Milletvekilliği kaydı için motor yarışçısı Kenan Sofuoğlu'nun Lamborghini marka spor arabasıyla meclise gelmesi gündem oldu. Bu kadar pahalı, lüks bir araçla meclise gelmesi, vergi muafiyeti için aracın yabancı uyruklu eşinin üzerinde oluşu ve sporcu, sanatçı takımının vekil olmasının partiyi Anap'ın hazin sonuna götürüp götürmeyeceği yazılıp çizildi.
Öncelikle şunu belirtmek isterim. Milletvekilleri seçmenle aynı şehirdeyse yahut irtibat kurabileceği sanal ya da gerçek mesafedeyse pekçokları, misal Sofuoğlu'nun Lamborghi'nini eleştirmek yerine mendiliyle baştan aşağı siliyor, yıkıyor, parlatıyor olacaktı. Aziz Nesin'in çizdiği karakter Zübükzade ve çevresini izlemekten yoruldu millet. Başlangıç olarak bu anlayıştan uzaklaşmak lazım. Ya tanrılaştır, tazimde bulun, kul köle ol, tüm özel taleplerini o tanrıya yükle yahut da nasılsa ulaşamıyorum şahsi işlerimi yaptırabileceğim uzaklıkta değil "vurayım gitsin abalıya" demek...
Sofuoğlu bir yarışçı olmasaydı böyle bir aracı gösteriş için, lükse merakından almış ve meclise getirmiş olarak yorumlayabilirdik. Bir motor şampiyonu bende böyle bir izlenim uyandırmadı. Ki geçmiş yıllarda İddaa'dan isim hakkı olarak kazandığı 1,5 milyonu bağışlayarak haram paraya dokunmadığını belirtmesi gençlere yönelik güzel, örnek bir davranış olarak hafızalarımızda yer etti.
4 aylık oğlunu toprağa vermiş babayı hangi marka araç dünyaya bağlayabilir ki. "15 Temmuz gecesi abdestimi aldım çıktım yazıklar olsun ATM'lere koşanlara" demişti. "Hakan Şükür Sakarya'ya gelme, bu millet seni linç eder" mesajını da pekçoklarının konuşmaya bile cesaret edemediği kritik anlarda vermişti...
"Sporcu, sanatçı milletvekili olmalı mı" diye soruyor Barbarosoğlu. Söyleyeceği sözü, millete vereceği mesajı, temsil kabiliyeti, arkasından sürükleyeceği kitlesi yoksa olmasın. Donanımı, karizması, inancı, şehadete koşma azmi ve cesareti varsa neden olmasın. İbrahim Tenekeci'ye de hak veriyoruz. Edebiyatçı, fikir adamları da muhakkak olmalıydı mecliste. Şiirleriyle, fikirleriyle yeni ufuklar açacak, tarihe kaybolup gitmeyecek sesli notlar düşecek...
Cumaları ellerini masada kavuşturup halkın Cuma'sını tebrik etmekten ibaret değildir siyaset. Önemli gün ve haftaları takvimden takip edip hiç atlamadan kutlamak, protokol koltuğu doldurmak da değil. Bunları en cahil, en sıradan şahıslar bile zaten bıktırırcasına beceriyor.
Reis bir konuşsun ben de onun dediğini tekrarlarım diyerek sessizce geride bekleyen, hiçbir zaman risk ve insiyatif almayan, halkın arasına girdiğinde suni bir muhabbet ve duruş sergileyen, Cumhurbaşkanımız'ın milletle kurmuş olduğu samimi diyaloğu kuramayanlar da uzak durmalı.
Şarkıcı, türkücü deyip 2015'te istihza ile karşılanan milletvekillerinden biri Uğur Işılak'tı. 81 ilimizde ve yurt dışında her seçimde, 15 Temmuz'larda bu dava için yürekleri diri tutan eserleri gümbür gümbür yeri göğü inletmeye devam ediyor.
Nureddin Topçu, milletvekilliğini "Halk dalkavukluğu" olarak niteler. Ancak halkın vekillere dalkavukluğunun yanında vekillerin halka dalkavukluğunun esamesi olmaz. "Layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz" buyuruyor Peygamber Efendimiz(sav) . Keşke şahsi işlerimiz değil de memleketin, toplumun ortak meseleleri için aransa vekiller.
İnsan olarak zaten eşref-i mahlukat değilmiş de bir tanrı-tanrıça himayesinde önem kazanmış edasıyla vekille hısımlığını yahut tanışıklığını kainata ilan edenler, fani dünyada görüp görebileceğimiz en mizahi unsurlar.
Barbarasoğlu'nun "Sanatçı ve sporcudan vekil olmalı mı sorusunu tartışıyor olmalıydık" çıkışına elbette katılmıyorum. Milletvekilleri, sadece kendi şehrinde tanınır iken sanatçıların, sporcuların ülke sınırlarını aşan ünü, etkileme kabiliyeti, takipçileri var. Elbette her sanatçıdan, sporcudan, yazardan, edebiyatçıdan, siyasetçiden milletvekili olmaz. Dik duruşu, özgüveni, cesareti, etkileme gücü, vereceği mesajı, tevazusu, samimiyeti, azmi ve hizmet aşkı olanların seçilmesi ve bilhassa apolitize olmuş gençler üzerindeki etkisi gözlemlenmesi lazım...
Ve Kenan Sofuoğlu'na başarı temennilerimizi iletirken şu Ayeti Kerime de tüm makam ve zenginlikle imtihan olanlarımızın baş ucunda ölüme kadar dursun istiyoruz: "
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin." (İsra 37)