Bugünkü yazımızda oruç ile ilgili bazı meseleleri ele alacağız. Özellikle Kur’an’da ve bazı hadislerde orucun faydalarından bahsederken “perde, kalkan, korunma, v.b. “gibi orucun bazı faydaları ön plana çıkıyor.
Eğitime tabi tutulduğumuz bu ayda orucun bizleri nasıl koruduğu değişik ayet ve hadislerde anlatılmaktadır. Oruç aç kalmak değil; aklı, düşünceyi, ruhu beslemek, diğerkâmlığı ( kendisinin ihtiyacı olduğu halde, bir başka muhtacı düşünerek onu kendi nefsine tercih etmek) yaşayarak öğrenmek demektir. Oruçla başı dik tutmak, imanın diri olduğunu ispat etmektir.
Kur’an’da bazı ayetlerde birtakım yanlış yapanlar için yaptırım müeyyidesi olarak oruç tutmaları istenir.
Nisa 92. Ayette yanlışlıkla adam öldüren bir kimseye ceza olarak sırasıyla köle azad etme, diyet ödemek ve bunlara imkân bulamayanlar için iki ay peş peşe oruç tutmalar istenir. Burada orucun kişiyi nasıl terbiye ettiği anlatılmaktadır. Günümüz beşeri sistemlerde uygulanan ceza yöntemi ile İslam hukuku karşılaştırıldığında hata eden bir kimsenin bir daha benzer yanlışı yapmaması için kişinin toplumdan tecrit edilmeden eğitime tabi tutulması oldukça anlamlı ve manidardır.
Bu konuyla ilgili bir başka ayet şudur. Maide 89. Ayette yemin meselesi ile ilgilidir. Maalesef bizlerin sağını solunu, önünü arkasını düşünmeden ediverdiğimiz yeminlerden kurtulmanın yollarından biri de oruç tutmak ile insanı terbiye etmesidir. Bu ayette düşüncesizce yemin eden birinin yemininden Allah bizleri sorumlu tutmadığını ancak bilinçli olarak yapılıp daha sonra bozulan yeminden sorumlu olacağımızı hatırlatmaktadır. Bunun cezası da sırasıyla; ailemizle yediğimiz yemeklerden olmak şartıyla on fakiri doyurmak ya da giydirmek veya bir insanı özgürlüğe kavuşturmaktır. Bunları yapmaya güç yetiremeyen kimse üç gün oruç tutmalıdır.
Burada da insanların kendi yapmış oldukları hatalardan dolayı Kur’an cezai müeyyide olarak kişiye, toplumun menfaatine yönelik cezai yaptırım uyguladığı açıktır.
Açıkçası yemin söz konusu olduğu zaman pek çok kimsenin boş yere yemin ettiğine şahit olmaktayız. Bazı insanlar çevresinde ve toplumda kaybetmiş oldukları itibarlarını yeniden kazanmak için bütün haysiyetlerini ve şereflerini ortaya koyan ağza alınmayacak ağır ifadeleri söylemekten çekinmemektedirler. Bu durum maalesef birbirimize olan güven duygusunun kaybolmuş olduğu anlamına gelmektedir. Kişinin kaybettiği değeri yeniden kazanmak için başvurduğu yöntem doğru değildir. Yani yaptığı yanlışı düzeltmek için bir başka yanlış yaptığının farkında değil. Oysa doğru ve dürüst bir hayatı yaşamaya başladıysa bu onun için dönüşüm geçirdiğinin açık kanıtıdır.
Maide 95. Ayette de benzer bir uygulama vardır. İhramlı iken av hayvanı öldüren bir kimseye de sırasıyla uygulanan ceza şöyledir; fakirleri doyurmak veya buna denk gelecek kadar oruç tutmaktır.
Mücadele suresinin inmesine sebep olan ‘zıhar’ (cahiliye dönemine ait bir çeşit boşama)anlatılırken3. ve 4. Ayette zıhar yapan bir kimseye ceza olarak sırasıyla şunları yapması gerekir. Köle azad etmesi, buna güç yetiremeyecek olanlar için peş peşe iki ay oruç tutması gerekir. Buna güç yetiremeyen kimseye altmış yoksulu doyurmak düşer. Allah bunu kendisine ve Rasulüne imanın gereği olarak açıkladıktan sonra yapılması gerekli olan bunları kendisinin koyduğu sınırları olarak belirtir.
