17 Aralık operasyonunu büyük bir heyecan ve sevinçle karşılayan kimi medya mensupları ve takipçileri, 14 Aralık operasyonunu son derece mağduriyet hissi içerisinde ve esefle kınayarak protesto ettiler. Bizler sanırdık ki Gülen cemaati protesto, gösteri, eylem gibi direniş faaliyetlerine mesafelidirler, hatta hiç işleri olmaz. Meğer öyle değilmiş. Mevzu başörtüsü, Mısır, Suriye, Filistin mazlumlarının hakları gibi füruattan konular değilse elzem bile olduğu söylenebilir.
Ekrem Dumanlı, gözaltına alınınca pankart açmak, slogan atmak ya da kimi seyyar esnafa FG kaş kolları sattırmak yerine “Bu gece 44444 ya sabır çekiyoruz. Herkese bir zikirmatik, bin dua” gibi çağrıda bulunsalar daha kendilerine özgü bir davranış sergilemiş olmazlar mıydı?” Dua eylemden daha etkilidir deyip her türlü tavizi, hoşgörüyü laik diktatörlere, kan dökücü zalimlere gösterenler Ak Parti iktidarına son derece müsamahasız ve küstahça girişimlerde bulunmaktan hiç çekinmiyorlar.
Fethullah Gülen, yine Pensilvanya’dan beddualarıyla direnişçilerine destek oluyor. “Karınları çatlasın, beyin kanaması olsunlar” diyerek Türkiye’deki gönüllü adanmışlarına moral veriyor. Bundan sonraki beddua seanslarında ne olabilir? Biz tahmin edelim: Apandistleri patlasın, kulakları çınlasın, gözleri hipermetrop, göbekleri fıtık olsun. Ağızlarının tadı bozulsun, kulakları çınlasın, dişleri çürüsün vb. Tabi ki bu bedduaların eninde sonunda tutacağına inananlar herkesin nihayetinde ölümlü olduğunu ve beddua sahiplerinin de bir gün bu dünyadan beddualarını da yanına alarak gideceğini ve hesap vereceğini unutuyorlar.
Pensilvanya’dan yürüyün aslanlarım demek iş değil. “Mahpusa girmek dışarda kalmaktan yeğdir, siz de girin içeri.” diyen Gülen’e içlerinden bir Allah’ın kulu da Pensilvanya sarayından konuşmak kolay, yüreğin yetiyorsa gel sen gir mahpusa, yıllardır ne işin var, elin ABD’sinde demez mi?”
7 Şubat 2012’de Mit müsteşarını içeri almak istediklerinde Erdoğan “Alacaksanız beni alın” demişti ve Fidan’ı paralel yapıya teslim etmemişti. Yürekli, cesur bir liderden beklenen budur.
Bugün basın özgürlüğü, hak adalet diyen paralel yapı 2009 da Nurcu bir grup olan Tahşiyecileri, Gülen’i eleştirdiklerinden ötürü El kaideci gibi göstermiş ve yayıneviyle alakalı olan şahısları gözaltına almıştı. Bu gruptan 17 ay içeride yatanlar oldu. Onların fikir ve basın özgürlüğü Dumanlı’nınkinden daha mı değersizdi? Gülen, Tahşiyecileri Kaideci olarak niteledi, Zaman haber yaptı, Samanyolu senaristleri ise dizilerinde Tahşiye üyelerinin evinden bomba çıkmasını işledi. Başsavcılıktan soruşturma izni alındı, dinlemeler yapıldı ve ardından operasyonlar başladı.
İftira, fitne ve darbe senaryoları boşa çıkınca medya vasıtasıyla Ak Parti hükümetini karalama kampanyalarının sonu gelmedi. Türkiye’yi ABD’ye, Avrupa’ya şikayet etmeye, İHL’lerle radikal İslamcılığa evrilen bir Türkiye geliyor, icabına bakın demeye başladılar. Başbakanı, Cumhurbaşkanını, devletin en mahrem toplantılarını dinleyenler, MİT’e operasyon yapanlar bunların bedelini ödemeliydiler.
Ekrem Dumanlı, emniyet mensupları ve senaristlerin gözaltına alınmasını dramatik, çok dokunaklı, insan haklarının, basın hürriyetinin zapt u rapt altına alınması olarak bakan, duyan, düşünen, yazan varsa yine Dumanlı’nın genel yayın müdürlüğünü yaptığı gazetenin 28 Şubat manşetlerine dönüp tekrar tekrar baksın.
Dumanlı ve 17 Aralık operasyonunu gerçekleştirenler yalnız değil. Onları sadece paralel yapı değil CHP’liler, Avrupa, ABD ve Yahudi basını en tiz sesle desteklemeye devam ediyor.