Kış gelince tavuklar yumurtlamaz olur. E böyle olunca da babam kümesten tuttu iki tavuğu ve kesti. "Şunları tepsiye koy, götür ve pişir" dedi bana. Baktım diğer tavuklar kesilen tavukların taşlığındaki buğdayları kapışıyorlar. Onların bu vurdumduymaz hallerine kafa salladım.
Oğlum desen dedesini suçluyor:
-Acımasız, vicdansız dede. Ne kestin tavukları?
"Oğlum, onlar bizim yememiz için yaratıldı ki zaten." diye savunuyor kendini babam.
Yılbaşında kesseydik tavukları pek çoğu için daha makul, daha medeni, daha insani nedenlerle kesip yemiş olacaktık ama neysse. Sair günde kestiğimiz için vahşet sayılabilir. Ama konumuz bu değil...
Ben hâlâ kesilen arkadaşlarına yas tutmak yerine buğday didaklayan tavuklara takıldım. "Yazıklar olsun size be!" dedim içimden. Sanki insanoğlu farklıymış gibi. Onlar tavuk nihayetinde. Görevi yumurtlamaktı, yumurtladı. Akıl, idrak, hüzün, vefa, gelecek için endişelenmek, ibret almak... Bunlar insanlarla alâkalı duygular...
Peki biz gözümüzün önünde işlenen cinayetlere, cürümlere, adaletsizliklere ne kadar tepki verebiliyoruz? Doğu Türkistan'da, Filistin'de, Arakan'da, Suriye'de yahut yanıbaşımızda işlenen cinayetlerde yüreğimizden bir parça kopuyor mu? Kürt yahut Türk kardeşimiz haksızlığa uğradığında canına yahut malına kastedildiğinde ayağa kalkabiliyor muyuz? Küçücük çocuklar dahi işkenceye, istismara uğradığında gözümüzü, kulağımızı mı kapatıyoruz? Yoksa tıpkı tavuklar gibi yem peşinde mi koşuyoruz?
Ölüm karşısında tavrımız, duygularımız şuur sahibi olmayan hayvanlardan ne kadar farklı? Bu tavuklar iki dakika önce kesilen kardeşleri için acı çekmediler, yem peşinde koşmaya devam ettiler. Ne çok şahit olmuşuzdur. Daha cenaze evin ortasındayken, henüz toprağa kavuşmamışken evlatlarının mal kavgasına tutuştuğuna.
"Her nefis ölümü tadacaktır." derken Allah Teâlâ, herkes içinden "Ben hariç" diyor sanki usulca. Yalnızca yaşlıların değil genç hatta çocuk yaşta vefat edenleri görürken insanoğlu ne rahat... Ecel onu pas geçer, malıyla mülküyle koltuğuyla mutlu mesut sonsuza kadar yaşarım düşüncesiyle oyalanır gibi.
İnsan, eşref-i mahlukat... Neden yaşadığını, nereye doğru gittiğini, mesuliyetlerini ve vereceği hesabı idrak edebilen tek varlık. Kötülüklere kayıtsız kalamayacağını, doğruyu ve güzeli yeryüzünün her tarafına ulaştırmakla sorumlu olduğunu bilen yegane canlı. Yaşanabilir bir dünya bırakmak istiyorsak evlatlarımıza, fani olduğumuzu unutmadan hiçbir zulmü görmezden gelmeyelim. Zira insan, yaratılanlar içerisinde düşünebilen tek varlık. Rabb'imiz bize ne buyuruyordu?
"Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi?"