Haber32 Köşe Yazarı Muhammet ÖLMEZ yazdı 'Bir İhanet Şebekesi: FETÖ/PDY'
15 Temmuz akşamı Türkiye büyük bir darbe girişimine maruz kaldı. İlk saatlerde ne olduğunu anlayamadığımız bu darbe girişimi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı Tv kanallarına bağlanarak “TSK içinde bir grubun bir kalkışması” ifadesi ile Milleti meydanlara davet etmesi üzerine Cumartesi günü sabaha doğru bastırılabildi.
Tabii ki hepimiz bu günü yaşadık. İlk akla gelen TSK içindeki bir grubun böyle bir darbe planını yaparken Ülkenin istihbarat organlarının bundan haberinin olmaması ciddi bir istihbarat zaafını ortaya koymuştur. TSK içindeki bu vatan hainleri bu darbe planını bir gecede yapmış olamazlardı. Darbe girişimi sonrası ortaya çıkan belge ve bilgilerde bu yapının daha önceden belli başlı hazırlıklar yaptıkları ortadadır. Bu planlar yapılırken istihbarat organları ise bu ifadeyi çok yazmayı arzu etmesem de kış uykusuna yatmışlar.
Darbe girişimin diğer dikkat çekici yönü ise, TSK içindeki darbe heveslisi bu ihanet şebekesinin bu işi kendi akılları ile değil de bir üst aklın emri ile yaptıkları, bu üst aklın ise ABD olduğu o kadar açıktır ki bunu tartışmaya bile gerek yoktur.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Siyasi iktidar bu yapıya nasıl aldandı?
Ergenekon ve balyoz davaları ülkenin gündemine otururken, o davaların hâkim, savcı ve adli kolluğunu oluşturan polis’inde sonradan bu yapının emrinde olduğu ortaya çıktı. Hukuken bir davaya nasıl bakarız bunun usulü bellidir. Bu yapı davaları açarken her şey hukuka uygun görünüyordu. Ama savcının davayı açarken fikri hukuku uygulamak, adaleti sağlamak değil o kurumdaki personeli alıp yerine kendi ihanet şebekesinin adamlarını sokmaktı. Tabii bunu Ak Parti’de çok geç anladı. O dönem bizdeki hukuk sistemiyle bu yapı ile mücadele etmeye de imkân yoktu. Yapılan mücadele ya çok zayıf ilerliyor ya da mahkemelerden dönüyordu.
15 Temmuz gecesi gördük ki bu ihanet şebekesi sadece devletin sivil kurumlarını değil, TSK’nin da astsubay ve subay pozisyonundaki bir çok birimini ele geçirmiş. O gece Allah-u Teâlâ bu ülkeyi büyük bir felaketten korumuştur! O darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye kesinlikle bir iç savaşa doğru sürüklenecekti.
Şimdi bu ihanet şebekesi ile nasıl mücadele edilecek? 17 - 25 Aralık ‘dan sonra devletin istihbarat kurumları bu yapının devlet içindeki işbirlikçilerinin tamamı olmasa da belli bir kısmının kimler olduğunu muhakkak ki kayıt altına almış. Bugün birçok görevden almalar da zaten bu bilgiler ışığında yapılıyor. Tabi tüm bunlar yapılırken mevcut hukuk sistemi içinde yapılması ya da hükümetin kanun hakkında kararname yetkisi ile uygun kanunları çıkarıp hukukun dışına çıkılmadan yapılması gerekir ki sonradan bunlar bize yeni sorunlar olarak dönmesin.
Diğer bir konu da idam cezasının geri gelme talepleri. Ben şahsen idam cezasının yeniden uygulanacak düzenlemelerin olacağı kanısında değilim. Şuan bile idam cezası uygulanacak şekilde bir anayasa değişikliği olsa kanunların geriye doğru işlemeyeceği hükmünden dolayı bu ihanet şebekesi yine idam cezası ile yargılanamayacak. Bu bizle ilgili bir mesele diğer taraftan uluslararası antlaşmalara göre de idam cezasının yeniden uygulanması bazı sıkıntılar çıkaracaktır. Ama tüm bunlara rağmen Milletimiz idam cezasının yeniden uygulanmasını talep ederse siyasi otoritede bundan kaçamaz.
