İstiklâl Savaşı Kahramanları Şehit ve Gazilerimizin Aziz Hatıralarına…

İSTİKLAL SAVAŞI GAZİSİ HAFIZ OSMAN ÇAPÇI

26 Ağustos 1988’de Hakk’a yürüdü: İstiklal Savaşı Gazisi Hafız Osman Çapçı, 26 Ağustos 1988’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Merhum Çapçı, vefat ettiğinde 88 yaşındaydı. Komşusu Ömer Uyar, hatırlarında İstiklal Savaşına yedek subay olarak katılan 1900 doğumlu Hafız Osman Çapçı’nın “İstiklal Savaşı’nın en genciydim’ dediğini anlatır.

Eski Türkçe- Orijinal metin-1

Eski Türkçe- Orijinal metin-2

İstiklâl Savaşı Gazisi Hafız Osman Çapçı’nın Hatıraları

O AN

''Burdur’dan Isparta’yı işgal etmek üzere Bir Bölük İtalyan Süvari Askeri şehrin kenarına kadar gelmişlerdi. 4 Mahalle/ 1.000 Hane ayağa kalktı. Durdurduk. Albay ve Yarbay rütbeli 2 İtalyan Subayı, Hükümet Konağı’na gitmek istediler. Silahlarını aldık. İzin verdik. 2 Subay, Isparta Mutasarrıfı (Vali) Ankaralı Talat Bey ile görüştü. Bu görüşmede 2 İtalyan Subayı Mutasarrıf Talat Bey’e «müsaade ederseniz burayı işgal edeceğiz» şeklinde cümle kurdu. Mutasarrıf Talat Bey, anında «Isparta’yı işgal edemezsiniz. Eğer işgale yeltenirseniz kuvvetlerimizle müdafaa ederiz» yanıtı verdi. Bunun üzerine Albay ve Yarbay ile birlikte bir Bölük İtalyan Süvari Askeri, geldikleri gibi Burdur’a geri döndüler.''

İşgal güçleri yol genişletme çalışması

FOTOĞRAF METNİ: İtalya işgalleri genişletmek için Antalya-Burdur yolunda çalışmalar yapmıştı.  

İstiklâl Savaşı Gazisi Hafız Osman Çapçı, hatıratında Isparta’da yaşadığı hâlde, Kurtuluş Savaşı sürecinde Türk Milleti’ne ihanet eden; Yunanlılar ile temasa geçen; Kilise’de gizlice Bayrak yapan Rumların Şark’a sürgününü de anlatıyor.

«İstiklâl Savaşı’nda Rumlar, Kilise’de

Yunan Bayrağı yapıyordu, Isparta’dan

toplanarak Şark’a gönderildiler»

İstiklâl Savaşı’na bizzat katılan Gazi Hafız Osman Çapçı, hatıratında İtalya güçlerinin Isparta’yı işgal girişimlerini ve nasıl önlediklerini yazıyor.

26 Ağustos 1988’de Hak’a yürüyen Çapçı, Kurtuluş Savaşı’nda Isparta’da yaşayan Rumların bir kısmının, Kilise’de gizlice Yunan Bayrakları yaptıklarını tespit ettiklerini anlatıyor. Gazi Çapçı, eski Türkçe ile kaleme aldığı hatırında Rumların Şark’a gönderildiğini ifade ediyor. Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar, bu çok önemli belgeyi paylaştı. İşte o hatıratın tam metni:

» İtalya, Antalya ve Burdur’u işgal etti; Isparta’ya giremedi

                ''Birinci Dünya Harbi sonunda Devlet-i Âliyye-i Osmâniyye mağlup oldu. Yunanistan, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ederek Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladı.

                Antalya’yı da İtalya işgal etmişti.

                Yunanlılar, İzmir’den sonra Aydın, Manisa’yı işgal ettiler.

                Sarayköy Köprüsü’ne kadar geldiler.

                Burdur, bu noktada (‘- Yunan gelirse bize çok fenalık yaparlar –‘) düşüncesine kapıldı.

                Antalya’daki İtalya güçlerini çağırdılar.

                Ve İtalya, bunu fırsat bilerek Antalya’dan sonra Burdur’u da işgal etti.''

» Isparta’daki Rumlar çok çılgın şekilde hareket etmeye başladı

                ''Isparta’da 4 mahalle; 1.000 hane vardı

                Gelişmeler üzerine Rumlar çok çılgınca hareket göstermeye başladılar.

