Geçen hafta eski bir dostum ziyaretime geldi. Bürom da uzunca bir süre sohbet ettik. ‘Ankara'dan hangi havadislerle geldin' ile başlayan sohbetimiz oldukça derinleşti. Ben evvela dostumun iki özelliğini aktarayım: Birincisi entelektüel yönü olan bir kişi; ikincisi ise gerek Cumhurbaşkanına ve gerekse AK Parti'ye belli bir mesafede kalmaya itina gösteren, dahası eleştirel yaklaşan bir zihniyet mensubu.
Dostum Balkanları gezdikten sonra memleketine gelmiş. Gezi ile ilgili bir hatırasını aktardı. Kafileyi gezdiren rehber onlara bir ikazda bulunmuş. “Buralar da Recep Tayyip Erdoğan'ı çok severler, aman bir tepki göstermeyin!” demiş. Sebebini dostum şöyle izah etti. “İçimizde CHP'liler Atatürkçü Düşünce Derneği mensubu gibi muhalif insanlar vardı. Onları bu konuda önceden haberdar etmek istedi.”
İşte işin sırrı buradaydı: Cumhurbaşkanımız İslam Coğrafyasının halkları tarafından seviliyordu. Arap Ülkelerinden gelenler de aynı şeyi ısrarla ifade ediyorlardı. Keza Türki Cumhuriyet Halkları da aynı duygular içerisindeydi.
Sevgi ile halkların birbirine yaklaşması elbette ki dünya müstekbirlerinin hoşuna gitmezdi. Hele hele sevilen bu kişi, dokunulmaz sanılan İsrail'e “One Munite” demişse; Birleşmiş Milletlerin binasında “dünya beşten büyüktür” diyerek insanlığa son derece anlamlı ve bir o kadar da ruh dolu bir mesaj vermişse elbette ki dünyanın egemen güçleri tarafından sevilmezdi.
İçimizden birilerinin “demişse ne olmuş yani, lafla ne değişir ki” şeklindeki yaklaşımla olayı önemsizleştirme çabalarını beyhude görüyorum. Zira ben, bu tür itiraz sahiplerinin “sözün gücü ve büyüsü”nün farkında olmadığını rahatça görebiliyorum. Tarih boyunca insanların önüne geçip “kral çıplak” diyenlerdir ancak geleceği yeniden inşa edenler.
Bir Batılı gazete 7 Haziran seçimleri sonucunda şöyle bir manşet atmıştı: Yüzyılımızın Selahattin'i durduruldu. Ne kadar anlamlı değil mi? Günümüzün Selahattin'inin Batı açısından ehemmiyeti tarihteki Selahattin'in yaptıklarında saklı. Ne yapmıştı ilk Selahattin? Kudüs'ü haçlıların elinden kurtarmıştı. Demek ki bugünde İslam Coğrafyası işgal altında ve Batı endişeli. Yeniden kovulacağından kaygılı.
Dostumun dediklerini tekrar hatırlayalım. Cumhurbaşkanı Türkiye sınırları ötesinde de seviliyor... Sınırlar ötesi sevilen bir lider kalkmış birde “dünya beşten büyük” diyor... Ne büyük bir tehlike! Tabii ki sömürgeciler açısından... Gel de çıldırma!
Bütün enerji kaynakları ehemmiyetli yoğunlukta İslam Coğrafyasında.”Canım Batı bunları sırtına alıp götürüyor mu?” Hayır, fakat ilişkilere hakim oluyor. Dünyaya hakim olmak için enerjinin kaynağında ki gelişmelere hakim olmak lazım. Yoksa Batı bu ilişkilerin merkezinde kendisi yerine Müslümanları oturuyor görebilir.
Birkaç gün önce bir esnaf kardeşimin dükkanına gittim. Laf PKK'nın eylemlerine geldi. Hükümeti ve özellikle Cumhurbaşkanını sorumlu tutar bir havası vardı. Bir muhalefet partisinin sempatizanıydı. Ben kendisine sadece, akan kandan propaganda yapılmasının ve siyasi çıkar hesap edilmesinin, kan ve irinle kahvaltı yapmaktan hiçbir farkının olamayacağını söyledim.
