“Ve sana, (ey Peygamber), hakikati ortaya koyan bu ilahî kelâmı, geçmiş vahiylerden (bu güne) kalanı tasdik edici ve içinde hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak indirdik. Öyleyse, (ey Peygamber,) geçmiş vahyin izleyicileri arasında Allahın indirdiklerine uygun olarak hüküm ver, ve sana gelmiş olan hakikati terk ederek onların mesnetsiz görüşlerine uyma. Biz, her biriniz için (farklı) bir sistem ve (farklı) bir hayat tarzı belirledik. Eğer Allah dileseydi, hepinizi tek bir topluluk yapardı: ama indirdikleri aracılığıyla sizi sınamak için (başka türlü diledi). O halde hayırlı işlerde yarışın! Hepinizin dönüşü Allah’adır; o zaman Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size gösterecektir.”(Maide 5/48)
İnsanlık tarihi boyunca edinilen tecrübeler kimi zaman insanların gidişatını gördükleri halde müdahale edemedikleri bazı durumlarla karşı karşıya gelmelerine sebep olur.
Tecrübeden doğan bilginin bir takım prensiplerle gözden geçirilmesi, bir takım prensiplere göre sağlamasının yapılmasını gerektirir.
Tecrübe bir takım işleri kolaylaştırsa da zaman içinde kontrol edilmeyince sapmaların da görülmesi imkânsızlaşmaya başlar.
Rabbimizin; kullarına rahmetinin bir eseri olarak zaman içinde meydana gelecek fikri ve hayati erozyonlarda yenilenmeyi, değişimi takip edebilmek adına elçilerini ve vahyi göndermiştir.
En son gelen kitabın bilinmesi; ardından başka bir kitabın gelmeyeceğine iman edenlerin bilgisi içinde olduğu halde bunun bir tülü son gelen kitaba sahip çıkmak ve emredilenleri yerine getirmek konusunda hassasiyet göstermeye götür(e)memesi çok manidardır.
Rabbimiz Kuran’ın tekrar tekrar okunması ve anlaşılması anlamında bizlere yaptığı hatırlatmalar, önce temel bilgiler edinilmediği için anlaşılamamış ve sanki gizemli bir kitap haline getirilerek, inanmanın sadece kalplere mahkûm edilmesine bağlamaya yönelik bir pratik ortaya çıkarmıştır.
Tecrübe olarak gelen tüm bilgilerin bir tasdik edilen kitap tarafından doğrulanması gerektiği halde; sadece cahillikle edinilen ve kontrolden uzak bir takım bilgilerin din olarak kabul edilmeye başlanması, yeniden kurana ve elçinin pratiğine dönmeyi bizlere bir yükümlülük haline getirmelidir.
Merkezde kuranın bulunduğu anlayış ve yaşantıların mutlak olarak kontrolünün Kuran tarafından ve elçinin pratiğindeki süzgeçten geçmesi çok önemli bir doğruluk derecesinde olmakla davranışların da ALLAH(c.c) tarafından kabulü mümkün olabilecektir.
Herkesin yanlışları ve bundan geri dönüşler için tövbeleri mutlaka vardır.Yanlış tecrübelerin hayatımızdan tövbe ile ve yeni doğru davranışlarla temizlenmesi mümkündür.
Davranışlarını doğru bilgiyle değerlendiremeyenlerin, sonraki kuşaklara yanlış bilgileri ve tecrübeleri aktarmakla, başka bir sorumluluğun altına gireceklerini de bilmeleri gerekir.
Rabbimizin daha önceki kitapları bile son kitapla kontrol ve tasdik etmemiz konusunda uyardığı bir hayat içinde, yaşadığımız hayatın doğrularını ve yanlışlarını kime ve neye göre kontrol etmemiz gerektiğini söylememesini düşünmek mümkün olabilir mi?
Hayatını modaya veya herkes bunu böyle yapıyor bahanelerine sığınarak yaşamaya çalışmak, ancak cahilce bir sözle ifadesini bulmuş olacaktır.
Birilerinin Kuran’la hayatı kontrol etmek yerine başka prensiplerle kontrol altında tutmaya kalkışması, imanla davranışların çakışmasını ve zaman içinde birbirlerini çürütecek duruma gelmelerini ortaya çıkaracaktır.
İslam dışındaki tüm hayat tarzlarına ait hükümleri Kuran’a göre vermesi konusunda elçisi Hz. Muhammed (s.a.v) hatırlatan rabbimizin, hiç olmazsa kendi hayatımızı gözden geçirmeyi Kuran’a göre yapmaktan uzak kalışımızı hoş görmesi beklenebilir mi?
Başka dinlere mensup olanlardan başlayarak kendisi dışındaki herkesi Kuran’a göre yargılayarak; başkalarının imanları hakkında hükümler vermeye kalkışanların, kendilerini ve kendi hayatlarını Kuran’a göre değerlendirmeyi beceremediklerini rabbimizin hoş görmesini beklemekle mümkün müdür?
