Resneli Niyazi’nin Manastırda dağa çıkması üzerine ilan edilen II. Meşrutiyetin sevinç gösterileri sona ermiş, iş devleti yönetmeye, sorunları çözmeye gelmişti. İttihatçıların iddiasına göre Meşrutiyet bütün sorunları çözecekti. Ayrıca Anayasa öyle büyük bir şeydi ki bunu bilmeyen eşekti.
Halk büyük bir sevinçle bekliyor, sorunların teker teker çözüleceğine inanıyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti dış dünyadan da pek endişeli değildi. Zira ihtilaldan kısa bir süre önce hazırlanan 17 sayfalık bildiriyi elçilik ve konsolosluklara sunarak Batının tam desteği sağlanmaya çalışılmıştı.(Meşrutiyet. Osmanlı’da Birlikte Yaşamak Ya da Birlikte Dağılmak. Suat Zeyrek. Sh:48)
Lakin içte ve dışta işler istenildiği gibi gitmiyor, evdeki hesap çarşıya uymuyordu.
Denildiği gibi ne meşrutiyet ve nede Kanun-i Esâsî sihirli değnek rolü oynamamıştı. Bırakalım sorunları çözmeyi, üzerine yenileri eklenmişti. Devlet yönetme tecrübesi olmayan İTC bizzat hükümet olamıyor, hükümete dışarıdan hükmetmeyi hedefliyordu. Üstelik mevcut memurlara zorla yaptırılan ‘devrime sadakat’ yeminleri son derece rahatsızlık uyandırıyordu. Özellikle alaylı subayların atılması orduda alaylı-mektepli çatışmasını tetiklemişti. Askerin yanında halkında fazlasıyla siyasileşmesi, muhalefete uygulanan baskı, siyasi cinayetler, Abdülhamit’in sürgüne gönderdiği kişilerin dönmekle iktifa etmeyip ayrıca maaş talep etmeleri gibi sebepler, hep birlikte birleşerek toplum içerisinde hoşnutsuzlar zümresi oluşturmuştu.
Necmettin Alkan sıraladığı bu sebeplerin hulasası olarak zuhur eden
Jön Türkî/İttihatçı Mutlakî yönetimin, cemiyetin karşıtlarını oluşturmaya başladığına işaret ederek durumun aldığı tehlikeli hale dikkat çeker.(Selanik İstanbul’a karşı. Sf:110) Yaşanan kelimenin tam anlamıyla bir hayal kırıklığıdır. İstibdadı yok edeceğiz diye ihtilal yapan cemiyet kendisi bir istidadın müsebbibi haline gelmiştir.
İTC için dışarısı da artık pek emin değildir. İngiltere’nin Berlin Kongresinde kaypakça davranması yanında Kıbrıs’ı ve Mısır’ı da alması neticesinde Abdülhamit Almanya ile iyi ilişkiler kurmaya başlamıştı. Osmanlı Batı içerisindeki ihtilaflardan istifade ederek denge siyaseti güderken Almanya’nın da Batıdaki diğer devletlerle özellikle İngiltere ile rekabet edebilmesi için Osmanlı Coğrafyasına ihtiyacı vardı.(Alkan,286)
Gel gör ki Almanlarla araları çok iyi olan İttihatçıların ihtilaldan sonraki meşruti idarenin ilk iki Sadrazamı/Başbakanı Said ve Kamil Paşalar İngiliz taraftarı politikalar güderek ibrenin diğer tarafa doğru dönmesine sebep olurlar(Alkan 287)
Hatta İngiliz Sefir Lowther Londra’ya gönderdiği raporda devletin yönetimini kast ederek aynen şöyle söyleyecektir:
“bir yığın çocuktan oluşan İttihat ve terakki Komitesi tarafından iyi niyetle yönetiliyor. Her şey oldukça iyi gidiyor” (Alkan 288)
Bu durum haliyle Almanya’yı endişelendirir. Fakat gidişat fazla sürmez, İttihatçılar harekete geçerek gensoru ile Kamil Paşa’yı düşürürler.(Alkan 288)
Netice olarak Devlet İngiltere ve Almanya arasında ince siyaset gütme ferasetini gösteremez ve ikisi arasında bocalar.
İçte ve dıştaki gelişmeler neticesi geliyorum diyen heyula kendisini 13 Nisan 1909 günü gösterir: 31 Mart Faciası... Askerin daha doğrusu Avcı Taburlarının isyanı!
Önce nedir bu Avcı Taburları?
Makedonya’da komitacı eşkıyalara karşı çarpışan Üçüncü Orduya mensup birliklerdir. Hatta içlerinde Resneli Niyazi ile dağa çıkıp ihtilalı başlatanlarda vardır. İstanbul’a getirilmelerinin nedeni İsmet İnönü’nün hatıratında dediği gibi İstanbul’da vaziyete hâkim olmak ve yeni rejim için emniyet kuvveti olarak görev yapmaktır.(Aktaran Alkan sf:159)
Ne garip değil mi? İTC tarafından asayişi sağlasın diye İstanbul’a getirilen Avcı Taburları kısa bir süre sonra bir isyanın ilk kıvılcımını ateşlemişlerdir.
Peşlerine takılanlarla birlikte
yaşasın Şeriat diye Padişahın sarayına doğru yürüyüşe geçerler.
Amaçları nedir? Meşruti rejimi yıkmak, Kanun-i Esâsî’yi berhava etmek mi isterler? Dahası onlar “yaşasın Şeriat” diye bağırlarken neyi kastetmektedirler? Dini bir taassup içerisinde midirler? Zaten mer’i hukuk İslam hukuku değil midir? O zaman problem nerededir? Birilerinin her fırsatta söyledikleri gibi bu isyan irticai bir amaç mı gütmektedir?