Ne yani? Davutoğlu Hükümeti otoritesi aleyhine terör eylemlerinin çıkmasından memnun mu oluyordu? Hem koalisyon kurulmamasının müsebbibi neden Ak Parti olsundu ki?
HDP daha seçimin ilk akşamı: “Biz MHP ile bile Hükümet Kurarız ama Ak Parti ile Kurmayız” demedi mi?
CHP koalisyon çalışmalarında “onarım hükümeti” kurmaktan söz etmedi mi? Neyin onarımı? On üç yıldır bu ülkenin kazanımlarının geri alınması onarımı mı? İslam ile ilgili ne varsa yine Kemalizm adına kamuda görünmez kılmanın onarımı mı? Ak Parti kendisini hiçleyen böyle bir oluşumun aktörü olur mu? Hadi Ak Parti'yi bırakalım bu teklif başta bu ülkenin insanlarına hakaret değil mi?
Bu bakımdan Ak Parti tabanı asla CHP'yi istemiyor, koalisyon ortağı için MHP'yi arzuluyordu. Peki, Sayın Bahçeli ne yaptı? Koalisyon kapılarını kapattı, yetmedi seçim hükümeti kurmaya bile yanaşmadı. Gösterdiği tek dişe dokunur sebep Barış açılımının tamamen kaldırılması. Yani terörü bitirecek sahici adımdan geri dönülmesi. Diğerleri hükümet programı ile alakalı değil. Birisi Cumhurbaşkanın sınırlarına çekilmesi. Cumhurbaşkanı anayasal yetkilerini kullanıyor Sayın Bahçeli.
Hem Selahattin'in durdurulması sizi neden bu kadar ilgilendiriyor, doğrusu anlayabilmiş değilim. Diğeri yolsuzluk yapan bakanlar şayet varsa cezalandırılması için hükümet programına gerek yok ki. Mecliste gurubunuz var,yaparsınız gereğini kurulur bir soruşturma komisyonu, suçlularsa alırlar cezalarını, Sayın Bahçeli
Hem CHP, MHP ve HDP sizler anlaşıp hükümet kuracağız dediniz de buna Ak Parti mi engel oldu? Yoksa Cumhurbaşkanı görev mi vermedi? Sayın Bahçeliye Başbakanlık bile teklif edildi, lakin sorumluluğun altına giremedi.
Gelelim PKK'ya. Bu örgüt 7 Haziran seçimi sonrası “devrimci halk ayaklanmasını başlatacağız” demedi mi? Bir HDP vekili “PKK istese sizi tükürükle boğar” diye alçakça ve küstahça bir tehdit savurmadı mı? Bir diğer vekil “biz sırtımızı PKK'ya PYD'ye dayadık” demedi mi?
Kısacası PKK bu savaşı Yüzyılın Selahattin'inin ilerleyişini durdurmak amacıyla ve Batı adına başlattı. Çünkü bu örgütün dışarısı ile alakasını artık bilmeyen yok. Batı, Batı-dışı ülkelere saldığı “mahşerin üç atlısı” hesabı üç ideolojisinin bu topraklarda artık tek müşterisi maalesef Kürtler. Laiklik, ulusçuluk ve sosyalizm. Bunları diğer Müslümanlar daha önce aldılar, anlaşılan Kürtler ders almamışlar.
Türkiye bölünsün ki Ümmetin ümitleri boşa çıksın. Batı dünya egemenliğinde pürüzsüz yürüsün. Türkler ve Kürtler aralarına o Allah'ın belası sınır çeksinler ki, Batı her ikisine de silah satabilsin. Bizler ulus devletlerimizin arkasında birbirimizi düşman bilelim ki Batı'yı dostmuş gibi görebilelim.