Başka sistemlerin tekliflerini bile Kuran’a ve elçisinin pratiğine göre değerlendirmesi gereken müminlerin; onları değerlendirip İslami olmayan tüm teklifleri,sistemleri hayatlarından çıkarmaları gerekirken,Kuran dışında sonradan oluşturulmuş isimleri farklı farklı anlayışlara göre değerlendirmeye kalkışmanın yanlışlığını anlamak için daha hangi engellerimiz vardır ki?
Kendi yaşadığı seküler hayatı İslam’la özdeşleştirmeye çalışan batılıların etkisi altında kalarak kendi inançlarını ve davranışlarını dikkate alarak yaşamak zorundaymış gibi bir tavır sergilemesi, ne kadar İslami veya fıtrata uygun olur diye sorabilmek gerekir.
Nezaket kurallarına uyabilmek adına gittiği yerin standartlarını kabullenenlerin öldükten sonraki gidecekleri yere göre hayatlarının da standartlarını kontrol etmek gerektiğini, ve bu anlamda nezaket kurallarını ciddiye almaktan daha çok Allah’ın kurallarını dikkate alması gerektiğini de bilmesi gerekmektedir.
Kendi hayatlarına uydurabilmek için batılı güçlerin dayatmalarını insanlık olarak veya insani bir görev bilerek hayatlarında uygulamaya kalkanların ilmihallerini Allah’a göre değil insanların yazdıkları kitaplara göre ayarlamaya çalışmakla, çok büyük bir inanç çözülmesinin söz konusu olacağını da bilmeleri gerekir.
İçindeki yaşadıkları sistemlerin kurallarını öncelikli uyulması gereken kurallar ama Allah tarafından belirtilmiş kuralları da insanların izin verdiği kadarıyla uygulanması gereken kurallar olarak görmenin imanla çatışmanın da bir göstergesi olacağını bilmek gerekir.
Camiye gidince Allah’ın istediği gibi yaşamak gerektiğini düşünenlerin; camiden çıkınca yaşadıkları hayatlarında sanki Allah’ı ve iman ettiklerini unutmuşçasına başka dün mensuplarının hayatlarını yaşamaya devam etmekle cennete gitmeyi beklemeleri mümkün müdür?
Yaşadığı hayat ile inandığı hayat arasında sıkışıp kalan müminin, sonrasında bilinçli tercihler yaparak zor bir yolu seçtiğini bilerek hayatı Kuran’ın istediği ve yaratanın rızasına uygun olarak yaşamak için çaba sarf etmesi gerekmektedir.
Rabbimiz; akıp giden hayatın, elçisinden başlayarak iman eden herkes için Kuran’a dayanan bir netlikte yaşanmasını istemiştir.
Kuran dışındaki tüm hayatların desteksiz bilgilerle ayakta tutulmaya çalışılan sistemler olduğunu ifade ile, iman edenlerin doğru olmayan bilgi kaynaklarından yararlanılarak; yaratanın rızasının göz ardı edilmesi sonrasında cenneti değil maalesef cehennemi getirecek bir yoldan gidişin de göstergesi olacaktır.
Allah insanlara verdiği akılla sorumlu olacağı kararların da arkasında durmak zorunda kalacağını kıyametteki hesaplaşmada karşımıza çıkaracaktır.
Rabbimiz; herkesi akla sahip olmaktan dolayı farklı yollar ve farklı sonlarla karşılaştıracaktır.
Rabbimizin hiç birimizi robot olarak görmemesi, bize verilen bir ayrıcalık ama bir o kadar da sorumluluk olacağına göre; kuran dışında belirlenmiş bazı sistemlerin kölesi haline getirilerek, tercihini kendisi yapıp sonuçlarına katlanmayı bir başkasına yüklemeye kalkışması, kurtuluşun değil cehenneme batışın habercisi olacaktır.
Herkese bir tercihi ve gideceği yolu yaratmakla rabbimizin herkesin kendi sorumluluğunu taşıyabilecek kararlar vermesini istemekle sonra birilerinin bir takım bahanelerle kendisini kurtarmasının imkânsızlığı üzerinde durulmaktadır.
Rabbimizin bizleri önümüze çıkardığı ve bizimde bilinçli tercihlerle yaptığımız seçimin; insanın seçiminden dolayı bir sınanma olduğunu da aklımızdan çıkartmamalıyız.
Kuran’la denenen bir iman edenler topluluğu olduğu fark eden her müminin ;sonrasında denenmeye muhataplıktan dolayı daha dikkatlice ve Kuran’a dayanan bir iman ve amel sahibi olması gerekmektedir.
Rabbimiz kimsenin zorla iman etmesini istemediği gibi, iman ettiğini söyleyenlerin de kendi kafalarına göre bir tercihte bulunma haklarının da olmadığını bilmek gerekir.
