Bu günlerde önemli bir tartışma konusu Gülen’in dünyadaki okulları.
 
Anadolu insanlarının maddi desteği ve bu toprakların genç çocuklarının adını bile duymadıkları ülkelere eğitimci olarak gitmesiyle oluşan bu okullar yeterince toplum tarafından tanınmıyor. Bu okullarda ne okutulmakta, eğitim dilleri nedir, hangi toplumsal kesime seslenmekte yeterince tartışılan ve bilinen hususlar değil. Adının “Türk okulları” olarak konulmuş olması ve yılda bir defa, farklı ülke çocuklarına, bu okulların reklamı niteliğinde, Türkçe şarkı ve türküler söylettirerek,  konserler verdirilmesiyle milliyetçi duygularımıza seslenen görüntü ve propaganda dışında içerik ve nitelik bilgisine sahip değiliz.
 
27 Ocak 2015 tarihinde CNN Türk kanalı “her şey” adlı haber kuşağı bu okulları tartışmak üzere iki öğretim görevlisini programa davet etmiş. Davetlilerden Fatih üniversitesi öğretim görevlisi doç. İhsan Yılmaz bu okulları överek anlatırken farkında olmadan dinleyicinin zihninde soru işareti doğuracak reel bilgiler sundu. Bu okulların birçoğunda (Avrupa ve Amerika’daki tüm okullarda) Türkçe seçmeli ders olarak okutulmaktaymış. Rusya ve orta Asya’nın bir kısmındaki ülkelerinde bu okullar kapatılmış. Gerekçesi; bu okullarda İngilizce zorunlu ders olarak okutulmakta olup, İngilizce öğreten hocalar Amerikan ve İngiliz vatandaşıymış. Ajanlık suçlamasına muhatap olunmuş.
 
Eğitim içeriğinin anlaşılabilmesi için bu okullarla ilgili, propaganda amaçlı hazırlanmış “barış köprüleri; dünyaya açılan Türk okulları” adlı bir kitabı inceledim. İçerisinde Bülent Ecevit’ten Şahin Alpay’a kadar 27 şahsın makalesi yer almakta. Aşağıda bu makalelerden Ali Bulaç’a ait olanından, özellikle satır aralarına gizlenmiş gerçekleri ifade eden, beyanları paylaşacağım.
 
Şu an Zaman gazetesinin önemli bir yazarı olan Ali Bulaç, bu okullarla ilgili sunduğu bilgilerin duyumlara değil bilakis Özbekistan, Türkmenistan, Bosna, Kazakistan’daki okulları görerek, gezerek bilgi ve kanaat sahibi olduğunu (aynel yakin bilgi) beyan ediyor. Ali Bulaç’ın pozitif genel değerlendirmelerinden ziyade satır aralarında verdiği reel bilgiler bizim için bu okulların niteliğini anlamada ışık tutacağı kanaatindeyim.
 
“İdareni üst kademe yöneticileri çocuklarını bu okullarda okutmak için büyük gayret sarf ediyorlar. Genellikle üst zümreye mensup aileler çocuklarını bu okullara göndermek istiyorlar…”
 
“İlk bakışta okullardaki eğitim tamamen ve formel açıdan laik. Öyle ki sanki özel olarak buna özen gösteriliyormuş gibi bir hisse dahi kapılabiliriz. Din ve tabi İslam konusunda okutulan herhangi bir ders yok…”
 
“Halktan bazı insanlar bu okullara gelip de İslami meseleler hakkında sorular sormak istediğinde görevliler haklı olarak onları camilere ve açık bulunan medreselere gönderiyorlar. Çünkü bu okullarda eğitim müfredatı İslami ilimleri okutmak üzere düzenlenmiş değil, bunun yanında öğretmen kadrosunda İslami ilimlerde derinliği olan insanlar olmadığı muhakkak…”
 
“Okulların genel dizaynında dini İslam’ı çağrıştıracak hiçbir sembol mevcut değil. Bütün semboller Türkiye ve o ülkenin ulusal değerleriyle donatılmış. Türk okulları Türkiye’deki her hangi bir okul gibi dizayn edilmiş. Hemen her okulda bir “Atatürk köşesi” var. Mustafa Kemal ve o ülkenin ulusal kahramanının resimleri duvarlara asılmış. İstiklal marşı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi, bayrak vs. tablolar duvarlara özenle yerleştirilmiş. Okul yönetiminin düzenlediği müsamerelerde öğrenciler sadece “vatan, millet, bayrak, lider” övgüleriyle şiirler okuyorlar. M. Emin Yurdakul’un, Süleyman Nazif’in Mehmet Akif’in şiirlerini neredeyse ezbere bilmeyen öğrenci yok. İnsan bu müsamerelerde kendini 1930’ların Türkiye’sinde hissediyor”
 
“… Bir orta Asya ülkesinde gezdiğimiz bir okulun müdürüne, tuvaletlerin niçin berbat olduğunu, su bulunmadığını, insanın bu şartlarda temizlenemediğini sordum. Bana tuvaletleri Türkiye usulü düzenlemek için teşebbüs ettiklerini, fakat hükümet görevlilerinin buna karşı çıktıklarını ve “taharetin arkasından namaz gelir” dediklerini söyledi.
 
Aynı okulda 3-4 arkadaş namaz kılmak istedik. Bizi atölye olarak kullanıldığı anlaşılan bir odaya aldılar; bir tür gizlilik içinde namaz kılabildik. Belli ki okul yöneticileri bizim açıktan namaz kılmamızı doğru bulmuyorlardı. Ancak bunu bu ülkeye has olduğunu söyleyebiliriz.”
 
“Şüphesiz bu öğrencilerin hiç biri bir din alimi olmayacak. Hatta İslami ilimler, söz gelimi tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf ve İslam felsefesi konularında etraflı ve yeterli sayılabilecek bir fikirleri, derinlemesine bir bilgileri de olmayacak. Buna mukabil, modern bilimler fizik, kimya, matematik, biyoloji, dil, bilgisayar, işletme, iktisat, hukuk, psikoloji, sosyoloji vb. konularda belli bir bilgi ve formasyon sahibi olacaklar…”
 
(devam edeceğiz)