Aydınlanma düşünürlerinin hayatı, eşyayı ve insanı izahtaki temel inançları “
ilerleme” fikri idi. İnanç diyorum, çünkü bu fikir onların, Comte tarafından ihdas edilen insanlık dininin amentüsünü oluşturuyordu. Ayrıca ilerlemeye yüklenen anlamın sahiciliğine dair hiçbir bilimsel bilgide mevcut değildi.
Bu nedenle ilerleme fikri bal gibi bir mitti!
Bu mitin özünü ilerleme ile bilimsel ilerlemenin eş olduğu kanaati oluşturur. Bilimsel alandaki değişim ve gelişmeler modern düşünürlerde eskiler ve yeniler/modernler şeklinde bir ayırıma sebebiyet vermiştir. Doğa hakkında elde edilen bilgiler doğaya egemen olmak için fırsat addedilmiş ve bu bakımdan modernler eskilerden/antikalardan kendilerini daha üstün olarak görmüşlerdir(İlerleme Kavramı ve Bilimdeki Yansımaları. Ercan Salgar. Sh:4)
Modern insan işi sadece doğaya hâkimiyet tutkusu ile sınırlı tutmamıştır. Doğanın yasalarını başka alanlarda da kullanmayı düşlemiştir. Nasıl doğanın yasaları varsa ve bu yasalarla hâkimiyet altına alınıyorsa, aynı formül toplumlar için de neden kullanılmasın diye sormuştur. Gaye toplumları şekillendirmektir. Toplumların uyduğu yasaları keşfedip mühendislik marifetiyle istenilen şekilleri verebilmektir.
Azgınlık dur durak bilmemektedir. Önce doğadan topluma yönelmiş, oradan da tekrar doğaya özellikle insanın doğasına dönerek yeniden şekillendirmeyi amaçlamıştır. Mademki insan denen varlık bir
evrim neticesi hâsıl olmuştur, o zaman, “bilim vasıtasıyla bu evrim yönlendirilebilir mi dolayısıyla insanlık yeniden yaratılamaz mı?”şeklinde saçma ve şeytani sorular sorulmaya başlanmıştır.
Bu soruları soranlar
E.O. Wilson ve
Fukuyama gibi düşünürlerdir.(J.Gray. Küresel Yanılgılar. Sf:33-34). Fukuyama, hani şu
“Tarihin Sonu” saçmalığı ile Batı’lı insanın kesin muzafferiyetini ilan eden Amerikalı düşünürün ta kendisidir.
Nietzsche’nin ütopyası olan üst insandan muradı bumuydu bilmiyorum ama genetik teknolojisinin rüyası bundan başka bir şey değil. Bu modern azgınlık elbette ki bu şekilde üryan vaziyette sunulmaz, rasyonel bir kılıf giydirilmek suretiyle izah getirilmeye çalışılır.
İşte bu nokta vakıanın en çirkin ve en sahtekâr yanıdır. Evvela buram buram bir metafizik kokar. Bu bakımdan kelimenin tam anlamıyla bir inançtır. Yani rasyonalite ile taban tabana zıttır. Yahut yok etmeye çalıştığı alanın(inancın) farkında olmadan kucağına düşüverme halidir.
İrrasyonelin, rasyoneli çepeçevre kuşatıverdiği andır!
Neymiş? Bilgi artışı ile insan özgür olacakmış, bilim sayesinde çok daha güzel bir dünya kurulacakmış, genetik araştırmalar sayesinde yeryüzünde açlık kalmayacak ve bütün insanlar gereken gıdalara ulaşabilecekmiş, kıtlık kalkacakmış, bu nedenle dünyaya barış hâkim olacakmış, hastalıklar yok olacak, hatta teknoloji vasıtasıyla ileride ölüm bile ortadan kaldırılabilecekmiş.
İlerleme ile malul beyinler evvela insanın evrim neticesi hâsıl olduğuna inanırlar. İnsanın doğası, evriminin kontrolü sağlanmak suretiyle, yeni baştan inşa edilecektir. Böylece “kör” evrimsel oluştan “bilinçli” bir evrimsel oluşa geçilecektir. Hem “insan” denilen şey özü olmayan, anlamı olmayan, misyonu olmayan; Darwin’in öğretilerine göre doğal seleksiyon sonucu, doğadaki değişimlerin etkisiyle, devamlı değişen genlerin rastgele bir araya gelmesi ile meydana gelmiş olan bir varlık değil midir? O zaman mademki evrim vardır, bilimde bu evrimi kontrol altına alarak ilerlemeyi iradeli bir hale getirmelidir. (J.Gray 34)
Aman Allah’ım! İşin azgınlığı bir yana hayali bile ne kadar korkunç. Dünyanın müstekbirleri böyle bir tür oluşturabilseler, diğer halklar için hayatı acaba nasıl bir cehenneme çevirirler. Acı çekmeyen, vicdanı ve iradesi olmayan, uzaktan kumanda ettikleri yeni tür insan(!) ile insanlara yapılmadık zulüm ve işkence bırakmazlar.
“Al sana özgürleşme... Tepe tepe kullan yeni dünyanı!” diyerek de karşıdan iğrenç iğrenç sırıtırlar...
John Gray tahayyül edilen bu manzarayı “
Dr. Moreau’nun adasına benzeyecektir” cümlesi ile tasvir etmektedir.
İlerleme inancı dünyada cennet yaratmanın peşinde olan bir akaittir. Bu inancın müminlerince tarih boyunca pek çok zulüm yapılmış ve büyük cürümler işlenmiştir. Bu mitin günümüz müntesipleri laiktirler ve her fırsatta dini suçlamaktan geri kalmazlar. Oysa yirminci yüzyılın toplu katliamları aydınlanma Çağı’nın ilerleme idealine hizmet eden ateist rejimlerce yürütülmüştür. Stalin, Mao ve Hitler gibi zorbalar insan iradesi ile yeni bir dünya yaratılabileceği Aydınlanma inancını taşımışlardır. Bu tiranlar bilimden faydalanarak insanlık durumunun değiştirilebileceğini düşlemişlerdir(J.Gary.48)
Evet, bu zorbaların hepsinin modern olduğu ve modern düşler gördüğü doğrudur. Ama onların bu canavarlaşmalarındaki içsel imkân onların kendilerini
müstağni addetmeleri nedeniyledir.