                Yunan ilerlemesini Aydın ve Nazilli’de Demirci Mehmet Efe ve arkadaşları durdurmaya çalışıyordu. Yunan güçleri çok büyük kayıplar veriyordu. Ve bir an geldi, Yunan ilerleyişine engel olundu.

                Isparta Rumları’nın hareketleri tahammül edilemeyecek bir durum arz etmişti. Bu durum karşısında yerli Rumlar ile mücadele ve Burdur’dan gelecek İtalya güçlerine tedbir amaçlı olarak Antalya’yı çok iyi bilen ve mesleği 1’inci Sınıf Avukat olan Mehmet Nadir Efendi devreye sokuldu.

                Zira Isparta’nın ileri gelenleri Mehmet Nadir Efendi’yi Antalya’dan silah getirmek üzere görevlendirdi.

                Bu arada Burdur’dan, işgal etmek üzere 1 Bölük İtalya Süvarisi Isparta’nın kenarına kadar geldi.

                Albay ve Yarbay rütbeli 2 Komutan vardı.

                Durdurduk.

                Mutasarrıf ile görüşmek istediler. İzin verdik.

                Hükümet Konağı’nda Mutasarrıf (Vali) Ankaralı TALAT Bey ile görüştüler.

                İtalya Heyeti, Mutasarrıf Talat Bey’e «müsaade ederseniz, burayı işgal edeceğiz» dediler. Bu sözlere karşı Mutasarrıf Talat Bey, ''İşgal edemezsiniz. Eğer işgale yeltenirseniz kuvvetlerimizle müdafaa ederiz'' yanıtını verdi. İtalya güçleri, Isparta’dan geldikleri gibi gittiler.''

» Kurucu Meclis ve Isparta Parlamenterleri

                ''23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açıldı.

                Isparta’dan:

                » Hafız İbrahim Bey (Demiralay)

                » Mehmet Nadir Efendi (Süldür)

                » Hacı Hüsnü Efendi (Eski Isparta Müftüsü)

                » Hâkim Rıza Bey (Uluborlu’dan) Meclis’e Mebus olarak katıldı. ''

                Not:

                Tarih Araştırmacısı- Yazar Ömer Uyar, Hafız Osman Çapçı’nın kendi el yazısıyla ve eski Türkçe kaleme aldığı bu mektuba Mersinli Cemal Paşa detay bilgisini şöyle ekliyor:

                “Mersinli Cemal Paşa (Son Osmanlı Meclisi Mebusan üyesi ve Harbiye Nazırı. İstanbul’un resmi işgali sonrası Malta’ya sürgün edilir. Sakarya Zaferi’nden sonra arkadaşlarıyla beraber serbest bırakılarak Meclis oturumlarına ve Büyük Taarruz’a katılır. İkinci Meşrutiyet Müterake dönemi Osmanlı Hükümeti’nde Isparta’yı temsil eden tek bakandır. (Ömer Uyar)”

» Çılgınlık yapan ve silah kullanabilecek Rumlar toplanarak Şark’a gönderildi

                ''Hükümet durumu kontrol altına almaya başlamıştı.

                Çılgınlık yapan ve silah kullanabilecek Rumlar toplanarak Isparta’dan Şark’a gönderilmiştir.

                Çılgın Rumların bir örneği olarak şu cümleyi ifade edeceğim:

                Ciğerzade Hacı Ali Efendi’nin mağazası vardı.

                Geçimini bohçacılık ile sağlayan bir Rum kadını; mağazadan alışveriş yaparken çok önemli bir bilgiyi ağzından kaçırmıştı. Zira kendisine (‘- Atnas oğlu Kozme’nin nerede olduğu –‘) sorulduğunda, boş bulunarak «Kilisede, Yunan Bayrağı yapıyor» deyivermişti. O an yüzü kızarmıştı. Bu gerçeği ağzından kaçırmasından çok pişmanlık duyduğu yüzünden okunuyordu.

                Bizim Hacı Ali Efendi, aynı günlerde, kumaş tüccarı Rum Arslan Bey’in oğlu Pandilaki’yi uyarmıştı. Zira şöyle demişti: (‘- Çılgınlıklarınızın sonu hüsran olacaktır. Bütün köyler Müslüman Türk’tür. Teşkilât kurulmuştur. Yunan, Isparta’ya gelecek olursa, sizin karşılamanız mümkün olmayacaktır. –‘)''

Ömer Uyar’ın teşekkürü:

                Osman Çapcı’nın oğlu emekli Astsubay İsmet Çapcı’ya;

                Torunları emekli Astsubay Mümtaz Çapcı ve Serpil Çapcı Yavuzlar’a;

                Eski Türkçe metni bize ulaştıran Mehmet Nadir Süldür’ün torunu Kemalettin Süldür ve emekli lise müdürü Nazmi Süldür’e ;

                Orijinal el yazısı metni Latin harflerine çeviren SDÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sadık Akdemir’e teşekkür ederiz.