Son cümlem Kürt kardeşlerime: Bizler Osmanlıya ihanetin bedelini çekiyoruz. Sizler bu konuda masumdunuz. Ama artık değilsiniz, günümüzde bu cürüme ortak olmaya başladınız. Dikkat Mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz.
Dostum Balkanları gezdikten sonra memleketine gelmiş. Gezi ile ilgili bir hatırasını aktardı. Kafileyi gezdiren rehber onlara bir ikazda bulunmuş. “Buralar da Recep Tayyip Erdoğan'ı çok severler, aman bir tepki göstermeyin!” demiş. Sebebini dostum şöyle izah etti. “İçimizde CHP'liler Atatürkçü Düşünce Derneği mensubu gibi muhalif insanlar vardı. Onları bu konuda önceden haberdar etmek istedi.”
İşte işin sırrı buradaydı: Cumhurbaşkanımız İslam Coğrafyasının halkları tarafından seviliyordu. Arap Ülkelerinden gelenler de aynı şeyi ısrarla ifade ediyorlardı. Keza Türki Cumhuriyet Halkları da aynı duygular içerisindeydi.
Sevgi ile halkların birbirine yaklaşması elbette ki dünya müstekbirlerinin hoşuna gitmezdi. Hele hele sevilen bu kişi, dokunulmaz sanılan İsrail'e “One Munite” demişse; Birleşmiş Milletlerin binasında “dünya beşten büyüktür” diyerek insanlığa son derece anlamlı ve bir o kadar da ruh dolu bir mesaj vermişse elbette ki dünyanın egemen güçleri tarafından sevilmezdi.
İçimizden birilerinin “demişse ne olmuş yani, lafla ne değişir ki” şeklindeki yaklaşımla olayı önemsizleştirme çabalarını beyhude görüyorum. Zira ben, bu tür itiraz sahiplerinin “sözün gücü ve büyüsü”nün farkında olmadığını rahatça görebiliyorum. Tarih boyunca insanların önüne geçip “kral çıplak” diyenlerdir ancak geleceği yeniden inşa edenler.
Bir Batılı gazete 7 Haziran seçimleri sonucunda şöyle bir manşet atmıştı: Yüzyılımızın Selahattin'i durduruldu. Ne kadar anlamlı değil mi? Günümüzün Selahattin'inin Batı açısından ehemmiyeti tarihteki Selahattin'in yaptıklarında saklı. Ne yapmıştı ilk Selahattin? Kudüs'ü haçlıların elinden kurtarmıştı. Demek ki bugünde İslam Coğrafyası işgal altında ve Batı endişeli. Yeniden kovulacağından kaygılı.
Dostumun dediklerini tekrar hatırlayalım. Cumhurbaşkanı Türkiye sınırları ötesinde de seviliyor... Sınırlar ötesi sevilen bir lider kalkmış birde “dünya beşten büyük” diyor... Ne büyük bir tehlike! Tabii ki sömürgeciler açısından... Gel de çıldırma!
Bütün enerji kaynakları ehemmiyetli yoğunlukta İslam Coğrafyasında.”Canım Batı bunları sırtına alıp götürüyor mu?” Hayır, fakat ilişkilere hakim oluyor. Dünyaya hakim olmak için enerjinin kaynağında ki gelişmelere hakim olmak lazım. Yoksa Batı bu ilişkilerin merkezinde kendisi yerine Müslümanları oturuyor görebilir.
Birkaç gün önce bir esnaf kardeşimin dükkanına gittim. Laf PKK'nın eylemlerine geldi. Hükümeti ve özellikle Cumhurbaşkanını sorumlu tutar bir havası vardı. Bir muhalefet partisinin sempatizanıydı. Ben kendisine sadece, akan kandan propaganda yapılmasının ve siyasi çıkar hesap edilmesinin, kan ve irinle kahvaltı yapmaktan hiçbir farkının olamayacağını söyledim.
