Allah insanları yaratıp deistlerin öne sürdüğü gibi başıboş bırakıp kenara çekilmemiştir. Zulüm ve bozgunculuk yapmamaları için insanlar arasındaki ilişkileri, ibadetleri, ahlakı, evlilikten, boşanmaya, ölümden mirasa pek çok konuyu teferruatıyla Kuran'da belirtmiştir. Bu hükümlerin 1400 yıl öncesi putperest bir kavmin ıslahıyla sınırlı tutmak, bugün Batı hukukunun daha üstün özelliklerle donatılmış olduğunu iddia etmek, yaratılmış aciz insanların yaratıcıdan çok daha kapsamlı, makul ve uygulanabilir hükümler koyduğunu savunmak demektir.
Aristo, kadınları tabiatın bir garabeti olarak görmekte ancak öldüğünde, ilk eşinin yanına gömülmeyi vasiyet etmektedir... Dostoyevski, kadınların kararlarına çok güvenmez:"Evlenme ve boşanma işi kadınların elinde olsaydı bir tek nikah sağlam kalmazdı." der. Tolstoy "Bir erkeğin zeki bir kadından başka birşeye ihtiyacı yoktur." sözüyle kadınları yüceltir. Şair Mehmet Akif, Safahat'ında ‚"Meyhane" ,"Mahalle Kahvesi" ve "Köse İmam" şiirlerinde içki ve kumar bağımlılıkları olan erkeklerin eşlerine şiddet uyguladığını, boşadığını yahut ikinci eş alarak onları mutsuz ettiğini anlatır.
Allah'ın ayetlerinin, delillerinin ve Peygamberimiz(sav)'in ahlakının anlatılması, benimsenmesi, uygulanabilmesi yolunda bir gayretimiz varsa ne ala. Bu çabanın lüzumsuz ve imkansız olduğunu düşündüğümüz an LGBT'den uyuşturucuya, alkole, sapkınlığa teslim edilen bir toplumda kendi neslimizin sonunu da teslimiyet içerisinde beklemek durumundayız demektir.
Bugün "Kadın cinayeti" olarak sunulan ancak hakikatte "erkek, çocuk, yaşlı, hayvan" pek çok canlının taciz, şiddet ve öldürülmesindeki artış herkesin malumu. Şiddet ve tacizlerin diziler, medya ve sosyal medya yoluyla özendirilmesi, alkol ve uyuşturucu kullanan bireylerin aile içerisinde ölümcül darp ve yaralanmalara sebep olduğu bilinmesine rağmen göz ardı edilmekte. Alkol ve fuhuş serbestken tecavüzcülerin ve katillerin canı da idam yasağıyla teminat altındayken zayıfları bozgunculardan korumak çok güçtür.
Sorun yalnızca şiddet değil, şiddete tepkisiz kalmak, şahit olmamak için kaçmak, zulme sağır, dilsiz, kör kalmak. Acıyı, kanı ve ölümü izlemeye alışmak. Öyle ki acı çeken birini görünce o acıyı dindirmeyi hiç düşünmeden belgesel çeken kameraman iştahıyla telefonlara sarılmak...
Bir markette, erkek çalışan kız çalışanı yerlerde tekmeleyerek döverken müşteriler dışarıya kaçıyor, kimse o genci etkisiz hale getirmiyor, haddini bildirmiyorlarsa zayıfın hukukunu savunacak halk yok olmuş, yalnızca kendi can ve mal emniyetini düşünen, egoist, zavallı, dünyevi bir toplum varlığını sürdürmekte demektir.
Şiddetten çocuklarımızı uzak tutmak istediğimizi tekrarlarız her defasında. Ancak çağdaş, modern kesim karşıt görüşte olanlara "yobaz, bidon, çomar" ifadeleriyle saldırırken muhafazakar diye tanımladığımız kitle de farklı düşünenlere "kafir, münafık, hain" diyerek karşılık veriyor.
“İnanan erkeklerle inanan kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.” (Tövbe, 71) ayetinden bahsettik mi hiç gençlerimize. Ve "Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. (Hucurat, 13)'ı hatırlattık mı?
Onlara mütemadiyen bir kaç satır Allah(c.c) kelamı okumak, Peygamberimiz'in (sav) ahlakını, merhametini öğretmek yerine linç kültürünü miras olarak bırakıyoruz. İşte tam da bu yüzden bizim yaşadığımız İslam onlara hiç de cazip gelmiyor...
Gözü morartılan, yaralanan, çocuklarının gözü önünde öldürülen insanların sayıları artarken toplumun şiddet gösteren erkek ya da kadını dışladığına, samimi olarak tepki gösterdiğine hiç şahit olmadık. Laik yahut muhafazakar kimseler, zulmeden bile olsa güçlü olanın yanında durmayı kendisi için daha garantili görüyor.
Buradaki samimiyetsizlik ve riyakarlık bir yana feminizm bir annenin vahşice öldürülmesini bile kendi ideolojisine malzeme yaparak Türkiye'nin, yani Doğu medeniyetinin dininin, İslam'ın, kadınların dövülmesine ve öldürülmesine cevaz verdiği yaygarasını kopartarak Batı'nın laik ideolojisindeki kutsal kadının(!) hiç bir zaman ezilmediğini empoze etmektedir.
Günümüz Türkiye'sinin mevcut hukuku Batılı temellere dayanırken her olumsuzlukta İslamcıları sorumlu tutmak abesle iştigal. Unutmayalım ki Batı, her devirde bir meta gibi sömürdüğü kadınlarla birlikte işgal ettiği topraklarda istismar ve işkence ettiği, öldürdüğü milyonlarca kadının canını hiçe saymakta beis görmemektedir...