Torunu, dedesi İstiklal kahramanı Hafız Osman Çapçı’yı şöyle anlatıyor:

Hac Kayıtlarında Son Gün Hac Kayıtlarında Son Gün

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılmak için Askerlik Şubesi’ne müracaat etmişti

İstiklâl Savaşı Gazisi Hacı Hafız Osman Çapçı’nın torunu Serpil Çapçı Yavuzlar, «Onun hatıraları ile büyüdük. Anlattıkları karşısında bugün dâhi gözyaşı dökerim. 1974 Kıbrıs Harekâtı başladığında Askerlik Şubesi’ne gitmişti. Cepheye gitmek istediğini söylemişti.»

                26 Ağustos 1988’de toprağa verilen İstiklâl Savaşı Gazisi Hacı Hafız Osman Çapçı, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda da cepheye gitmek istemişti. Hatta bunun için Askerlik Şubesi’ne dahi müracaat etmişti. O anları torunu Serpil Çapcı Yavuzlar şöyle kaleme alıyor:   «Dedem, her yıl İstiklal Savaşı Gazisi Madalyası’nı şerefle, onurla, gururla göğsüne takar ve Afyonkarahisar’daki törenlere katılırdı.

                88 yaşında iken; 26 Ağustos 1988’de ebedi istirahatgahına uğurladık

                Bize anlatırdı: Cepheden cepheye koşarken lime lime olan çarıklarının ayak derisi ile birlikte söküldüğünü…

                (‘- Tek tedavi şekli Sıhhiye Eri’nin ayak tabanlarına sürdüğü tentürdiyot –‘) derdi.

                Açlıktan buğday tarlalarındaki taneleri yediklerini söylerdi

                Atletinin bitlerle dolu olduğunu ve aylar boyunca bunu fark etmediğini anlatırdı.

                1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’na; cepheye gitmek istemişti. Hatta Askerlik Şubesi’ne de müracaat etmişti.»

ISPARTA İKİ AYRI İŞGAL GİRİŞİMİNİ DE ENGELLEMEYİ BAŞARDI

İtalya, Isparta’yı iki kez işgal etme girişiminde bulundu. Ancak her ikisi de engellendi.

1- Tarih: 26 Mayıs 1919...  İtalya Konsolosu, 2 Zabit ve 1 Tercüman Isparta’ya geldi. Bir dizi incelemelerde bulunduktan sonra Eğirdir’e geçti. İşgal öncesi gözlemlerde bulunmaya çalıştı. Mutasarrıflık (‘- bugünün karşılığı Valilik –‘) bu sivil temasları (‘- Isparta’yı işgal girişimi –‘) olarak değerlendirdi.

2- Tarih: 14 Ağustos 1919… İtalya İşgal Kumandanı ve Tercümanı, bir grup asker ile Isparta’ya gelmeye çalıştı. Hafız İbrahim Demiralay ve gönüllü askerleri, İtalya güçlerini sınırda durdurdu. Halk da çok ciddi direniş ve tepki gösterdi. Tepkiden korkan İşgal Kumandanı ve beraberindeki Heyet, geri dönmek zorunda kaldı.

Regina Elena

FOTOĞRAF METNİ: 28 Mart 1919. İtalya Antalya’yı işgal etti. 23 Haziran 1919: İtalya, Burdur’u işgal etti.

Antalya’ya çıkartılan İtalya askerleri

Fotoğraf Metni: Antalya’ya çıkartılan İtalyan askerleri.

Antalya halkı

Fotoğraf Metni: Antalya halkı.

Hafız İbrahim Demiralay

Hafız İbrahim Demiralay’ın İstiklal Madalyası

Savaşmadan bu topraklara düşman çizmesi basamaz

YIL: 1919… Antalya, Burdur, Konya işgal altında. Isparta Kahramanı Hafız İbrahim Demiralay, İşgal Güçleri Kuvvetleri Komutanı General Emilton Duryani’ye haber gönderiyor: ‘Isparta’ya sakın gelmeyin. Biz Şehit olmadan, bu topraklara düşman çizmesi basamaz.’

