Şimdi kravatla okula gelen öğrenciyle önce öğretmenleri dalga geçer. Yine yakın bir tarihe kadar saçı uzun öğrenci okul önlerindeki gereksiz törenlerde önce arkadaşları önünde küçük düşürülür sonra da okuldan kovulurdu. Saç serbestliği gelince bu çatışma ortamından eser kalmadı.

            Zorlaştırmak değil kolaylaştırmaktır asıl olan.

            Kaldı ki okulların forma olarak belirledikleri kıyafetler fiziken rahat kıyafetler değil. Her öğrencinin ayrı fiziği var. Kimisi uzun, kimisi kısa, kimisi kilolu, kimisi zayıf vs. Her bedenin rahat edeceği kıyafet şekli farklı. Aynı tipteki sadece belirli beden aralığında üretilen kıyafetleri öğrencilere mecbur tutmak ayrı bir haksızlık.

            Takdire şayan bazı okul idarecilerinin yaptığı gibi,  diğer okul yönetimleri de öğrencilerin kıyafetlerinde serbestliği tercih ederek , rahat edemeyecekleri dar  ve yabancı kültürleri yansıtan kıyafetleri tercih etmemeleri hususunda yönlendirici olmayı tercih etmiş olsalar anlamsız ve gereksiz bir problemden kurtulmuş olurlar.

            Serbest kıyafet uygulandığında isteyen daha önceki okul formalarını da giyebilir. Serbest kıyafet aynı zamanda belirlenmiş önceki kıyafetleri giyme özgürlüğünü de barındırıyor. “ Zorunlu forma giysisini tercih edene karışamayız fakat ben bunu tercih ediyorum sizde bunu giymek zorundasınız” anlamına gelen tek tip zorunlu kıyafet tercihi bir özgürlük sorunudur. Yasal düzenlemede sonradan yapılan değişiklikle önü açılan bu yaklaşımın ve uygulamadan doğan dayatmaların kabulü mümkün değildir.  Burada ki tercih kişisel olmak zorundadır.

            İsmet Özel’in deyimiyle öz’ün gür’lüğü anlamına gelen özgürlüğü çocuklara en azından kıyafet hususunda çok görmeyelim.

            ------------------------------------------------------

            Dün yeni orta okula başlayan bir öğrencinin şikayetine muhatap oldum.

            “Okulun koskoca ön kapısı var. Bizim oradan okula girmemiz yasak. Yan taraftaki küçücük kapıdan bütün öğrenciler itiş kakış girmek zorundayız. Ön kapıdan sadece müdürler ve öğretmenler giriyor. Niçin böyle bir ayrım var?”

            Talebenin bu ifadesi bana 6 veya 7 yıl önceki bir valinin valilik binasına vatandaşların girişi ile ilgili uygulamasını hatırlattı. Vali bey ön taraftaki kapıyı sadece kendi kullanımına tahsis edip binaya girecek olan vatandaşa da arka taraftan bir kapı açtırmıştı.

            Küçük öğrencinin bir haksızlık olarak algıladığı ve önemsediği bu kapı ayrımı esasen devlet bürokrasisinin en üstünden en altına kadar millete bakışını izah eden özel bir örnektir.

            Değişmekte olduğu iddiasında ki bürokrasi en azından küçük talebeye saçma gelen okul kapılarında ki bu ayrımcılığı kaldırabilecek mi, göreceğiz.