Feyzioğlu’nun Isparta Aşkı
Isparta Barosu geçen hafta sonu Türkiye Barolar birliği başkanı Metin Feyzioğlu’nu ağırlamış.
Feyzioğlu Isparta’ya sık sık geliyor. Önceki başkanlardan böylesine gelen, gidenine şahit olmamıştık.
Feyzioğlu her gelişinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunuyor. Bu seferde geleneğini bozmamış. Yerel basında çok ilgili.
Feyzioğlu’nun demeçlerine çoğu neredeyse birer sayfa yer vermiş. Acaba ne demiş diye merak edip bakıyor insan.
Barolar birliği başkanı sıfatıyla konuşuyor. Fakat konuşma da hukukla, avukatlarla, baroyla ilgili hiçbir söz bulamıyorsunuz. Adam iktidara kilitlenmiş, açıyor ağzını, yumuyor gözünü; alan boş, çakıyor ak parti iktidarına.
Yeni Türkiye diyenler aslında yeni Suriye demişler. Türkiye komşularının toprak bütünlüğüne göz dikmişmiş. Işid’cilere biraz sinirli çocuklar deyip sınırlar açılmışmış gibi fasa-fiso langırtı kabilinden beyanlar. Aralara da biz Atatürk’ün izindeyiz, Atatürk milliyetçisiyiz, yurtta sulh cihanda sulh vs süslemeler.
Adamı dinleyenlerden bir kişi çıkıp da sormamış; Hatay’ı deden mi iltihak etti; yoksa izinde olduğun Atatürk mü?
Dedesi demişken, torun Feyzioğlu’nu anlamak için biraz dedeyi de bilmek lazım.
Dede Turhan Feyzioğlu demokrat parti zamanında Üniversitede hoca iken, yaptığı siyasi konuşmalar nedeniyle hocalığı bırakmak durumunda kalır ve CHP’den siyasete atılır. Anlayacağınız milletin iktidarına her dönem çakmak bir aile geleneği. 1961 darbesi sorası darbecilerce Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan ODTÜ’ ye rektör yapılır. İlerleyen zamanlarda da CHP’den milletvekilliği, bakanlıklar. 1970’li yıllara doğru İnönü ve Ecevit ekibiyle anlaşamayarak CHP’den ayrılır ve Güven partisini kurar. 1971 askeri muhtıraya ve 1980 askeri darbeye açıktan destek veren bir siyasi kişilik. Dede Feyzioğlu’nun siyasi söylemlerindeki hep ana vurgu, kabak tadı verdirircesine “Atatürk’e bağlıyız, O’nun yolundayız, Atatürk milliyetçisiyiz” dir. Kısacası torun dedesinin yolundan bir adım ilerlemeden, yerinde sayan bir bakış tarzıyla bozuk plak gibi.
Hürriyet gazetesinin eski yazarlarından Yılmaz Özdil’in Metin Feyzioğlu’nu anlattığı yazısından, torunu dede Feyzioğlu’nun yetiştirdiğini öğreniyoruz. Aynı yazıda torun Feyzioğlu’nun, baba dediği dedesinin ölüm gününün gecesi bir odaya çekilip borçlar hukuku çalıştığını da öğreniyoruz. İnsan ne hayırlı evlatmış diye düşünmeden edemiyor.
Metin Feyzioğlu basında sık sık CHP’nin başına geçecek kişi olarak ismi geçer. Fakat bir türlü o fırsat doğmadı. Ne darbe yapan var, nede kaset çalışması.
Görünen o ki; Baro başkanı CHP’ye başkan olma yolunda elinden geldiği kadarıyla altyapı çalışması yapmakta, koşuşturmakta. Baro başkanlığı statüsünü kullanarak, meslek kuruluşunun hukuki sınırlarını önemsemeyip, baroların davetlerinden faydalanıp, siyasi nitelikli çalışmalar yapmakta. Isparta’ya bu kadar sık gelişinin, ve basına verdiği demeçlerinde anlamı bu olsa gerek. Yoksa konuşmasında; baro başkanı olarak kurumsal kimliğin gerektirdiği sınırlar içerisinde, tarafsız ve hukuki bir konuşma yapması beklenirdi. Oysa O, ana muhalefet liderinden rol çalarcasına, Türkiye Cumhuriyetini 13 yıl önce ekonomik-siyasi-hukuki bir uçurumun kenarından alıp, şuan bölgesinde söz sahibi, lider bir ülke haline gelmesine sebep olan Ak parti iktidarına ve liderlerine atıp savurup, mesnetsiz-asılsız-tutarsız içerikli konuşmalar yapıyor.
Feyzioğlu’na bu imkanı sık sık sunan Isparta barosu bu hususta ne düşünüyor, merak ediyorum. Özellikle 1 kasım seçimlerine kısa bir süre kala Feyzioğlu’na bu olanağı sunanlar, herhalde kamuoyuna bir açıklama yapacaktır.
Meslek kuruluşu başkanlığının gerektirdiği tarafsızlığı takmayan, siyasi bir kimlik diliyle konuşan baro başkanını dinleyenler arasından “Arkadaş; sen baro başkanı statüsünü kullanarak, siyasi muhalif bir lider gibi konuşuyorsun, siyasi altyapı çalışmalarını baronun resmi toplantılarında yapamazsın, bu hukukun sana verdiği görev sınırlarını yıkmaktır, hukuku takmamaktır” dememiş.
Daha da ilginç ve beni şaşırtan tarafı ise, Feyzioğlu’nun bu konuşmalarından müthiş derecede alınacağını ve ret edeceğini düşündüğüm baro yönetimindeki bir çok arkadaştan hiçbirisi kalkıp da “ Bu söylediklerinize katılmıyorum, beyanlarınız yanlış olup, kamuoyunu yönlendirmek için kişisel, doğru olmayan atıp, savurmalardır” deme gereği ve cesaretini göstermemiş olmasıdır.
Feyzioğlu’nun bir lisanı, dili varsa; bu arkadaşlarında var. Katılmadıkları, yanlış buldukları bu ifadelere, aynı ortamda itiraz etmeleri gerekmez miydi? Bu işin vebali onlardadır.
Feyzioğlu ile muhabbeti olanlara da, kendisine ulaştırılmak üzere bir notum olacak; siyaset için birazda siyasi tarih ve hukuk felsefesi okumak gerek. Borçlar hukuku okumakla olmuyor bu işler.