Kendimi bildim bileli süreli çıkan dergiler hayatımda önemli bir yer tutmuştur. İlkokul sıralarında resimli romanlarla başlayan dergi merakım ilerleyen zaman içerisinde daha ciddi yayınlara yönelmeye başladı. Hele üniversite yıllarımda Türkiye benim için bir dergi cennetiydi adeta Ara sıra baktığım sol görüşlü dergilerde yok değildi. Ama ben genellikle İslami görüşlü dergilerin hemen hepsini takip eder ve bir solukta okurdum.
Bu hal 90’lı yılların sonuna kadar devam etti. Bu arada ben sadece dergi okuru değil aynı zamanda yazarı da olmuştum. Umran dergisinde basılan yazılarımı görmek bana bambaşka bir heyecan verirdi. Ali Bulaç ve Mehmet Metiner tarafından çıkarılan “Sözleşme” dergisinin bütün sayılarında yazılarım yayınlanmıştı.
Fakat ne yazık ki artık eskisi gibi etkili dergiler çıkmıyor. Çıksa bile eski rağbeti görmüyor. Çünkü artık gençliğin dergi okumaya ihtiyacı yok. İnternet yetiyor da artıyor bile.
Sebebi? Sebebi çok basit! Eskiden İslamcı, Ülkücü, Devrimci; hangi görüşe sahip olursa olsun gençlik okumaya, okuyamıyorsa bile dinlemeye meraklıydı. Çünkü peşinden koştuğu fikir akımı, hangisi olursa olsun bir büyük anlatının mahsulüydü.
Fakat günümüzde büyük anlatılara artık yer yok. Onun yerini twitterler çoktan almış vaziyette.
Uzaktan kumanda misali...
Her neyse biz konumuza dönelim. Yinede beni heyecanlandıran dergi hiç yok diyemem. Daha öncede birkaç kez bahsetmiştim. Mustafa Armağan’ın genel yönetimi altında “Derin Tarih” isimli aylık bir dergi çıkıyor. Dergi, ayrıca her sayısında bir kitapçıkta hediye ediyor.
Haziran sayısının hediye kitapçığı “
Atatürk’ün Uşağının Gizli, Defteri” Atatürk’ün tam 11 yıl uşaklığını yapan Cemal Granda tanığı olduğu bazı enteresan olayları kaleme alıp hatırat şeklinde kitaplaştırmış. Gerçi bu hatırat bende vardı ama kapağındaki “sansürsüz tam metin” ibaresi benim için bu hediyeyi daha da anlamlı kılıyor.
Dergiye gelecek olursak. Her sayıda bir kapak konusu belirleniyor. Mustafa Armağan’ın yanı sıra dergide Şükrü Hanioğlu, Ahmet Demirel, Mim Kemal Öke, Mehmet Çelik, İsmail Kara gibi kıymetli tarihçi ve yazarlarımızın da imzası bulunuyor.
Haziran sayısının kapak konusu “Şeyh Said Gerçeği. Resmi Tarihin Kara Deliği” başlığını işliyor. Biliyorsunuz Resmi söylem Şeyh Said Hakkında iki iddiada bulunmuştu. İlki onun güya bir Kürt Milliyetçisi olduğu doğrultusundaydı. İkincisi de ilki kadar çirkin bir iftira olan kıyamını İngilizlerin desteklediği yalanıydı.
Artık biliyoruz ki Şeyh Said’in Kürtçülükle hiçbir alakası yok. Zira Mahkeme zabıtlarında ısrarlı sorulmasına rağmen bu hususu ima eden en ufak bir cümlesi dahi yok. Ayrıca kıyamına katılan sadece Kürtlerde değil. Kendisi ile birlikte hareket eden Türklerde var.
İdam sehpasında şehit edilirken söylediği son cümlesi kendisinin ne olduğunu anlamamız için yeterde artar bile:
“Değersiz dallarda beni asmanızdan pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah(CC) ve İslam içindir.” İngilizlerin desteklediği hususuna gelince: Şeyh Said Hilafetin kaldırılması üzerine kıyam etmişti... İngilizlerin hilafet hakkındaki düşünceleri artık bizler için sır değil. Üstelik Musul’da Kürtleri bastırmakta zorlanan İngilizler birde Türkiye’deki Kürtleri kışkırtıp başına püsküllü bela mı alsın.
Daha da önemlisi Hilafet konusunu gündeme getirip Ortadoğu’daki kazanımlarını kaybedip planlarını alt üst mü etsin?
Son olarak dergideki “Derin Tarih” isminin hemen altındaki logo cümleyi belirtmekte fayda var sanırım: Tüm Bildikleriniz Tarih Olacak.