-Çocuklarımı vurun

 ‘Tehlike devam ediyor. Kayınbiraderim Mehmet’i aradım. ‘İcabında, ablasını, çocukları,  Afşar tarafına; Yaka Köyü Dağları’na götür. Düşmana teslim zarureti olursa ‘hepsini öldürürsün’ dedim.

-Vatanı böyle koruduk

 Mehmet eve varmış, çocukları hazırlamış, tenbihatımı da söylemiş, ablası demiş ki: ‘Düşmana teslim olmakdan ise ölümü tercih ediyorum. Yalnız beni evvela öldür. Çocuklarımın acısına tahammül edemem.’

Heyet-i Nasıha

Fotoğraf Metni:

Şehzade Abdurrahim başkanlığındaki Heyet-i Nasiha: ferik Ali Rıza, Ferik Mahmut Hayret, Süleyman Şefik, Mirliva  Ali Fevzi Paşalar, Bursa Müftüsü Ali Fevzi, Rumeli Pazarcığı Müftüsü Halil Fehim, Dahiliye Nezareti Memurin Müdürü Ohannes Efendi, Afyonkarahisar eski mebusu Yanko, Özel Kalem Müdürü Arif efendiler bulunuyordu.

8 Mayıs 1919 Perşembe günü Isparta’ya geliyor. Mirliva Ali Fevzi Paşa tarafından şehzadenin beyannamesi halka okunuyor. Bir gece Isparta’da konaklanıyor.

Tertip edilen 24 kişilik yemekte bir de İngiliz subayı vardı. Ertesi Cuma günü Bey Camii’nde kılınan Cuma namazından sonra Eğirdir’e hareket ediliyor.

Kaynak: Böcüzade Süleyman Sami. Kuruluşundan Bugüne Kadar Isparta Tarihi kitabı. Sayfa: 335-336

Bugünkü Türkçe’ye çeviren ve yayınlayan: Dr. Suat Seren

HEYET- İ NASIHA

Yıl: 1918. Vatan toprakları işgal altında. Heyet-i Nasıha (Nasihat Heyeti) isimli bir yapı kuruluyor. Bu yapı Isparta’ya da geliyor. Ama Isparta, bu Heyet’in söylediklerini çok da hoş karşılamıyor. İşte Ömer Uyar’ın tarihi belgeleri ışığında o anlar

 

-Çocukların kanı akmasın

Tarih Araştırmacısı-Yazar Ömer Uyar, o anları tarihi belgeler ışığında şöyle anlatıyor:

“Şehzade Abdurrahim Başkanlığı’nda; Ali Rıza Bey, Şefik Bey, Hayret Bey, Hadi Bey Isparta’ya geliyor. İşin açığı Heyet- i Nasıha’nın (Nasihat Heyeti) Isparta’ya söyledikleri şu: ‘İşgal olursa, direnmeyin…’ Heyet, diyor ki: ‘Çocuklarımızın kanı akmasın…’

-İşgal güçlerinin silahlarını aldık

“Isparta, Heyet-i Nasıha’yı (- dolayısıyla üyelerini) iyi bir şekilde ağırlıyor. Ama taleplerini asla hoş karşılamıyor. Hatta çok kızıyorlar. Antalya işgal edildi. Burdur işgal edildi. Konya işgal edildi. Ama Isparta işgal edilemedi. Isparta topraklarına düşman çizmeleri giremedi… En önemli nedenlerinden biri de Hafız İbrahim Demiralay ve  silah arkadaşlarıdır.

Sual: Her şeyden evvel bize lazım olan nedir?

Cevap: Doğruluk

Sual: Daha

Cevap: Yalan söylememek

Sual: Sonra

Cevap:  Sıdk, ihlas, sadakat, sebat, tesanüt

Sual: Neden

Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmamın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki; hayatınızın bekası imanın, sıdkın ve tesanüdün devamiyledir.

Bediüzzaman Said Nursi

Lügat:

Sıdk: Doğru söz, kalp temizliği

Ihlas: İçten, samimi, riyasız sevgi

Sadakat: Bir kimseye Allah için kalben bağlılık

Sebat: Kararlı olmak, sözde durmak

Tesanüt: Karşılıklı yardımlaşma, dayanışma

Küfür: Örtmek manasınadır. Allah’a inanmamak, hakkı görmemek, imansızlık

Bürhan: Delil, ispat vasıtası

Beka: Devamlılık

Ömer Uyar Köşe Yazısı

Her kışın bir baharı her gecenin bir sabahı vardır

Yıl: 1910

Babaannem Ayşe, kardeşi Hasan Hüseyin’i vatan görevi için askere uğurlarken geleceğin neler getireceğini hayal bile edemezdi.

