Lafı eğip bükmeden söyleyelim: Isparta Merkezde Ak Parti’nin seçimi kaybetmesinin baş müsebbibi, Sayın Uzaktaş’ın adaylığı hususunda genel merkezi ikna edenlerdir.
Oysa MHP adayı Sayın Günaydın’ın en güçlü aday olduğu baştan belliydi. Ak Parti’nin, tanınmış bir aday çıkarması halinde şansının olacağı kulaktan kulağa dolaşıyordu.
Yani Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi... Akıllı olmak vakıayı görüp ona göre tedbir almaktan geçiyordu: yoksa bile bile lades demekten değil!
Sayın Günaydın’ın şansı iki sebepten dolayı yüksekti. İlki Türkiye genelinde, Ak Parti karşısında oluşturulmaya çalışılan ittifaktı. Isparta’da MHP güçlüydü ve CHP’li seçmenin oyunu Günaydın’a vereceği anlaşılıyordu. (Yeri gelmişken Fehmi Koru bir yazısında bu ittifakı hayırlı görüyor ve Türkiye iki partili siyasi hayata doğru gidiyor diyor. Yani MHP ve CHP ileride ihtimal ki tek çatı altında toplanabilir.)
İkinci sebep Sayın Günaydın’ın propaganda çalışmasındaki şu sloganında gizli: Zulmetmedik!
Ne enteresan değil mi? Yaptıklarından ziyade yapmadığı ile ön plana çıkan bir seçim çalışması! Sadece “yapmadık” diyor neyi: zulmü.
Bence başarılı bir kampanyaydı. Bir önceki Balaban dönemine vurgu yapan tanıtımdı. Belki Sayın Balaban için, hakkına tecavüz eden durum söz konusuydu, ama ne fark ederdi ki; önemli olan insanların algıladıkları “gerçek” değil miydi? “Gerçek” ise günümüzde hep “hakikat”in yerine ikame edilir.
Ak Parti’nin, isabetsiz aday belirlemede ısrarcı olduğu Isparta’da genel bir kanı. Sayın Balaban’ı aday olarak getirenler bu seçimde de Sayın Uzaktaş’ı genel merkeze empoze ettiler.
Şunu kabul ediyorum: Hırs olmadan siyaset yapılmaz. Yapılmaz çünkü siyasetin yakıtı hırstır. Nasıl bir araba yakıtsız yürümezse, hırsı olmayan insanlarda siyasi yaşamlarını devam ettiremezler.
Tamam, siyasetin doğasında hırs var; lakin her yerde olduğu gibi burada da dozaj çok önemli. En basiti, besin insanın doğası gereğidir; fakat gereğinden az veya fazla alınan gıda, faydadan ziyade zarar verip bünyede hastalığa davetiye çıkaracaktır.
İşte hırsta böyledir. Eğer dozajı iyi ayarlanamazsa evvela sahibini insanların gözünde saygın olmaktan çıkaracak sonrada bulunduğu siyasi örgütte çürümelere sebebiyet verecektir.
Hedeflenen amaç nedir? Hâkim olmak, elinde tutabilmek, siyasi hayatında rakibin olabilecek kimseleri, işin başında alaşağı etmek. Göreve gelecek veya seçilecek kimselerin senden daha güçlü olmaması için son derece müteyakkız olmak.
Gerektiğinde her türlü yalan, iftira ve çirkefliği göstererek siyasi geleceğini garanti altına alabilmek. Her türlü fitne kazanını bu uğurda kaynatmaktan asla geri kalmamak;
Olurda kenarda kalacak olursan, sadakat pozuna bürünerek fırsatını kollamak... Ama asıl sadakatin liyakatten geçtiğini hiç aklına getirmemek. Yeteneğinin olmadığı yer ve alanlarda kendini ortaya çıkarmaktan hiç edep etmemek.
Sırf şahsi hırsının tatmini için anlamsız gerilimler çıkarıp kendini ön plana çıkarmak. Beraber yürüdüğün insanlara en umulmadık alanda en mahir şekilde çelme takmak. Hem de hiç utanmadan sıkılmadan, bir bardak su içermişçesine rahatlıkla yalan söyleyebilmek. Mesela bir Merkez ilçe başkanın için “o benim için canını bile verebilir” diyerek onu adeta bowling topu mesabesinde görebilmek. “Gerekirse bu insanları kullanalım” diyebilecek kadar Allah’ın yarattığı kulları hırsının bir metaı haline getirmekten içtinap etmemek.
Fakat bütün bunları yaparken, ne partini, ne yaşadığın kenti ve nede ülkeni bir an bile olsun hatırına getirmemek... Bir dava sahibi olmak mı? ‘Oda ne demekmiş? “Bulduğum davanın sırtına binerek gemimi yüzdürmeme bakarım” demek.
Bütün bunlar içinde ‘teşkilatı kontrolün altında tutmak’ gibi bir zorunlulukla hareket etmek. Ellerinin çapını beyninin çapından çok daha fazla geliştirip büyütmek!
Genel Başkanının en zor günlerinde dahi yapacağını yapmaktan geri kalmamak!..Susmanın erdemini bilmediğin kadar konuşmanın sanatından da bihaber olmak!
O minicik, ama minicik çıkarlarından başka hiçbir şeyi düşünmemek. Başbakan hakkında küresel linç kampanyası başlatılmışken, diğer partiler bu gayri-milli kampanyanın ücretsiz hizmetkârları olmuşken; evet, bütün vaziyet bu şekilde iken seçilmesi imkânsız olan bir ismin aday olması hakkında ısrar etmek!
Kardeşim aday adayları içerisinde seçilebilecek kişiler varken, seçilemeyecek, halkın istemediği isimler üzerinde bu ısrar niye?
Meclis listesine girmiyorum bile. Davaya gönül vermiş gencecik pırıl pırıl isimler varken; istikrarsız, kavgacı, yeri belli olmayan insanları milletin gözüne sokmak; “yandaşım ile yandaşımın yandaşı da bendendir” ilkesi ile hareket etmekten başka ne ile izah edilebilir ki?
Müsebbipler takkelerini önüne koyup düşünmeli. “Biz ne yaptık?” diye... Sermayesi soyadı olanlar, ilçesinde dahi kifayetsiz olduğunu görerek kendilerine çeki düzen vermeli. Zira kimilerinin ömrünü vakfettiği bu kutlu dava birilerinin kumar masasında öne sürebilecekleri bir meta değildir.
Vesselam!...