Bir sosyolog olarak Baykan Sezer, dikkatini önce sosyolojinin “ne”liği üzerine teksif eder. Sosyolojinin “toplum ve toplum olaylarını” konu edinmesinin yanında, ayrıca kendisinin de sosyolojik bir olay olduğunu fark eder. Toplum dışında gerçekleşen bir olay olmaması sebebiyle sosyolojinin bizzat kendisi de sosyolojinin konularından birisini oluşturmaktadır, ona göre.(Baykan Sezer. Sosyolojinin Ana Başlıkları. Sf:7)
            Bu nedenle merhum Sezer, sosyoloji üzerine iki temel soru sorar ve cevabı için mesai harcar. İlki sosyolojinin neden 19.YY. da çıktığıdır?(Sf:10) İkincisi ise aynı dönemde Etnografya ya da Antropoloji isimli bilim dalına ne sebeple ihtiyaç hissedildiğidir? Çünkü sosyoloji ile aynı konuları işlemektedir. Aynı konuları kendisine vazife edinen iki farklı bilim dalına (sosyoloji, antropoloji) Batı ne gerekçe ile ihtiyaç hissetmiştir?(Sf:17)
            Bu soruların cevaplarını düşünürümüz Batı’nın dünya hâkimiyetinde ve batı-dışı toplumlarla olan ilişkilerinde arar. Batı’nın, batı-dışı ülkelerle ilişkileri Baykan Sezer için çok önemlidir. Çok önemlidir çünkü tespitlerine göre Batı hiçbir zaman uygarlığın gerçek yaratıcısı olmamıştır. Sadece kendi dışındaki ülkelerle kurduğu ilişkiler neticesi uygarlık düzeyine ulaşmıştır.(Sf:14)
            Batı’nın 19. YY da ki dünya hâkimiyetini kuruncaya kadar yaşadığı serencam ve buna bağlı olarak batı-dışı ülkelerle kurduğu ilişkiler son derece karmaşık ve bir o kadar da önemlidir.
            Batı’nın batı-dışı ülkelerle ilişkisinin normal seyri Doğu-Batı çatışması halidir. Bu dünya tarihinde kadimden beri gelen ana ilişkidir. Lakin bu durum 15.YY. dan  itibaren değişiklik göstermeye başlamıştır. Zira İstanbul’un fethi ile Batı çok büyük bir darbe almıştır.
Batı’nın doğudaki öncü kuvveti olan Bizans yıkılmakla kalmamış, bütün önemli ticaret yollarının denetimi de Doğu’nun eline geçmiştir.
En az bunlar kadar belki daha da önemli olan etkisi de, İstanbul’un fethi ile surların artık aşılmaz olmadığını Batı anlamıştır. Bu, Batı’ya dönemin şartlarında en iyi seçenek olan Feodalizmin artık yürümesinin mümkün olmadığını göstermiştir.(Baykan Sezer Toplum Farklılaşmaları ve Din olayı sf:97)
Gelişmeler geleneksel Doğu-Batı ilişkilerinin en çok etkili olduğu Fransa ve İtalya’da tepkisini göstererek Rönesans döneminin başlamasına sebep olur. Yeniçağ ile birlikte Batı yeni imkânlar aramaktadır; çünkü Osmanlı Doğu’nun sömürülmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu engel aşılamayacağı gibi içeride Feodal düzenin devamın da ısrarında bir anlamı kalmamaktadır.
Bu Avrupa’da yaşanacak feodalizm-kapitalizm çatışmasının da habercisidir. Bu noktada merhum Baykan Sezer bir başka hususa dikkatlerimizi çeker. Batı sınıfsal çatışmasının kendisini ileriye götürdüğünü başta Marksizm olmak üzere çeşitli ideolojileri vasıtasıyla öne sürer. Doğu’nun sınıfsız toplum olması nedeniyle durağan olduğunu söyler. İçimizdeki aklı evvel papağanlarda bu nakaratı tekrarlar dururlar.
Oysa Feodal dönemde sınıf çatışması toprak sahibi senyör ile köylü olan serf arasındadır. Eğer sınıf çatışması değişikliğin sebebi olsa idi senyör-serf çatışması Avrupa’nın toplumsal gelişmesine yön vermesi gerekirdi. Oysa merhum Sezer’e göre Batı’da görülen değişikliklerin asıl nedeni onun Doğu ile olan ilişkilerinde oluşan değişikliklere göre kendisini adapte etmesinden kaynaklanmaktadır. Kendisi bu konuda şöyle bir açıklama getirecektir:
“Hâlbuki aralarında senyör ve serf arasında olduğu gibi bir sömürme sömürülme ilişkisi olmayan senyör-burjuva çatışması Avrupa’nın geleceğini tayin edecektir. Bu açıklanması gereken birinci sorundur. Yine Orta çağda Batı toplumunda sömüren sınıf senyörler olduğuna göre henüz kapital biçimine dönüşmemiş olsa bile toplumdaki servet birikiminin derebeylerin ellerinde gerçekleşmesi gerekirdi. Hâlbuki burjuva ihtilalları sırasında servetin burjuvalarda toplandığını, derebeylerin ise beş parasız kalmış olduklarını biliyoruz. Bu da açıklanması mutlaka gerekli ikinci olaydır” (Sf:97
 
Başa dönecek olursak, İstanbul’un fethi neticesi yaşanan bu üç unsur Batı’yı zora sokmuş ve bunaltmıştır. Bu nedenle çıkış için dünya üzerinde yeni ilişkiler başlatmak zorunluluğu duymuştur. Bu ilişkiler tarih-dışı ülkelerin keşfi ile kurulacaktır(Baykan Sezer. Doğu-Batı Çatışması ve Marxisme. Kemal Tahir 100 yaşında içinde sf:9).  Batı umudun kaynağını bir efsanede arar: Papaz Jean’ın ülkesi.
Efsaneye göre İslam Dünyasının gerisinde tekrar Hıristiyan dünyası başlamaktadır. İşte orada Papaz Jean İslam’ı arkasından vuracaktır. Batı, Papaz Jean’ın ülkesine  varıp Batı Hıristiyanlığının içine düştüğü açmazları bildirmek ister.(Sosyoloji Yıllığı 12. Baykan Sezer Ders Notları.Sf: 94)
Böylece Batılı kâşifler pupa yelken açılırlar açık denizlere.