Kardeşinin dönüşünü beklerken 1912’de Balkan Harbi çıkar. Bulgarlar Çatalca’ya kadar gelince Hasan Hüseyin’in askerliği de uzar.

1914’te bu sefer Cihan Harbi çıkar.

Kafkas’a, Çanakkale’ye, Galiçya’ya, Filistin’e, Basra’ya, Yemen’e yurdun dört bir tarafına vatan müdafaasına asker lazımdır. Seferberlik ilan edilir.

Eli silah tutan her Türk evladı ile birlikte, ağabeyleri Ethem, Mehmet ve Ömer ile eşi Hasan’ı da cepheye gönderir.

Kader bu ya, 2 ay sonra büyük bir deprem olur.

Evleri de yıkılır.

Kendisinin 4, yengesi Hasibe’nin 3, diğer yengesi Fatime’nin bir çocuğu vardır.

Başlarında sadece ihtiyar babası Halil vardır.

Zor yıllar…

Açlık, yokluk ve sefalet…

Yıl 1918…

Avrupa’da savaş biter. Fakat ülke parçalanmıştır. Cephedekilerin ölüp kaldığından haber yoktur. Nihayet büyük ağabey Ömer hasta olarak cepheden döner. Ancak kısa bir zaman sonra cepheden kalan hastalık sonucu Hakk’ın rahmetine kavuşur.

Daha sonra kocası Hasan ve ağabeyi Mehmet’in şehit haberleri gelir.

Bu arada babası Halil de ölmüştür.

Diğer 2 kardeşi Ethem ve Hasan Hüseyin’in de Filistin’de esir kampında olduğunu öğrenirler. Dedik ya zor yıllar…

 Bunca acı yetmezmiş gibi bir de ülke işgale uğrar. İngiliz ve Fransız donanması Çanakkale’de savaşarak geçemediği Boğaz’ı aşarak İstanbul’u işgal etmiş, bilahare 28 Mart 1919’da İtalyanlar Antalya’yı, 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal etmiştir. Ve işgal Anadolu içlerine doğru devam etmektedir. Memleketin vaziyeti bu durumdayken İstanbul’da Meclis-i Mebusan’dan  bir ses yükselir “İnanıyorsanız, kazanacaksınız” Milli Ant Misak-i Milli’nin ilanı İngilz’i çok sinirlendirir. Meclis-i Mebusan kapatılır. Direniş ruhunu bastırmak mümkün değildir. Çünkü sabahın sahibi vardır. Akabinde Milli Meclis, Ankara’da faaliyetine başlar. Bu mukavemet İngiliz’i çileden çıkarır ve Sevr’i dayatır. İstanbul Hükümeti’nin Sevr’i imzalamakta gönülsüz olması üzerine İngiliz Yunan işgalinin devamını destekler. Bursa düşünce Sevr anlaşması imzalanır. Meclisi Mebusan kapalı olduğu için onaylanmaz. Direniş Sakarya’ya kadar sürer.

Bu arada Ayşe ninenin iki kardeşi Ethem ve Hasan Hüseyin esaretten Isparta’ya dönerler. 26 Ağustos 1922 öncesi Hasan Hüseyin Büyük Taarruz emrini duyunca 32 yaşında tekrar cepheye koşar.

Yıllar sonra kendisine mesleğin neydi dayı deyince askerlikti oğlum, on iki sene askerlik yaptım demişti. 9 Eylül 1922’de Yunan’ı denize döken Türk ordusunun şerefli bir ferdi olarak memleketine dönerken şu mısraları mırıldanır:

                ''Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım

                Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım''

                Not:

                1914’te babaları cepheye giderken eşikteki, beşikteki çocuklar kimlerdi, gelin şimdi onları öğrenelim:

                Ömer ve Hasibe çiftinin çocukları Halil, Rıza, Süleyman Sağlam’dır

                Hasan ve Ayşe çiftinin çocukları (Kara Hafız Süleyman Uyar ile Huriye ilk evliliklerinden) Hatice Sağlam ve Kadir Uyar’dır.

                Mehmet ve Fatime çiftinin oğulları terzi Ali Sağlam’dır.

Editör: Özge Çelik