Çocukluğumun en güzel hatıralarının geçtiği en özel mekanlardan biri Isparta'nın Davraz Mahallesi'ydi. Teyzemlerin evi... İki katlı, avlusunda kardeşlerimle sırayla bindiğimiz salıncak, arka bahçesinde sarı civcivlerin olduğu harikalar diyarı olarak gördüğümüz müstakil ev. Almanya'dan izne Türkiye'ye geldiğimizde babaannemle birlikte Keçiborlu'da kalırdık. Bir gün de Isparta'ya Gülsüm teyzemlerin evine gelir misafir olurduk. Evin biraz ilerisinde eniştemin ipçi dükkanı vardı. Kuzenimle birlikte dükkana gider, renk renk dizilmiş iplerin önünde eniştem bizi karşılardı. Uzun sakalı, zayıf bedeni ve mütebessim yüzüyle "Ooooo kimler gelmiş, gazoz ısmarlayayım mı size?" derdi. "Beyaz gazoz" derdik. O bizim için bambaşka bir meşrubattı. Zira babam bize gazlı içeceği sağlıksız diye hiç içirmezken Yılmaz eniştem her gelişimizde hepimize sade gazoz ısmarlardı. O gazozun tadı başka yerde içtiğimiz gazozlarla asla bir değildi. Diğer tüm gazozlardan daha bir tatlı, daha bir lezzetliydi. Çocuk şımartmayı iyi bilirdi eniştem. Dükkandan çorap, ip yumağı gibi güzel hediyeler verir, evde teyzemin yaptığı muhteşem yemekler gibi çok leziz kahvaltılıklar alır gelir, "Emin olun, hepsini sizin için aldım, yiyeceksiniz tüm bunları." derdi.

Anneannem, eniştemin ekmek dilimlerinin üzerine üst üste koyduğu yumurta, peynir, reçel ve yağı görünce gözleri koskocaman olur, israf ettiğini düşünerek "Allah burnuna vuruverecek, demiş olayım." derdi. Ancak biz bilirdik ki o misafir var diye sofrayı bol kepçe döşemiştir. Astsubay emeklisiymiş eniştem. İbadetin yasak olduğu zamanlarda dahi namazını hiç aksatmamış, her türlü ihtarı göze alarak namazlarını kılmış ve baskı ortamından bunaldığı için erkenden emekli olmuş. Bir defasında ürkerek arabanın içinde abdest alan genç bir askere şahit olmuş. "Korkma çık arabadan, birlikte alalım abdestimizi." diyerek ona cesaret vermiş. 

Onunla konuşmak, muhabbet etmek zevkliydi. Kitap okumayı sever, ayetlerin, hadislerin çoğunu ezbere bilirdi. Her muhabbetini yine bir ayete, bir hadise bağlar, boş konuşmak yerine okuduklarını etrafındakilere de yumuşak ve etkileyici bir dille aktarmayı becerirdi. Hayatı boyunca araba almamış, kullanmamış, namaz vakitlerinde camiye şarjlı bisikletiyle gider gelir, dilinden hamd ve şükür eksik olmazdı. O da teyzem gibi kanaatkar ve sabırlıydı. Misafire bilhassa çocuklara ikram etmeyi severdi. Yoksula, yetime karşı cömertti.

En son Kurban Bayramı'nda ziyaret etmiştik oğlumla birlikte. Seksen yaşında olmasına rağmen gözüme daha bir dinç, daha bir genç gözükmüştü. "Allah ezanlarımıza, ibadetlerimize mani olacak hiçbir kirli güce fırsat vermesin." diye hayır dualarını ağzından eksik etmiyordu. Hiç beklemediğimiz bir anda, Cuma namazını kılar kılmaz camide fenalaşıp vefat etmiş. Duyduğum an şu Hadis-i Şerif dilimden dökülüverdi:

“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” 

İbadet içinde, ev ve cami arasında geçen ömrü yine en sevdiği yerde, mabette son bulmuş, sevdiklerine kavuşmak, ebedi aleme geçmek için seçtiği köprü yine bir cami olmuştu. Bize müşfik ve cömert tavırlarıyla muhteşem çocukluk anıları bahşeden teyzem ve enişteme Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun...