20.YY. ideolojilerin kesin hâkimiyetine sahne oldu. Hepside daha mutlu bir gelecek için dünyayı yeniden kurmayı amaçlıyordu. Bu uğurda ölen, öldürülen insanların halini düşünmek kimsenin hatırına dahi gelmiyordu. Sonunda cennete ulaşılacaktı ya!
Yönetmen
Daniel Espinosa tarafından çekilen
44. Çocuk filmi bu bağlamda çok güzel bir yapıt. Filmin başrol kahramanı Leo yaşanan savaşların malulü. Aklın ve bilimin önderliğinde, insanların birbirini kıyasıya boğazladığı dünya savaşlarının kurbanı desek daha doğru olur. Yetim kalmış, büyüyünce Stalin döneminde rütbeli bir asker olmuştur. Hatta Hitler güçlerine karşı sürdürülen savaşta başarılar dahi gösterir.
Hitler’in Almanya’sı ve Stalin’in SSCB, kıyasıya bir boğuşmaya girişirler. Savaşın altında yatan metafizik kimin cennetinin daha sahici olduğu konusudur. Dünya ölçeğinde çarpışan güçlerin istisnasız hepside bilimin ve teknolojinin kendilerine sağladığı imkânlardan yararlanırlar, hem de sonuna kadar.
Savaş biter, sıra yeryüzünde kurulan cennette sefa sürmektedir. Lakin ne gezer! Stalin’in ülkesinde birçok insan “hain” damgası ile öldürülür. Öldürülmeden önce elinden diğer hainlerin listesinin alınması da ihmal edilmez.
Hainler temizlenmedir ki kurulan cennete bir suikast olmuş olmasın... Hain suçlamasında iş Leo’nun karısına kadar uzanır. Deliler gibi sevdiği karısının hakkındaki soruşturma görevi Leo’ya verilir... Tabii bu Parti Yöneticileri nezdinde Leo için hiç iyi bir sınav olmayacaktır.
Bu esnada ülkede sıra dışı olaylar yaşanmaktadır. Bazı küçük çocukların cesetleri bulunur. Sırtlarında ancak bir cerrahın yapabileceği kesikler bulunması hatta alınan iç organlar olmasına rağmen rejim olayı örtbas etmek ister. Lakin işleri Leo karıştırmaktadır, çocukların cinayete kurban gittiğini düşünmektedir. Onun bu düşüncesine karşı bir üstü insanın kanını donduran şöyle bir cümle ile tepkisini gösterir:
“Cennette cinayet işlenmez!” İşte böyle! Madem ki Bilimsel Sosyalizm kanalıyla bir yeryüzü cenneti ihdas edilmiştir; bu cennette nasıl olurda böyle seri çocuk cinayetleri işenebilir?
Yaşananlar olsa olsa bir kazadır. Nitekim ölümler tren yolunda yaşanmaktadır. Boğularak ölüm olayları da aynı şekilde “kaza” ile açıklanır. Fakat boğulmak için elzem olan su kilometrelerce ötedeki akarsudur.Ama olsun, rejim “kaza” diyorsa inanacaksın arkadaş! Sen ideolojilerin ulu önderlerinden daha mı iyi bileceksin.
Anlaşılan o ki İdeoloji Cenneti cinayeti kaldıramasa bile kazayı kaldırabiliyormuş... E o kadar kusur Kadı kızında bile olur.
Fakat bu izahlar Leo’yu tatmin etmez. Karısı ile birlikte esrarı çözmek için uğraşır. Nihayetinde cinayetleri işleyen katile ulaşır.
Katil, Leo ile birlikte aynı yetimhanede büyümüştür; Leo asker olurken o cerrah olur. Cerrah Leo’ya şöyle der:
“İkimiz de katil değil miyiz?”
Cennet kurulmak istenirken iki çocuk katil olarak yetiştirilmiştir.Leo biraz daha vicdanını koruyabildiği için insanlığını büsbütün yitirmez. Diğeri ise kendisini tutamamaktadır. Ruhunun tatmin olması için gerekeni yapmaya devam eder.
Filmde cennete dair enstantanelerde gösterilir. İnsanların ortak özelliği yüzlerinden okunan mutsuzluğu ve gözlerinden dökülen korkudur. Bir diyalogda Leo aynen şöyle bir cümle kurar:
“Biz zaten hepimiz ölüler değil miyiz?” Yürüyen, emir alan ve düşünmeden aldığı emri yerine getiren, insani duygularını kaybetmiş ölüler;aklını önder edinmiş, bilime iman etmiş ve teknolojiye tapan robotlar; yeryüzü cennetinin kurbanları.
Rejim bakar ki gelişmeler kaza ile izah edilemiyor, katil için başka bir yakıştırma da bulunur:
Hitler’in içimize soktuğu ajan. Amaç işletilecek cinayetlerle cennetimizin imajını bozmak... Ya öldürülen 44 çocuk? Onların ideolojilerinin prestiji yanında ne ehemmiyeti olabilir ki.
Evet, insanlık ideolojilerden çok çekti. Akıl ve Bilim insanlığa cennet değil iki koca cihan savaşı verdi. Kimileri belki cennetini kurdu ama geniş kitlelerin cehennemi bahasına. Kızılderililerin soyu tükendi, kara renkli insan köle edildi, Afrika’nın bütün zenginlikleri sömürüldü, halen daha sömürülüyor.
Bütün Doğu ve İslam Coğrafyası tam anlamıyla talan alanına dönüştürüldü. Bir gün dahi huzur için fırsat tanınmadı.
Faşizm, Nasyonal Sosyalizm, Komünizm, Liberalizm, Kemalizm, Baasçılık ve diğerleri... Hepside akılcı, bilimsel ve laik birer ideoloji ama bir o kadar da kutsal; yeryüzüne cennet kurma davasında.
Fakat bunların türevi olan bir başka uğursuz tehlike kapımızda! John Gray El-Kaide için aynen şöyle söylüyor:
“Hiçbir klişe, El Kaide’yi ortaçağa bir geri dönüş olarak nitelendiren klişe kadar zihni uyuşturucu değildir” (El-Kaide. Modern Olmanın Anlamı. Sf:2)
Neden mi? Kullanılan teknoloji, ruhsuzluk ve yeni dünya yaratma gayreti. Yaratılacak dünya için ölen, öldürülen masum insanların kanının hiç hesaba katılmaması... Kısacası yaman bir fıkıhsızlık...
Müslümanlar bu konuda son derece müteyakkız ve tepkili olmalı. Şayet El-kaide ve İŞID gibi örgütler baskın gelirse söylenecek sözümüz kalmayacak ruhsuz modern dünyaya.
Hem cennet bu dünya da değil ki, öbür dünyada...