Doğunca başlayan,  ölünce nihayetlenen bir perdeyse oyun,  iyi oynayana perde kapanmadan gösterişli bir ödül de gereklidir. Rousseau şehri tiyatroya benzeterek, sahnede tek bir oyun oynanır,  o da itibar peşinde koşma oyunu" der. "İyi"yi en kusursuz, en mükemmel oynar,  kurnazlığı liyakat belleyenler... Sudaki görüntüsüne hayran kalan Narcissus gibi "siz de alkışlayın bu şaheseri" dediği, hırslarla köpük köpük olmuş zavallı beni ve fani,  böceklenmek üzere bekleyen bedenidir.

Şeytanla akıl oyunlarına girişip daha hızlı ve telaşlı haliyle, göğe merdiven dayayıp en iyi yürekli, dokunaklı,  merhametkeş selfileri,  kin doluyken bile sevgi pıtırcığı gülümseme becerisine sahiptirler. Kandırabildiği vasat akılları çok severken kandıramadıkları için hergün kafası zonklayana kadar çareler düşünür. 

Adem yaratılınca şeytanın paniğe kapılıp "O,  topraktan bense ateştenim, daha üstünüm" restleşmesi ve kıyamete kadar süren hesabı gibi...  Küçük tahtlara ve sivri sinek kanatlarına yapışınca melek oldum zanneden Mefistoların orağı, tırmığı gizledikleri çuvala sığmaz. Madem tanrı yok,  herşey mübah dercesine hesap da olmamalı...  Ölümü ve hesap kavramını hiç akla getirmeden işlenilen her cürmü,  altın varaklı sunumuyla Pandora'nın kutusundan şifa macunu gibi çıkartma iillüzyonları da hep mevcuttur... 

Avuçları patlayana kadar alkışlayan ahali gibi "Aaaaa bu prens, prenses çıplak" diyen çocuk yüreklisi de çoktur. Bunu sesli dile getiremeyenler,  gönlünce gülmek ve haykırmak için çarçabuk kuyu bulup eğilip çığlık atanlar da az değildir... 

Ve mazlumlar... Kaybedeceğini yalnız yürüyeceğini bilse dahi hakkı söylemekten geri durmayanlar.. Nasılsa bir kılıfını bulacaklar ve idam edecekler diyerek düşünde gördüğü Peygamberimiz'in "Gel artık,  ne yazıp çizip duruyorsun"  demesiyle savunma mektubunu yırtan İskilipli Atıf Hoca...

Mısır sürgününden sonra hastalığın pençesinde son nefesini N.Fazıl'ın ifadesiyle "öz yurdunda garip,  öz vatanında parya" olarak veren Mehmet Akif... 

"Beton çok soğuk üşüyorum" mısraları zindanda kalmayıp ecel anında da yakasına yapışan, karların içerisinde öldürücü soğuğu derinden hisseden rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu... 

Okuduğu şiirden sonra kendini bir anda demir parmaklıklar ardında bulan Cumhurbaşkanımız Erdoğan...

Kahramanların hayatı sanıldığı gibi renkli, ışıklı ve konforlu değildir. Çile, ızdırap, işkence, ölüm, onların en yakın arkadaşlarıdır... 

Güçlü görünümlü fani bir ağaç gölgesinde ebedi mutluluk hevesi,  bizi, kapitalist bir dünyada, hiyerarşik olarak daha üstte, ancak köle ruhlu, hiçbir meziyeti olmayan, alelade ölümlü bir beşerden fazlası yapmayacaktır. 

Hak için sesini yükseltmek,  masum ve mazlumlara sahip çıkmak ise riski ve bedeli olmasına rağmen Reisçe bir heybeti ve cesareti de beraberinde getirecektir. Allah için verilen her mücadele Huzur-u Mahşer'de ergeç karşılığını bulacaktır... Vesselam..