Zıhar :(bir erkeğin hanımına sen benim annemin sırtı gibisin)demesidir. Yani nikâhlı eşini kullanmış olduğu ifade ile harama dönüştürmesidir. Yani kişiye annesinin nikâhlanması nasıl haramsa kullanmış olduğu ifade ile hanımın da aynı kategoriye koymaktadır. Zıhar bir cahiliye âdeti olmasına rağmen günümüz Türkiye’sinde de sıkça aynı anlama gelen ifadelerle kullanılmaktadır. Sinirine hâkim olamayan bir kocanın hanımına söylediği öyle ağır sözler var ki, kendisine helal olan hanımını bu sözler sonunda harama dönüştürmektedir. Böylesi durumlarda yine kişinin eğitilmesi ön plana çıkar. Allah bu durumda olan kimseyi de oruç ile terbiye edileceğini bizlere açıklamıştır.
Yukarıdaki ayetlerde açıklananlar teoriden ibaret düşünceler değildir. Tutmaya başladığımız Ramazan orucunun bizim üzerimizde nasıl bir etki bıraktığını kısa bir düşünme ile anlayabiliriz. Dikkat edin hata veya yanlış yapan bir kimseye verilmesi gereken cezalarda kamu yararı gözetilmiş, bunlara güç yetiremeyenlerin benzer bir yanlışı tekrar yapmamaları için oruç tutmaları istenmiştir. Demek ki oruç sadece mideye değil de vücudun görünen ve görünmeyen organlarına da tutturulursa insan çok kaliteli bir eğitimden geçmiş olmaktadır.
Heva ve heveslerini, tutkularını, her türlü ihtiraslarını yaşamak isteyen günümüz insanına oruç eğitiminden geçmesini tavsiye etmek o kimseyi eğitmek açısından oldukça önemlidir. Akıl ve nefsani duygular eğitildiği zaman insan taşımakta olduğu değerlerini tanımaya başlamaktadır. Çünkü şeytana ait olan bir takım yanlış dürtülerden kişi uzaklaşmaktadır. Artık kendine değer ve anlam katan vahyin eğitimine başlamış demektir.
Oruç; insanların dünyalık geçimi elde etmek için çalıştıkları imsak - iftar arası tutulduğu için bu zaman ibadetle geçirilmektedir. Bu durum insanı yapmış olduğu ticaret ve diğer işlerde daha titiz ve duyarlı olmasını sağlamaktadır. Yapacağı ticaret ve diğer işlerde Allah’ın rızasını kazanmayı esas kabul edeceğinden daha hassas davranır, kazancının helal olmasına dikkat eder, merhamet duygularının verdiği duyarlılıkla yetimler başta olmak üzere fakirlerin ve ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürür, kalp kırmamaya özen gösterir, başka insanları sevindirmeyi kendine borç kabul eder. Nefsine hâkim olmanın verdiği mutluluğu yaşamanın lezzetini alır.
Dikkat edilirse oruçlu bir kimse için güzellik ve mutluluğa ait duygular ön plana çıkmakta. Ancak bunları yaşamak için aklın ve düşüncenin bunlara yönlendirilmesi lazım gelir. Yoksa anlatılan güzel örnekler bizleri eğitmiyorsa, bunları yapmak bize uzak gibi açıklamalar yapılıyorsa artık tuttuğumuz orucu tekrar gözden geçirmek gerekir. Acaba sadece aç ve susuz mu kalıyoruz? Sorusunu sormalı tekrar kendimizi hesaba çekmeli ve yanlış yaptığımızın farkına varmalı, hatalı olduğumuzu kabul edip bu durumdan geri dönüş yapmalıyız.
Peygamberimizin “Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).” Hadisi gündelik işlerde karşılaşacağımız sorunların çözümlenmesinde mihenk taşı görevini üstlenmelidir.
Son birkaç yıldan bu yana Ramazan ayının yaz aylarına denk gelmesi ve günlerin uzun olması bazı insanların taşıdıkları öfke ve nefsani arzularını orucun adeta tetiklediğini söyleyen garip ifadeler duymaktayız. Bunlardan bazıları kısaca şöyle: ‘ramazan kafasıyla olur böyle şeyler, oruç tutarken insanlar çok sinirli oluyor, vb.’ bunlara benzer açıklamalar yukarıdaki ayetlerde ve hadiste anlatılmaya çalışılan orucun insanları eğitmesi ile çelişmektedir. Tam tersine orucun zararları ortaya çıkmış oluyor. Böyle bir anlayış sakat bir düşünce olup orucun böyle açıklanıyor olması tutulan orucun sadece mideye tutturulduğu, diğer organların ise hayatı lay lay lom yaşamaya devam ettiklerinin bir örneğidir. Böyle açıklamalardan uzak kalmalı orucun eğitimine kendimizi teslim etmeliyiz. Selam ve dua ile…