Canan Karatay'ın "Ekmek de, buğday da yulaf da, arpa da yasak" demesi gibi "herşey yasak" diyen ılımlı, konformist muhafazakarlardan sıkıldık. Hayvanlar katledilir, insaf, merhamet" dersin, "sus, sus, tuzak" derler. Çocuk cinayetlerine isyan edersin "sus sus oyun" denir. "Askerlerimiz, evlatlarımız ölmesin artık" dersin "sus sus tuzak" , "Dindarlar, şu iktidar döneminde bari mağdur olmasın" dersin "sus sus provakasyon". Oylarımızla seçtiğimiz, iktidara getirdiğimiz partiye, hükümete hiçbir talebimizi, şikayetimizi ulaştıramayacak mıyız. "Hak, adalet, insanlık, merhamet" diye haykırmak hep temkinli olmak adına suç mu olacak? CHP iktidar olduğunda neler yapabileceğini elbette kestirebiliyoruz. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi olarak adil olma noktasında terazisi en sağlam hükümet olma özelliğimizi neden korumayalım? 

Hayatı boyunca konforunu, konumunu takıyyelerine ve suskun kalmalarına borçlu olan koltuğunda rahatça oturan muhafazakar siyasetçi ve bürokratları asla kınamıyoruz. Başörtülü oldukları için ikna odası mucitleri gibi aşırı sempatik laikler yüzlerine inkılapları okuyarak kovmadılarsa okullarından yahut işlerinden... Füruat fetvasıyla açıverdilerse başlarını ansızın, mücadele yerine.... Tesettür perukları hafiflettiyse kinlerini...  Seni kim yarattı" diye sorulan yanıbaşlarındaki bebeler " Allah" diyeceği yerde ezberletilen bir tanrı ismini söylediğinde gülüp geçtilerse... Kuran'ını gömen, ezanları Türkçeleşen, alfabesi değişen, tarihinden koparılan millet onların hiçbirşeyi değilse... 

... 

Uçakta bile olsanız ibadet için çözüm geliştirmeyen Kemalist zihniyet siren anında tüm yolcularını zorla ayağa kaldırabiliyor... Emniyet kemerlerini çözüp uçuş esnasında ayağa kalkan teyze ve amcaların bilinç altında 12 Eylül'den kalma askeri vesayet altında devlet korkusu yer etmiştir. Namazını ayakta kılamayan nineler bile bu esnada oturmaya cesaret edemez. 

... 

Aşırı vehim, yaşarken ölü tabiatında yığınlar oluşturur... 

Fetö, 28 Şubat'ta başörtüsü direnişini değersizleştirmek için yasağı protesto eden tesettürlülere "provakatör bunlar, uymayın onlara, sağ yanağınıza vurdularsa solu çevirin ona da vursunlar" derdi. Bu ılımlı pasifize ettiği beyleri, bayanları hangi ara banka önlerinde cevşen okuyacak sonra da darbe girişimiyle köprülerde kan dökecek hale getirdi ona biz de hayret ettik... 

Ant meselesini 2013'te yazdığım için tekrar kaleme almadım. Kapanan konu ne oy, ne ittifak ne de kutupları germeyelim, safları sıklaştıralım adına tekrar açılmalı. Başkan Tayyip Erdoğan "ben Türk'üm Türkçü değilim" deyip son noktayı koymasaydı konformist, seküler kimi muhafazakarlar ilelebet sessizce bekleyeceklerdi. Bu sessizlik muhalefetten şımarık çocukların Türkçe ezan, Türkçe ibadet ve daha fazlasını istemesine engel olamadığı gibi onlara fazladan cesaret de vermektedir... 

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Kadir Mısıroğlu'nu 10 Kasım'da değil, 9 Kasım'da ziyaret ettiğini beyan etti. Bunu izah etmek zorunda mıydı? Diyanet İşleri Başkanlığı sahte hocaların, şeyhlerin yahut Gezicilerin kaşına gözüne bakarak yüksek müsadelerini alarak mı atacak adımlarını? 

Haddini bilmekten uzaklaşarak, muhafazakarların özgürlüğünü kendilerine zulüm addeden Gezici tayfası ölçüsüz söylem ve sloganlarına yenilerini ekliyor. Kadehlerini kaldırarak Cumhurbaşkanına hakaretler eden, hocaları asıp imam hatipleri kapatmaktan bahseden faşizan şarkılarının hesabı sorulmazsa bu hadsizler kafası güzelken iktidarız zannedip yeldeğirmenlerine kafa atıp daha fazla cürüm işleyebilirler... 

Bir dönem tencere tava çalan, taş atanlara, korkunç çehresiyle "biz bir gelelim size neler edicez" diye parmak sallayanlara en güzel cevap Allah'ın kelamı olsa gerek: 

"O diridir, O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız kendisine halis kılarak O'na yalvarın. Hamd, alemlerin Rabb'ine mahsustur."