Lise çağlarımda "Geleceğe Dönüş" filmini anlamlı ve esprili bulurdum. Zamanda yolculuk yapan Marty geçmişe gidip 1950'lere ait bir parça çalarken coşup yaşadığı dönemden de metal bir parçaya geçiş yapar. Hayretengiz bakışlara maruz kalınca "Pardon, pardon, henüz buna hazır değilsiniz" diyerek uzaklaşır... Eğitimde özgür düşünebilmenin, tek tip olmamaktan geçtiği fikrine yıllardır bir türlü hazır olamadığımız gibi...
35 yıl kadar önce bile Avrupa'da, Türk okullarına önlüksüz, sivil kıyafetlerle giderdik. (O dönemlerde Batı'nın, İslamofobia hastalığı ve başörtüsü alerjisi olmayan bir görüntüsü vardı.) Hiç bir veli de öğretmen de "Forma giydirsek miydi bu çocuklara" diye düşünmezlerdi. (Zira Fetö örgütüne bile cezaevlerinde tek tip giydirmede maksadın cezalandırmak, baskılamak ve kontrol altına almak olduğunu biliyoruz.. ) Hayattadır, sağlıklıdır, inşaAllah hürmetle adını anmadan geçemeyeceğim. Yüksel Hocam bizlere anne şefkati gösterirken ne giydiğimizle değil, hep ne düşündüğümüzle, ne okuduğumuzla alakadar oldu. Bir günden bir güne bizi incittiğini hatırlamam.
Memlekete dönüş başka güzeldir. Toprağı, havası, suyu, ezanları, bayrağı... Ancak yanlış giden birşeyler vardır. Okul kapılarında saçları koyun gibi kırpılan gençler, forması, önlüğü top oynarken çamur olmuş diye okula alınmayan, hayt huyt, sille tokat eve yollanan çocuklar...
Sınavlara çok fazla odaklanmaktan yahut dünyevileşme sebebiyle çocuğunun dini ve ahlaki eğitimini tamamen es geçmiş yahut farklı sebeplerle bir türlü sözünü geçirememiş ailelerin problemli, şımarık çocukları illaki her okulda vardır. "Onlar uygunsuz kıyafetlerle okula gelirlerse nasıl başa çıkarız" kaygısıyla hiç bir suçu olmayan diğer talebelere de hak etmediği muameleyi, baskıyı yapmak, herkesi bir kılıfa sokmaya çalışmak zulümdür.
"İsteyen forma giysin, isteyen kendi tercihi başka bir giysiyi" demek okul idarecileri için çok zor olmamalı. Hiç beğenmediğimiz renk ve modele yıl boyu mahkum olmak, diğerleriyle aynı, tek tip kıyafetle oturup kalkıp buna rağmen farklı fikirler, projeler üretmek yeni nesil için imkansız değil mi?..
Aynı gri yahut lacivert tonlarla kalabalık içinde kamuflaj olmaya mahkum edilmiş talebeye "Başkası olma kendin ol" demek ne kadar sahici?... Zengin-fakir farkını da formayla kaldırmış olmuyorsunuz. Talebe, telefonu, ayakkabısı yahut çantasıyla bunu her durumda belli edecektir. Okuyan, özgüveni yüksek, maneviyatı güçlü yetiştireceğimiz gençlik tüketim toplumu olmaktan da marka hastalığından da eninde sonunda uzaklaşacaktır.
Formayı üstturuplu, kapalı giyinmek adına savunanlara da cevabım, eteğini katlayarak, kolunu kıvırarak her durumda yasaklar delinmekte. Aslolan öğrenciye hangi durumda giyinmiş, hangi durumda ise giyinilmemiş sayıldığını değerler eğitimiyle birlikte açık ve net anlatılması.... Her konuda Batılı eğitim sistemini savunup kıyafet konusunda "Biz bin yıl daha forma giyelim" diyen idareciler de hocalar da veliler de artık bu köhne zihniyetten kurtulmalı, her yıl rengi ve modeli değişen formalarla ticari anlamda da sömürülen vatandaş bu cendereden acilen çıkmalıdır.
15 yılda bir çok şey değişti. Başörtüsüyle yahut pantolonla eğitimin mümkün olduğuna, kıyametin kopmadığına hep birlikte şahit olduk. Ve tarihimizde zorunlu giydirmeyle yahut çıkartmayla başlayan her kılık-kıyafet uygulamasının ülkemizde gözyaşı, hapis, idam gibi can yakıcı sonuçlarının olduğunu yıllar geçse bile unutmadık.
Bugün talebelerin hatta hocaların lehine olan gelişmelerde bile "laiklik elden gidiyor" diye bir yandan, "din elden gidiyor" diye diğer yandan bağıran, direnç gösteren bazı eğitimcileri çağa entegre etmenin bilimsel yollarını düşünmeliyiz belki de...