Biri modern bir kavram, diğeri geleneğe dair. Biri insanı değiştirmeye çalışırken, diğeri dünyayı değiştirme iddiasında. Bu bakımdan propaganda da insanın hiçbir önemi yok. Sadece bir yapı taşı; muktedirlerin oluşturmaya çalıştıkları dünyada kullanılacak tuğla.
Ama tebliğ öyle mi? Tebliğ evvela “insan” kavramını karanlık, içi boş, ne olduğu meçhul, içeriğini isteyenin istediği gibi doldurabileceği bir mefhum olarak kabul etmez. Tebliğci açısından “insan” özü itibariyle ne olduğu belli olan bir varlıktır. O Allah’ın halifesi ve mevcudat içerisinde eşref-i mahlûkat olan bir yaratılmıştır.
Tebliğde asıl olan insanın özüne dönmesini sağlamakken, propaganda da insanın zihnini allak bullak etmek esastır. Amaç insanın düşünmesi değil, apışıp kalmasıdır. Mitinglerde kullanılan o dev posterler bunun için vardır. Peki, tebliğdeki özüne dönmekten kasıt ne?
Allah’ı unuttuğu için kendisini unutan insana(Haşr,59) kendisini hatırlatmak.
Yani özünü hatırlatmak!
Propagandada ise amaç: tanıtılmak istenen baş edilemez bir gücün, yani devletin, örgütün yahut bir partinin karşısında boyun bükülmesini telkin etmektir. Kısacası propaganda insana kendisini hatırlatmaz, aksine unutturur; korkutarak sindirmek suretiyle köleleşmesini amaçlar.
Bu nedenle tebliğin fıkhı(hukuku) vardır, diğerinin ise pervasızlığı... Baş kesmek yahut patlatılan bombayı seyrettirmek suretiyle insanları şeyleştirmenin pervasızlığı...
İnşallah bu konuya tekrar döneriz. Şimdi gelelim bu girişi yazmamızdaki kastımıza.
Geçenlerde bir dostumun dükkânın da Müftü Yardımcımız
Süleyman Gökmen kardeşimle karşılaştım. Kendisi ile öteden beriden konuşurken söz döndü dolaştı Kutlu Doğum Haftası düzenlemelerine geldi. Gelmesiyle birlikte hocamın gözleri ışıl ışıl parladı, başladı anlatmaya.
Meğer Isparta da bilmediğim ne hummalı bir faaliyet varmış. Üç yıllık bir çalışma neticesinde Abdal diye tanımlanan kimi zamanda Roman denilen vatandaşlarımıza yönelik tebliğ çalışması başlatılmış. Hatta gazinolarda çalışan bu kardeşlerimiz çalıştıkları içkili yerlerden ayrılarak bir tasavvuf müziği gurubu dahi kurmuşlar. Dostum ‘bu cumartesi günü Fatih Kur’an kursunda hem yemek hem de ilahi konseri var’ diyerek beni davet etti.
Cumartesiyi adeta iple çektim. Tam saatinde Fatih Kur’an Kursundaydım. Süleyman Hocam beni karşıladı. Baktım karşıdan eski dostum
Kemal Çelik gülümseyerek bana doğru geliyor. Süleyman Hocam bizi tanıştırmak istedi. Biz tanışıyoruz dedim. Tanışıyordum ama uzun yıllar görüşememiştim. Önce onunda benim gibi davetli olduğunu sandım.
Fakat yanılmışım.
Kemal Çelik, Süleyman Gökmen ile birlikte bu son derece hayırlı işin temelindeki isimmiş.
Hani tartışılır ya ‘fail mi suçlu yoksa toplum mu?’ diye. Toplum olarak kucak açmadıktan sonra, imkân tanımadıktan sonra, kısacası başka çıkar yol bırakmadıktan sonra suç işleyen kişileri birde tecrit edersek ki ediyoruz, o zaman her birimiz o suç işleyenler kadar mesul değil miyiz? İşte vicdanlarımızda muhasebesini yapmamız gereken çetin bir soru.
İş sadece ceza kanununu konuşturmakla hallolmuyor.
Yemekler yenirken kardeşlerimizin icra ettiği ilahiler dinlemeye değerdi doğrusu. Hele bir “burası yemendir” türküsünü söylediler ki etkilenmemek mümkün değildi. Programa teşrif eden İl Müftümüz Sayın
Galip Akın Bey önce sanatkâr kardeşlerimizin elini tek tek sıkarak onları tebrik ettikten sonra kalabalığın arasına karıştı.
Kalabalık dediysek Abdal kardeşlerimizle birlikte. Tek çeşit değil fakat tek yürek.
Bir ara dostlarım
Kemal Çelik ve
Süleyman Gökmen’i bir kenara çekerek bu muhteşem olayın hikâyesini anlatmalarını istedim. Hiç de kolay olmamış. Evvela Karakavak Camii derneğini 2011 yılında arkadaşları ile birlikte kurmuş Kemal Bey. Dernek mutat cami işleriyle uğraşırken akıllarına
‘biz bu vatandaşlarımızla aynı mahalleyi paylaşıyoruz, neden onlarla barışık değiliz’ diye bir fikir doğmuş. Başlamışlar Vatan Mahallesinde Abdal vatandaşlarımızla ilişki kurmaya. 2013 yılında yaz Kur’an kursuna ancak 25 çocuk kaydedebilmişler. Kurs kapanınca anneleri gelmiş bu sefer ‘bize de kurs açın’ diye. Bayanlar müthiş bir ilerleme kaydetmiş ve 70 kişi Kur’an’a geçmiş. Sonra hanımlar ‘kocalarımız kahvelerde vakit öldürüyor onlara da açın’ diye teklif getirince Müftülük akşam kursu açmış. Kur’an öğrenmenin yanında haftanın belli günleri sohbetlerde ediliyormuş.
Zafer Mahallesindeki Abdal Vatandaşlarımız bu olayı duyunca onlarda talepte bulunmuşlar.
Kemal Bey ve Süleyman Bey tekrar kolları sıvamışlar... Allah onlardan ve emeği geçen herkesten razı olsun... Zafer Mahallesinde şimdiden 35 kişi Kur’an’a geçmiş bile. Orada da çocuklar için yaz Kur’an kursu, kadınlar için gündüz, erkekler için gece kursları müftülük tarafından açılmış.
Dostlarımız bunlarla iktifa etmeyip bu kardeşlerimizin istihdamı içinde gayret göstermeye başlamış. Nihayetinde İpek halı dokumacılığında karar kılınmış. Isparta
Emniyet Müdürlüğü bu işte proje ortağı olurken Sanayi Odası Başkanı
Şükrü Başdeğirmen’de ücretsiz tezgah ve ip tedarik ederek sponsorluk görevini üstlenmiş
İşte bütün mesele burada... Bizleri bir araya getirecek formülün Kur’an ahlakı olduğunu bilmek bir de devlet ve toplumca el ele yürüyebilmekte.
Ayrı havalardan çalmanın zararını, çok ama çok çektik.
Ben son olarak bu iki dostumun telefonlarını da vermek isterim. Hem model olarak fikir alabilmek ve hem de faaliyetlerine katkıda bulunabilmek için. Kemal Çelik: 0 533 341 57 87. Süleyman Gökmen: 0 531 592 26 19
Unutmadan, içkisiz düğün yapmak isteyenlerin bilgisine sunulur. Koromuz çağrılan düğünlere gitmeye hazırmış... İnanın pişman olmazsınız.