Kalın Sağlıcakla.
Takip et: @muholmez
Tabii ki hepimiz bu günü yaşadık. İlk akla gelen TSK içindeki bir grubun böyle bir darbe planını yaparken Ülkenin istihbarat organlarının bundan haberinin olmaması ciddi bir istihbarat zaafını ortaya koymuştur. TSK içindeki bu vatan hainleri bu darbe planını bir gecede yapmış olamazlardı. Darbe girişimi sonrası ortaya çıkan belge ve bilgilerde bu yapının daha önceden belli başlı hazırlıklar yaptıkları ortadadır. Bu planlar yapılırken istihbarat organları ise bu ifadeyi çok yazmayı arzu etmesem de kış uykusuna yatmışlar.
Darbe girişimin diğer dikkat çekici yönü ise, TSK içindeki darbe heveslisi bu ihanet şebekesinin bu işi kendi akılları ile değil de bir üst aklın emri ile yaptıkları, bu üst aklın ise ABD olduğu o kadar açıktır ki bunu tartışmaya bile gerek yoktur.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Siyasi iktidar bu yapıya nasıl aldandı?
Ergenekon ve balyoz davaları ülkenin gündemine otururken, o davaların hâkim, savcı ve adli kolluğunu oluşturan polis’inde sonradan bu yapının emrinde olduğu ortaya çıktı. Hukuken bir davaya nasıl bakarız bunun usulü bellidir. Bu yapı davaları açarken her şey hukuka uygun görünüyordu. Ama savcının davayı açarken fikri hukuku uygulamak, adaleti sağlamak değil o kurumdaki personeli alıp yerine kendi ihanet şebekesinin adamlarını sokmaktı. Tabii bunu Ak Parti’de çok geç anladı. O dönem bizdeki hukuk sistemiyle bu yapı ile mücadele etmeye de imkân yoktu. Yapılan mücadele ya çok zayıf ilerliyor ya da mahkemelerden dönüyordu.
15 Temmuz gecesi gördük ki bu ihanet şebekesi sadece devletin sivil kurumlarını değil, TSK’nin da astsubay ve subay pozisyonundaki bir çok birimini ele geçirmiş. O gece Allah-u Teâlâ bu ülkeyi büyük bir felaketten korumuştur! O darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye kesinlikle bir iç savaşa doğru sürüklenecekti.
Şimdi bu ihanet şebekesi ile nasıl mücadele edilecek? 17 - 25 Aralık ‘dan sonra devletin istihbarat kurumları bu yapının devlet içindeki işbirlikçilerinin tamamı olmasa da belli bir kısmının kimler olduğunu muhakkak ki kayıt altına almış. Bugün birçok görevden almalar da zaten bu bilgiler ışığında yapılıyor. Tabi tüm bunlar yapılırken mevcut hukuk sistemi içinde yapılması ya da hükümetin kanun hakkında kararname yetkisi ile uygun kanunları çıkarıp hukukun dışına çıkılmadan yapılması gerekir ki sonradan bunlar bize yeni sorunlar olarak dönmesin.
Diğer bir konu da idam cezasının geri gelme talepleri. Ben şahsen idam cezasının yeniden uygulanacak düzenlemelerin olacağı kanısında değilim. Şuan bile idam cezası uygulanacak şekilde bir anayasa değişikliği olsa kanunların geriye doğru işlemeyeceği hükmünden dolayı bu ihanet şebekesi yine idam cezası ile yargılanamayacak. Bu bizle ilgili bir mesele diğer taraftan uluslararası antlaşmalara göre de idam cezasının yeniden uygulanması bazı sıkıntılar çıkaracaktır. Ama tüm bunlara rağmen Milletimiz idam cezasının yeniden uygulanmasını talep ederse siyasi otoritede bundan kaçamaz.
Kalın Sağlıcakla.