Ziya Gökalp tarafından sosyolojisinin temeli yapılan bu ayrımın ne olduğundan ziyade, hangi ihtiyaca binaen işlendiğine ehemmiyet verilmesi, sanırım daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Evet, bu ayrım neye yaramış ve ne sebeple tedavüle sokulmuştur?
Cevabını peşin verelim
: Dünya içindeki yerimizi yeniden belirlemek için. Türklerin varlık gösterdiği dünya siyasetinde cephe değiştirebilmek için. Batıcılaşmaya izahat getirebilmek için.
Aslında tartışmanın ilk kaynağı Batı. İngiliz ve Fransızlar tarih-dışı toplumlar karşısında
“uygarlık” ile kendi farklılıklarını belirtirlerken Almanlar
“kültür” kavramı ile Batı içerisinde kendi konumlarını belirleyerek Batı içerisinde yer edinmeyi amaçlamışlardır.
Yani kültür-uygarlık farkı bizdeki gibi cephe değiştirmek için, bir meşrulaştırma aracı olarak ne düşünülmüş ve ne de kullanılmıştır.
Bizde ki Batıcılaşma, yani cephe değiştirme, Osmanlı dönemi ile Cumhuriyet döneminde önemli bir farklılık içermektedir. Osmanlı Batıcılaşırken, batı-içi çatışmalarda taraf olmuştur. Yani bir batılı güce karşı diğer bir batılı güce siyasi ve askeri destek vermekle iktifa etmiştir. Bunu yaparken elbette Doğu’nun koruyucu gücü olma özelliğine halel getirmiştir. Fakat hiçbir zaman halkı Batıcılaştırma/medenileştirme gibi bir misyonu üstlenmemiştir. Tek amacı devleti kurtarabilmektir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte devlete hâkim siyasi kadro halkı da Batıcılaştırma misyonunu üzerine vazife edinmiştir. Toplumu geleneksel dünya görüşünde koparıp, devletin Batı siyasetiyle uyumlu hale getirmeyi amaçlamıştır (Ertan Eğribel. Türkiye’nin Toplumsal Yapısı Çalışmalarına giriş. Türk Sosyologları ve Esreler I içinde Sf:337).Bu bağlamda “Türkçülük” servis edilen ideolojinin/Kemalizm’in, amacı olan Batıcılaşmanın batırıldığı sos mesabesindedir.
Bu bakımdan Ziya Gökalp’ın eserlerini ele alırken, yazıldığı döneme, Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönemlere göre incelemekte yarar vardır. Çünkü Gökalp’ın görüşlerinde ve eserlerinde bu dönemlere göre farklılıklar arz edecektir.
Cumhuriyet öncesi dönemine bakarsak: “devleti kurtarmak” kaygısı ile başlayan Batıcılaşma/ Batı-içi çekişmelerde taraf olma siyaseti, bırakalım devleti kurtarmayı, aksine süregelen toprak kayıplarını ve yaşanan yenilgileri ziyadeleştirmiştir. Trablusgarp ve Balkan savaşları yanında Batı tarafından satın alınan bazı Arapların ve kışkırtılan Müslüman Arnavutların isyanları, Osmanlı aydınları üzerinde oldukça bunaltıcı bir etki yapmıştır. Batı’nın Osmanlı’yı parçalayıp yok etmek isteği ve Anadolu’ya sıkıştırmak istediği her tavrından açıkça okunmaya başlanmıştır. İşte böyle bir ortamda ülkesinin gidişatından rahatsız olan bazı aydınlar gibi Ziya Gökalp’ta çareyi milliyetçilikte bulur.(H. Bayram Kaçmazoğlu. Türk Sosyolojisinde Temalar1.Sf: 44)
Bu dönemde Gökalp
“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” ismini verdiği eseriyle temayüz eder. İsminden de kolayca anlaşılacağı üzere Gökalp bu üç mefhum arasında bir çatışma aramaz. Bilakis üçünü cem etmeye çalışır. Bu esnada Milliyetçilik ideolojisi “imparatorluk” anlayışından da tamamen vaz geçmiş değildir. Fakat “çok milletli” imparatorluk devrinin kapandığı zehabını taşımaktadır. Bu nedenle tek dil ve tek din üzerinde oturmuş bir Türk İmparatorluğunun fikriyatını geliştirecektir. “Turan” bu imparatorluğun adı, bir diğer ifadesi ile kızıl elmasıdır.(H.Bayram Kaçmazoğlu Sf:46)
Anlaşılacağı üzere sosyologumuz henüz daha ulusalcı devlet anlayışına evirilmemiştir. İmparatorluk ateşi halen daha içinde yanmaktadır. Lakin İslam ve Türklük ile uyumlu hale getirilmeye çalışan Batı, bu yapılanmadan da mutlu olmayacağı, aşikârdır. Çünkü Batı için önemli olan Doğu’nun korumasız, sömürüye hazır parça parça olmasıdır.
Osmanlı dönemi milliyetçilik anlayışında “Batı” üç faktörden sadece birisidir. Batı görmezden gelinmemekte, cephe değişikliği elde var bir olarak peşinen hesaba katılmaktadır. Lakin Batı ve uygarlığı bu dönemde eleştirel bir gözle ele alınacaktır. Doğulu halkları birbirine bağlayan ‘İslam’ denkleme dâhil edilmektedir. Batı uygarlığı denirken kastedilen akıl ve bilim ile sınırlı tutulmaya çalışılmaktadır.(H. Bayram Kaçmazoğlu. Sf:47)
Görüleceği üzere Osmanlı döneminde Ziya Gökalp düşünce sisteminde Kültür-Uygarlık ayrımına pek yer yoktur. Her ne kadar zihinsel yapısında bu ayrım 1913 yıllarına kadar sarksa da henüz fonksiyonelliği keşfedilebilmiş değildir. Keşfedilebilmesi için Cumhuriyet dönemi Batıcılaşmasının hayata geçirilmesini beklemek gerekecektir.