Elimizden uçup gitmeden değerini anlayamadığımız varlıklarımız onlar, kıymetlilerimiz... İstanbul gibi... Bir kaç haftadır sanki dargın, dalgın İstanbul, buruk hepimize... Fatih'in emanetinin ehemmiyetini anlayamayan herkese kırgın...
İbrahim Sadri,
"Ben sana nasıl küseyim
İstanbul üstüme düşer" derken sevgiliyedir hitabı. Bense aynı makamda sevgili İstanbul'a seslenmek istiyorum:
Küsme be İstanbul,
Ağlamasın mahyaları minarelerin
Kesmesin umudunu Ayasofya
"Yüreği kanamasın güvercinlerin
Aşka yemin etmesin martılar
Biz yine yazılar yazalım duvarlarına"
Boza içelim Vefa'da
Rüzgarı dinleyelim Eyup Sultan'da
Türküler söyleyelim Eminönü'nde
"Ağzıma ağzıma okunmasın ezanlar" diyenleri duyma
Kuran öpmekle dudak aşınmaz sananları görme
"Ruhuna işlesin ayetler" de, geç
Unut, mazlumdan bir lokma esirgeyeni
Sil defterinden
Kokmuş, batmış, eli yüzü kir içinde
Ürkek bir kız çocuğu gibiydin...
Pir ü pak gelin oldun
Kurt, kuş bahtiyar, ne vakittir
Nazar mı değdi sana?
Kara bulutlar gibi sardı yüksek betonlar
Ur gibiler güzelim bedeninde
"Adalet, adalet" diye bağırır garipler...
Batsın bu gemi diye şimdi sevinmesin hiç bir kul
Tokuşturmasın kadeh,
"Şerefine" diye atmasın nara
Göz kırpmasın vahşi batıya
Kovboy dansı yapmasın
"Kadın hakları" diye bağırıp
Etmesinler kadını evinden, çocuğundan...
Al takke ver tespih olmasın müminler
Yetimi iterken eğilmesin insanoğlu jeepe, takım elbiseliye
İnmesin trenden kimse,
İteklemesin vagonlara sığmayan
Koltuk olmasın müminin bekası, vatanı
Küsme İstanbul n'olur
Yoksa...
Cebimden çıkaramam kurşun kalemimi
Yazmaz tek satır doluysa gözlerin
Ümmet seni bilir, seni söyler
Biz handa yolcu, sen hüzünlü yar
Elinden tut yine hastanın, yaşlının, düşkünün
Gülümsesin tüm çocuklar
Siyahıyla beyazıyla...