Kemal Tahir Batıcılığa kökten karşıdır. Hatta o “Batılaşma” der. Hassasiyeti, tarihi yorumlarken dayandığı ‘Doğu-Batı çatışması’ tezinin tabii bir tezahürüdür. Zira ona göre Batılaşmak bu çatışmada saf değiştirmektir. Doğu’nun savunuculuğundan ayrılıp soyguncu Batı tarafında yer almaktır.
Bu koskoca bir tarihin inkârıdır. Bu inkâr ise ancak “sömürgeleşme çizgisi üstünde debelenme” halinde yaşanabilecek bir haletiruhiyedir, onun için.
“Bir toplum, tarihini, ancak, sömürgeleşme çizgisi üstünde debelenirken kendisini sömürgeleştirecek dış düşmanların baskısıyla inkâr edebilir... Osmanlı tarihini inkâr etmenin bir batılı oyunu olduğu bugün artık iyice anlaşılmıştır. Biz bu oyuna, ancak gerçekten büyük tarihi olan, toplumlarda görülebilecek bir alık mirasyedi umursamazlığıyla bu kadar kolay düştük... Batılaşma gidişinde, bize inandırılmak için istenen yeteneksizlik, aşılanmak istenen aşşalık duygusu, ancak tarihimizi inkâra kandırıldığımız takdirde, yabancı çıkarların işine yarar hale getirilebilirdi” (Notlar Batılaşma. 1992. Sh:134)
Merhum Tahir “alık mirasyedi” olarak nitelediği batılaşma taraftarlarını kitabının başka bir yerinde “devşirmeler” olarak da niteleyecektir. “Bizden yetiştirdikleri devşirmelerle devleti ele geçirecekler”( Sh:107)Yeri gelmişken Kemal Tahir devlete çok önem verir. Batı, devleti ele geçirmeyi istemektedir. Zira üstada göre
“merkezi devlet var oldukça Batı biçimi Kapitalist-Burjuva sömürü sistemi keyfince işlemeyecekti.”(Sh:106) Batı’da mülkiyet kutsaldır; Doğu’da ise Devlet.(H.Bayram Kaçmazoğlu. Doğu-Batı Çatışması. Sf:12) Ancak bir şartla Adil bir Devlet. O Batı toplumlarının aksine Doğu’da Devletin bir sınıfa dayanmadığını söyler. Bu nedenle devlet bütün toplumun menfaatlerini gözetir. Fakat Devlet sadece üretim ilişkilerinde etkin değildir. Doğu-Batı çekişmesinde, Devlete büyük bir misyon düşer. Batı’ya karşı Doğu’yu korumak.(M.Güven Avcı. Kemal Tahir 100 yaşında. Sh:286) O bu nedenle Osmanlı’nın yıkılmasına çok içerlemektedir.
Batı uygarlığının bizim çıkmazımız olduğunu vurgular. Zira Batılaşmamız devletin kurtarılması için sapılan çıkmaz bir sokaktır. Nitekim bu yol devleti kurtarmak bir yana, batmayı hızlandırmış sonunda da batırmıştır(Sf: 210) En önemlisi Osmanlılıkta başlayan, Cumhuriyetle devam eden batılaşma hareketleri kesinlikle antiemperyalist olamayacağını belirttikten sonra ezber bozan cümlelerini aynen şöyle sıralar:
“Bizde uygulanan ve bugünde bazı aydın ve idareci çevrelerce uygulanmak istenen batılaşma, bilinsin bilinmesin apaçık bir emperyalizm ajanlığıdır” (Sf:212)
Kemal Tahir’e göre Osmanlı Doğu tarihinin en müspet birikimini temsil eden büyük bir aşamadır(Sf:219) Bu nedenle inkâr furyasının beyhudeliğini izah etmek bakımında düşüncelerini şöylece ifade eder:
“
Ne kadar inkâr etmeye yeltenirsek yeltenelim, eğer biz bu memleketin yakın istilacıları ya da onların torunları değilsek, yüzde yüz Osmanlı idik, Osmanlıyız, daha uzun yıllar, hatta belki asırlarca da Osmanlı kalacağız.” (Sf:135)
Bu noktada bir hususa değinmeden geçmenin yerinde olmayacağı kanaatindeyim. Her ne kadar merhum Tahir, Osmanlı hakkında hakşinas davransa da, tarihimizin Marksist kalıplarla anlaşılamayacağını düşünse de, kendisi son kertede sosyalist görüşe sahip bir düşünürdür. Bu nedenle Osmanlıyı ele alırken alt yapı ve üretim ilişkileri üzerinden hareket etmiştir. Bu da Osmanlı üstyapı kurumlarının önemsiz ve üretim ilişkilerinin neticesi olduğu intibasını uyandırmaktadır. Bu bağlamda o din gibi bir kurumu fazla dikkate almaz.(Kenan Çağan. Kemal Tahir 100 yaşında sh:398) Ancak bu onun Osmanlı’yı en doğru anlamak amaçlı çabasını takdir etmemize bir engel olmasa gerektir.
Ayrıca kendisi Osmanlı’nın ne olduğundan ziyade ne olmadığını tespit etmek suretiyle idrakimizin önünü açmıştır.
Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı romanının filme çekilmesi gündeme gelir. TRT Halit Refiğ’e teklif götürür. Yıl 1978’dir, yani Ecevit iktidarı baştadır. Proje bütün kurumlardan onay alır. Usulen TRT denetiminden de geçmesi gerekmektedir. Denetim müdür yardımcısı sol görüşlü Hadi Şenol, ummadık bir sorun çıkarır. Senaryoyu sakıncalı görür. Eşzamanlı olarak Cumhuriyet gazetesi filmin çekilmemesi için bir kampanya başlatır. İlhan Selçuk, Hasan Pulur, Şükran Karakul bu kampanyanın en önde vuruşanlarıdır. Yetmez karşısına DİSK çıkar; film ekibi arasında örgütlenir ve sorunlar çıkarır. Nihayet 12 Eylül askeri yönetimi gelir ve filmin çekilen bölümlerinin yakılmasına karar verilir. Yakılma fetvasını veren heyetin içerisinde Turgut Özakman’ın da imzası bulunmaktadır.(Onur Güneş Ayas. Kemal Tahir 100 yaşında Sf: 138-141)
Film başlıca iki yönden sakıncalı bulunmuştur. Yani sistemin sinir uçlarına iki yönden uyarı gitmiştir. Bunlardan ilkini tespit etmek zor değil: Kemal Tahir’in Osmanlı özlemi içerisinde olması!
Ya diğeri? Diğeri de Atatürk aleyhtarı olması.
Sahi, Kemal Tahir Mustafa Kemal hakkında ne düşünmektedir?