Bir ideoloji olarak Kemalizm, kendisine biçmiş olduğu düzenleme görevini ifa ederken, en fazla tasarrufta bulunma hak ve salâhiyetini “Türk” kavramı üzerinde bulmuştur. Önkabulleri doğrultusunda kavramın içeriğinin yeniden oluşması, özüne asırlar boyunca işlemiş tarihi değerlerin berhavasını göze almak, hatta hedeflemek bahasına olmuştur.
Yapılan işi en kestirme anlamanın yolu Batı muhayyilesinde kavramın bıraktığı anlam kümesini hatırlamaktan geçer. Batılı toplumlarda “Türk” kavramı iki anlama gelir: Bunlardan ilki İslam’dır, ikincisi ise imparatorluk. Bu anlamlara aydınlanma öncesi ile sonrası Avrupa’sında yüklenen değerler mahiyet itibariyle aynı olmasa da ana yapı itibariyle hiç değişmemiştir.
İşte Kemalizm ameliyesini bu iki anlam kümesi üzerinde yürütmüştür. İslam’ın yerini laiklik alırken, imparatorluk tecrübesinin yerine ulus devlet anlayışı monte edilmeye çalışılmıştır.
Evvela şu hususu peşinen belirtmenin hakşinaslık icabı olduğunu düşünüyorum. Birileri haklı olarak şöyle bir soru sorabilir: ‘Her şey yolunda ve iyi gidiyordu da Kemalizm mi toplumsal yürüyüşümüze çelme taktı?’ Asla! Yolunda giden hiçbir toplumun yönünü ne bir kimse ve nede bir kadronun çevirmesi mümkün değildir. Aşılması gereken engeller, tökezlemeler, yılgınlıklar, irade sapmaları ortaya çıkmalı ki toplumlar yeni arayışlara yönelsinler. Bir dostumun ifadesiyle biz Fatih döneminden bahsetmiyoruz. Unsurların bir arada tutulması için olağanüstü çaba gösterilen Abdülhamit döneminden, Başkenti işgal edilen Vahdettin döneminden, işgalcilerin Anadolu’dan kovulması için verilen Milli Mücadele döneminden bahsediyoruz. Bu gerçeğin unutulmaması elbette elzem! Lakin bu gerçek vakıaya serinkanlı yaklaşmamıza da mani olmamalı. İmparatorluk topraklarının lime lime dökülüyor olması başka, buna çözüm ararken bulmuş olduğumuz çarelerin mahiyetini tartışmak başka bir şeydir. Yeri gelmişken değinmekte fayda var. İslam dünyasının hazırlıksızca yakalandığı modernleşme karşısında- buna kapitalizm demek daha doğru- uygulanan tek metot Kemalizm de değildir. Ondan önce Abdülhamit tarafından uygulamaya konulan bir modernleşme şekli daha vardır. Bu iki metot bugüne kadar mücadele ederek gelmiştir. Kemalizm üstünlüğünü Batı’nın desteği ve içeride Ordunun silahlı gücü ile sağlarken, diğeri varlığını halkın desteği ve kesintili demokrasi sayesinde sürdürebilmiştir.
Konumuza gelecek olursak, Kemalizm’in bir kavram olarak Türklük üzerinde yaptığı ameliyenin altında yatan kaygının “kimlik” inşası olduğunu belirtmeliyiz. Kimlik nedir? Tanınmak istediğim, bilinmek istediğim vasıflardır. Ayrıca aidiyet duygusunun üzerine bina edildiği temel yapıdır. Tanınmak tanımlanmayı gerektirir, tanımlanmak ise sınırlanmayı.
Bu bağlamda Kemalizm yeni “Türk” tanımı ile toplumumuza yeni bir kimlik biçmiştir. Bu kimlik ile kendimizi tanıttık ve dünyada öyle tanınmak istedik. Daha önemlisi kendimizi o kimlik ile algılamaya çalıştık. Dolayısıyla bu kimliğin çerçeveleri dâhilinde kendimize sınırlar çizdik, belirledik, kotalar koyduk.
Önceleri Batılılar bir kimse Müslüman olunca “Türk oldu” derlerdi. Bu sadece başkaları değil kendimizce de böyle algılanırdı; nenelerimizin dedelerimizin zihinsel yapılarında “Türk” kavramının karşıtı, İslam olmayan anlamında “gâvur” sözcüğü idi. Çünkü onların zihinsel haritasında Türk olmak ile İslam olmak aynı anlam bölgesine işaret ediyordu. Kendilerini öyle tanımlıyor ve öylece de tanınmak istiyorlardı.
Diğer bir ifade ile önceleri Türk kavramı belli bir dünya görüşünün taşıyıcısı idi. Kavram bir metafiziğe göndermede bulunurdu. Kemalizm ile kavram, bağlantılı olduğu metafizik ile bağını kesti; daha da kötüsü artık kavram bir gösteren olmaktan çıkıp, bizatihi metafizik haline geldi. Kendisini metafizik olarak sundu.
Bu kutsalın adı da “Türkçülük idi. Türkçülük aynı zamanda laik misyonla yüklü olmanın da adı. Zira Türkçülük ile Türklük kavramları İslam karşısında aynı yerde asla durmazlar. Türk’ün kutsalı İslam, Türkçülüğün kutsalı ise yine kendisidir; fakat laiktir. Ne garip değil mi? Hem kutsal ham de laik!?! Laikliğe yüklenen kutsallık.
Dehşetli bir çelişki! Akıllara azap verici bir muamma!
Kemalizm bizlerden Türk olmakla yetinmeyip Türkçü olmamızı istedi. Çünkü tarihsel Türk ile Kemalizm’in Türk’ü arasındaki fark “cü” ekiyle yani ideoloji ile ortaya konuyordu.
Peki ya tarih tersini söylüyorsa? O zaman yapılacak olan belliydi. Tarihi geçmişe doğru yeniden tasarlamak.
Devam edeceğiz, inşallah.