‘Akılsız dosttansa akıllı düşman daha evladır’ sözünü hepiniz duymuşsunuzdur. Geçen gün bu sözün hakikatini iliklerime kadar yaşayarak hissettim.
Hava muhalefeti nedeniyle zaten rötarla binebildiğimiz uçak yetmezmiş gibi havalanmayıp bir saati aşkın süre birde pistte gezinince sıkıntıdan olsa gerek, yanımdaki yolcunun okuduğu gazeteye göz atmaya başladım.
Bir makalenin başlığı oldukça dikkatimi çekti.
“Susturun bu hocaları” şeklinde bir başlıktı. Muharriri bilmediğim bir bayan olan yazının başlığını görünce içimden bir “
eyvah” geçirdim. Sabırla bekleyip sahibi gazeteyi bırakınca izin isteyerek sayfasını bulup yazıyı okudum.
Yanılmamıştım. Yine bir hocamızın, ismini de vereyim Nurettin Yıldız isimli hocanın hiçbir anlamı ve gereği olmayan boş bir sözü ile laik kesimin ağzına yeni bir sakız verilmişti.
Üstelik bu aynı kişinin ilk sansasyonel sözü de değildi. Kısa bir süre önce kadınların çalışması hususunda son derece amiyane tabirler ve nezih olmayan bir üslupla fikirlerini beyan etmiş belli bir süre gündemde kalmıştı.
Şimdi de altı yaşındaki kızların evlenebileceğinden bahisle tekrar medyanın gündemine kurulmuştu. Gazetenin başka köşesinde Ahmet Hakan hakaretamiz sözlerle de olsa sütununda hocamıza küçücük bir yer ayırıvermişti.
Tabii sevgili hocamız “Sözcü” gazetesinde de kendisinden bahsettirebilmişti. Üstelik Barolar Birliği başkanının ağzından... Cumhuriyet gazetesi de eksik kalmamış, sosyal medyayı hiç sormayın bile
Beni ne Nurettin Yıldız’ın hatta benzeri hocaların şahsı nede medyanın onlardan bahsetmesi hiç ilgilendirmiyor. Amacım onlardan bahsetmek de değil. Ancak
hiçbir sorumluluk taşımayan, çapsız, derinliksiz, zekâ pırıltısından mahrum ortaya düşüveren bu gibi sözlerle belli kesimlerin aziz İslam’a saldırı için fırsat yakalamaları, doğrusu içimi fena halde yakıyor.
Yahut basit bir orta oyuncusu gibi gülünç bir şekilde ekranlarda arzı endam etmeleri!
Artık bazı şeylere dur demenin zamanı geldi, geçiyor bile.
Bu alan bence, ne ilmi ve nede entelektüel seviyesi olmayan bazı kişilerin şahsi ihtiraslarının istediği gibi at oynatabileceği bir alan olmamalı.
Günümüzü, insanlığının ihtiyacını, dünyanın neye ve nasıl bir tebliğe muhtaç olduğunu bilmeyen, üstelik bu konuda kafa yormadığı da her konuşması ile belli olan medyatiklerin sarf ettikleri denli densiz sözlerini bahane eden Kemalistlerin salvolarından ziyadesiyle sıkılmaya başladım. Düşünmeden konuşanlar, içeriden hiçbir eleştiri almayınca sanıyorlar ki çıkardıkları her ses nedeniyle büyük bir hikmete sebebiyet veriyorlar.
Bunların ümmetin sorunlarını düşünmedikleri muhakkak! Ahlak deyince akıllarına tek bir boyut geliyor. İslam’ın güzel ahlakı tamamlamak için geldiğinden anladıkları tek bir husus var: Kadın-erkek ilişkisi.
Soruyorum: Altı yaşındaki bir çocuğun evlenebileceğinin üstelik damdan düşercesine gündeme getirilmesi ile Müslümanların hangi sorunu halledilebilir? Mesela Ümmetin birliği meselesi mi? Ülkemizde Türk ve Kürt Kemalistlerin kışkırtması ile binlerce kişi öldü. Halen daha savaş tamtamı çalan çevreler var. Medyatik hocalarımız bu konuda hangi çabayı ortaya koydular? İslam Coğrafyası ateş çemberine tekrar döndürülüyor. Zenginliklerimiz sömürülüyor. Müslümanlar birbirine düşman kılınmaya çalışılıyor. Birileri kafa kesip işte şeriat diye dünyaya seyrettiriyor!.. Bizim tartışacağımız başka konu yok mu Allah aşkına?
Müslümanlar modernizm ile nasıl hesaplaşacaklar? Mesela teknoloji. Evet, büyük bir kolaylık sağlıyor. Ama aynı zamanda Heidegger’in dediği gibi Varlık teknoloji ile şiddet yüzünü de gösteriyor. İnsan maddeyi kullanıyor ve bomba olup patlıyor. Peki, bu pek muhterem hocalarımız bu konuda ne buyuruyorlar acaba?
Batı asırlar önce Nietzsche’nin uyardığı nihilizm ile tam dağılma noktasına gelmişten, müsebbibi olduğu
“terör” gerekçesiyle tekrar birliğini kuruyor. Yeniden Doğuya karşı birleşip kenetleniyor, ey hoca efendiler bu konularda ne buyurursunuz acaba?
Siz bu konuşmalarınızla Müslümanları birleştiriyor mu yoksa laik hezeyanları galeyana getirip ölmek üzere olan ideolojilere can suyumu oluyorsunuz?
Merhum Bediüzzaman boşuna sadece iman üzerine cilt cilt yazmamış. O zamanının çocuğu; zamanı, şartlarını ve ihtiyaçlarını biliyor ve ona göre konuşuyor.
İyi ki müsteşrikler birilerinin ağzına hadislerle ilgili baklayı zamanında koymuş. Onlarca yıldır aynı şeyler gevelenir durur. Be kardeşim! Falanca hadisin uydurma olması yahut diyelim ki Kur’an’a aykırı olması tartışmaları, bugüne kadar bizim hangi sorunumuzu çözdü. Hadi bütün hadisleri reddettik, sorunlarımız çözüldü mü?
Hem sizler ümmetin sorunlarını tespit edip çözüm yolları buldunuz da bunlara hadislerle mi mani olundu.
Laf Heidegger’den açılmışken yine onunla bitirelim derim: Rivayet edilir ki düşünür ölmeden kısa bir süre önce
“bizi ancak bir tanrı kurtarabilir” demiş
Hoca efendiler bu tanrının İslam’ın bize öğrettiği
“Allah”(CC) olduğunu yeterince telaffuz edebiliyor muyuz, yoksa insanlığı soğutuyor muyuz?
Allah aşkına zaten yeterince meşhursunuz. Sizi dinleyen bir camianız var. Ya bu soruyu vicdanınıza sorarak konuşun.
Ya da o kadın muharririn dediği gibi susun!