Hem Allaha iman edip hem de yeryüzünde hâkim olmaya çalışan bir takım beşeri sistemlerin kölesi haline gelerek zaman içinde kimliklerin çokluğu ve kişisel sıkıntıların baş gösterdiği bir hayatı yaşamak zorunda kalacağımızı bilmek gerekir.
Hayatımız hangi dayanağa göre yaşarsak öldükten sonra da bulacağımız ancak o dayanağın bize vaat ettiği sonlar olacaktır.
İnsanın hedeflediklerine göre işler yapması gerekir. hiç kimse para kazanmayı hedefledikten sonra para almamayı kabullenmesi söz konusu olamaz.
Araba almak isteyen bir insan nasıl arabadaki tercihine göre para temin etmek zorundaysa; cenneti isteyenlerin de cenneti hak edebilecek işler yapma zorunluluğu vardır.
Cennete giden yol; Kuran’ın teklif ettiği hayat tarzın da elçisinin tarif ettiği şekliyle gerekler yerine getirilmesi gereken bir seçenek olduğunu bilmek ve akıldan çıkarmamak gerekir.
Evrende yaratılmış her şeyin Allah’a ait olduğunu bilen inanmış insan için tek ölçü; Kuran ve ondan kaynaklanan hayat tarzı olmakla, aslında ölümden sonrası içinde yine Kuran’ın öngördüğü yaratanın kurtarıcılığına ait beklenti ve sonrasında verilecek nimetlerin göz ardı edilmeyişidir.
Her şeyin sahibi olan Allah(c.c); sonrasında kendisi için yapılan her şeyi bilen ve karşılığını verecek olandır.
Dünyada iken nasıl daha çok çalışmakla daha çok gelir elde edeceğini düşünen insanlar var ise; Allah içinde yapılan işlerden dolayı rabbimiz karşılığı bolca veren olacaktır. Bu anlamda Allah için daha çok çalışmak hatta onun için çalışırken daha çok gayretle, Allah’ın rızasını daha çok elde etmek mümkün olacağından dolayı müminler yarış yaparcasına bir heyecanla çalışma azimlerini de artırmak için birbirlerini teşvik etmiş olurlar.
Mümin; rabbinin vereceği her türlü nimetten faydalanarak vaat edilen cennet nimetine ulaşabilmek içinde çok yüksek gayret gösterendir.
Müslümanlar artık Allah’ın kitabına uygun olmayan her şeyi kabul etmeyerek kendi hayat tarzlarını yaşamak için daha yüksek bir hassasiyetin sahibi olmalıdırlar.
Kuran’ın ve teklif ettiği hayat tarzının öncelenmediği hiçbir şey; iman eden insana uygun gelmeyecektir. Kuran’ın reddettiğini kabul etmemek iman edene yakışan ve hayatından çıkarılması gereken önemli bir düstur olmalıdır.
Kuranın teklif ettiği yaşam tarzının dışındakilerin Allah tarafından da kabul edilmeyeceğini bilmekle işe başlayan mümin; arkasından hayatın her yönünde Allah’a ve onun getirdiği vahye teslim olmaktan başka bir yol aramayacak ve kitaba uymayan teklif edilenleri de geri çevirmeyi imanının bir gereği kabul edecektir.
İslam dışındaki tüm yollar mutlak olarak sapkınlığa sebep olacak yollardır. Çünkü temel düsturları Allah’ın kitabının bilgisi dışında ve Allah istemediği halde insanlara dayatılan anlayış ve davranışlardır.
Mümin Allah katından elçisine gelen tüm vahyi temel bilgi ve hayat kaynağı kabul ederek vahyin dışındakileri de elin tersiyle itmesini bilen ve bu sebeple İslam’ın dışındaki hayat tarzlarını tercih etmediğini de sözleriyle ve eylemleriyle ifade eden insan olacaktır.
Bir anlayışın veya davranışın hak olmasını belirleyen rabbimiz; hak olmayan yani batılı da kendi istediği ölçülerde belirlemekle mümine rahmetini de ifade etmiş olmaktadır.
Nitekim rabbimiz şöyle buyurur;
“ (HAKİKATİ inkar edenlere) de ki: "Allah’ı bırakıp yalvardığınız (varlıklar)a tapmaktan men olundum". De ki: "Ben sizin mesnetsiz görüşlerinize uymam, yoksa sapkınlığa düşerdim ve doğru yolu bulanlar arasında olmazdım".
“ De ki: "Bakın, ben Rabbimden gelen açık bir kanıta dayanmaktayım; ve (bu şekilde) siz Onu yalanlamış oluyorsunuz! (Bilgisizliğiniz yüzünden) bu kadar şiddetle arzuladığınız şey benim elimde değil: Hüküm ancak Allaha aittir. O hakikati ilan edecektir, çünkü (hak ile bâtıl arasında) en iyi hüküm veren Odur”.(Enam 6/56-57)