Ne yani? Davutoğlu Hükümeti otoritesi aleyhine terör eylemlerinin çıkmasından memnun mu oluyordu? Hem koalisyon kurulmamasının müsebbibi neden Ak Parti olsundu ki?
HDP daha seçimin ilk akşamı: “Biz MHP ile bile Hükümet Kurarız ama Ak Parti ile Kurmayız” demedi mi?
CHP koalisyon çalışmalarında “onarım hükümeti” kurmaktan söz etmedi mi? Neyin onarımı? On üç yıldır bu ülkenin kazanımlarının geri alınması onarımı mı? İslam ile ilgili ne varsa yine Kemalizm adına kamuda görünmez kılmanın onarımı mı? Ak Parti kendisini hiçleyen böyle bir oluşumun aktörü olur mu? Hadi Ak Parti'yi bırakalım bu teklif başta bu ülkenin insanlarına hakaret değil mi?
Bu bakımdan Ak Parti tabanı asla CHP'yi istemiyor, koalisyon ortağı için MHP'yi arzuluyordu. Peki, Sayın Bahçeli ne yaptı? Koalisyon kapılarını kapattı, yetmedi seçim hükümeti kurmaya bile yanaşmadı. Gösterdiği tek dişe dokunur sebep Barış açılımının tamamen kaldırılması. Yani terörü bitirecek sahici adımdan geri dönülmesi. Diğerleri hükümet programı ile alakalı değil. Birisi Cumhurbaşkanın sınırlarına çekilmesi. Cumhurbaşkanı anayasal yetkilerini kullanıyor Sayın Bahçeli.
Hem Selahattin'in durdurulması sizi neden bu kadar ilgilendiriyor, doğrusu anlayabilmiş değilim. Diğeri yolsuzluk yapan bakanlar şayet varsa cezalandırılması için hükümet programına gerek yok ki. Mecliste gurubunuz var,yaparsınız gereğini kurulur bir soruşturma komisyonu, suçlularsa alırlar cezalarını, Sayın Bahçeli
Hem CHP, MHP ve HDP sizler anlaşıp hükümet kuracağız dediniz de buna Ak Parti mi engel oldu? Yoksa Cumhurbaşkanı görev mi vermedi? Sayın Bahçeliye Başbakanlık bile teklif edildi, lakin sorumluluğun altına giremedi.
Gelelim PKK'ya. Bu örgüt 7 Haziran seçimi sonrası “devrimci halk ayaklanmasını başlatacağız” demedi mi? Bir HDP vekili “PKK istese sizi tükürükle boğar” diye alçakça ve küstahça bir tehdit savurmadı mı? Bir diğer vekil “biz sırtımızı PKK'ya PYD'ye dayadık” demedi mi?
Kısacası PKK bu savaşı Yüzyılın Selahattin'inin ilerleyişini durdurmak amacıyla ve Batı adına başlattı. Çünkü bu örgütün dışarısı ile alakasını artık bilmeyen yok. Batı, Batı-dışı ülkelere saldığı “mahşerin üç atlısı” hesabı üç ideolojisinin bu topraklarda artık tek müşterisi maalesef Kürtler. Laiklik, ulusçuluk ve sosyalizm. Bunları diğer Müslümanlar daha önce aldılar, anlaşılan Kürtler ders almamışlar.
Türkiye bölünsün ki Ümmetin ümitleri boşa çıksın. Batı dünya egemenliğinde pürüzsüz yürüsün. Türkler ve Kürtler aralarına o Allah'ın belası sınır çeksinler ki, Batı her ikisine de silah satabilsin. Bizler ulus devletlerimizin arkasında birbirimizi düşman bilelim ki Batı'yı dostmuş gibi görebilelim.
Son cümlem Kürt kardeşlerime: Bizler Osmanlıya ihanetin bedelini çekiyoruz. Sizler bu konuda masumdunuz. Ama artık değilsiniz, günümüzde bu cürüme ortak olmaya başladınız. Dikkat Mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz.