Ne Kemalizm’in tasavvurundaki iğdiş edilmiş İslam ve ne de Geleneğin tamamına reddiye düzen köksüz bir İslam.
Zira ikisi de yeni yetme ve ikisi de modernizme açılan tavizkar bir kapı.
Şurasını biliyorum ki herhangi bir şeyin hakikati kendi geleneği içerisinde keşfedilir. Gadamer’in ifade etmeye çalıştığı üzere, gelenekler bir “öz”ü zaman içerisinde ileri doğru iterek bizlere kadar getirirler. Bu, asla geleneğin olduğu gibi kabulü yahut hiçbir kontrole tabi tutmadan yahut ayıklamadan alınması anlamına değildir. Eleştirilmeyeceği anlamına hiç değildir. “anlamak” denilen olgunun ancak bir gelenek içerisinde mümkün olacağı anlamınadır. Şayet geleneğin kapsamı dışına çıkarsanız anlamak istediğinizin özünden ister istemez kopacağınız manasınadır.
Bunun en güzel örneği günümüzde karşılaştığımız
‘abdestli kapitalizm’ ile
‘abdestli sosyalizm’ olsa gerektir. İslam’ı anlamanın merkezine mülkiyetin dağıtımını yahut ferdi hürriyetin şu yahut bu şekilde kullanımını koyanlar, son derece modern sorunlardan yahut kafalardan hareketle anlamaya çalışmışlar demektir ki bununla da, çağımızın sorunlarını çözen değil, taraf olan bir İslam’a ulaşılacağı aşikârdır.
Hâlbuki İslam’ın getirdiği öz Allah’a kulluk etmekle mükellef olduğumuz hakikatidir
Bu kulluğu nasıl yerine getireceğimiz de yine Allah tarafından belirlenmiştir.
Bunu teoriden pratiğe en iyi yansıtan, dolayısıyla İslam’ı en iyi anlayan ve yaşayan Önder de Peygamberdir.
Ümmet tarihi yürüyüşünde bu konularda gerekli müesseseleri kurmuş, zamanına göre fıkhını/hukukunu oluşturmuş, böylece “ öz”ü/”hak”kı kendi hayatlarında/zamanlarında yaşanır kılmak suretiyle“hakikati” görülür hale getirmişlerdir. Bize düşende aynı yolda kendi hukukumuzu oluşturmak, geleneğin müesseselerini ihya etmek, “Hak”kın zamanımızdaki hayata yansımasını, “hakikat”ini oluşturmaktır.
Oluşturmazsak ne olur? Birileri kalkar IŞİD adı altında karikatür bir halifelik kurar. Böylece Batı bizim anlam dünyamızın müesseselerini hem bizim nezdimizde hem de insanlığın nezdinde bir kez daha mahkûm ederken, ümmetin bağrına sanki azmış gibi yeni yeni sorunlar açar.
Aslında geleneğin boğuştuğu ve zamanında hükmünü vermiş olduğu kaba ve softa bir anlayış olan Hariciliğin günümüzdeki yeni sürümüdür IŞİD.
Hariciler: secde etmekten alınlarında iz oluşan fakat Ali Yahut Muaviye taraftarı diye hamile kadınları bile kesmekten kaçınmayan ruhsuz, makine/robot kılıklı insanların oluşturduğu bir güruh. Doğruyu ve yanlışı kodla sonra sal insanların içine. Tabii ellerine keskin bir kılıç vererek.
Kitap ve sünnet derler ama bu iki kaynağın nasıl anlaşılacağı hususunda gelenekten ayrılırlar.
Zahiri anlamı ile anlayıp çok katı ve sığ bir şekilde yorumlarlar. Daha da kötüsü kendileri gibi anlamayanları tekfir eder ve kendilerinde öldürme hakkını görürler.
Fakat IŞİD ve benzeri örgütleri bu kadarla izah edersek son derece eksik ve kifayetsiz bir noktada bırakmış oluruz. İtikadi ve fikri temellerinden önce bu örgütler
“insan kaynağına nasıl ulaşıyorlar?” diye soracak olursak karşımıza İslam coğrafyasında bir asırdır süren talan ve yağma faaliyetleri gelir.
Bosna, Afganistan, Irak, Çeçenistan ve Filistin gibi yerlerde Batı sorti yaptı, bomba attı, işkence yaptı, halkları aşağıladı, çocukları yetim bıraktı, evleri mabetleri kültürel varlıkları yağmaladı, kaynaklarını sömürdü.
Kısacası uzun bir süre zulüm ekti, şimdi kin devşiriyor.
Devşiriyor da bu kin kendisini nerede boşaltıyor? En gaddar bir şekilde sivil halk üzerinde. Böylece Aziz İslam dünyaya kötü olarak gösteriliyor.
Peki, bu sivil halkın kahir ekseriyeti hangi dine mensup? İslam’a...
Ne garip değil mi? Batı zulmediyor, oluşan kin “İslam” adına müşahhas hale geliyor. Fakat yine öldürülenler Müslümanlar oluyor.
Mesela bu örgütler, ne hikmetse İsrail’e karşı en ufak bir muhalefet göstermiyor da, Suriye’de, zalim yönetimden ele geçirdiği yerlerde zuhur edip, Özgür Suriye Ordusu ile savaşıyor.
Irak’ta Türkiye elçiliğini basıyor, Türk şoförlerini rehin alıyor.
Dertlerimiz yetmezmiş gibi Ümmet’in başına anlamsız bir mezhep savaşını açmak için var gücüyle uğraşıyor.
Sahi bu IŞİD ve benzeri kafa kesici örgütler dünya üzerinde ne yapmak istiyor?