Tüm Müslümanlara huzur ve bereket getireceğine inandığımız mübarek aylara bu yıl da hamdolsun kavuştuk. Rabbim tüm Müslümanlar için hayırlı kılsın. Ancak yine buruk, yine hüzünlü girdik üç aylara. Gönül isterdi ki Mısır’daki idamla yargılanan kardeşlerimiz de bu coşkuyu, sevinci zindanlarda şahadetlerini bekleyerek değil, evlerinde özgürce yaşasınlar. Ve Suriyeli kardeşlerimiz içindir de bu temennimiz…
Yeryüzünde belki hiçbir coğrafyada ya da zaman diliminde Müslüman mazlum kanı akmadığı vaki olmamıştır. Zulüm ve kanın tarihi Habil ve Kabil kadar eski… Ne Firavunlar eksik olmuş, ne de Musalar…
Son yıllarda ülkemizden de bir Suriye, bir Mısır daha çıkartmanın yolları aranır oldu. O masum ağaç sevgisiyle yeşermiş çocuklar da Gezi’de aynı hayalin peşindeydi, 17 Aralıkta yolsuzlukla savaşan Don Kişot görünümlü paralel yapı da… Ah bir karıştırabilselerdi… Ah bir darbe olsaydı… Ah bir İsrail’i, ABD’si, BM’si kargalar gibi çöküp üstümüze, sözüm ona demokrasi getirip, kan gölüne çevirebilselerdi bu memleketi…
Bunlar farazi, hiç olmayacak şeyler, değil mi? Hiç de yaşanmamış, mümkün değil… 12 Eylül’ler, 27 Mayıslar, idamlar hiç yaşanmadı bu ülkede zaten. Hiç İstiklal mahkemelerinde özgürlüğü haykıranlar asılmadı. Modern, çağdaş, Avrupa standartlarında bir ülke olma adına hiç kan akıtılmadı değil mi?
Bu millet de yıllarca çok bedel ödedi. Filistin gibi, Suriye gibi, Irak gibi, Mısır gibi katliamlar da yaşadı, idamlar da, esaret de… Biz sanıyor muyuz ki
“Siz sanıyor musunuz ki onların başlarına gelen sizlerin başına gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?” ayeti haşa boşuna indirilmiş olsun.
“Dikkat edin” diyor bize Allah, uyanık olun! Ne zaman ki rehavete kapılır, birlik ve beraberliği unutur, Müslüman kardeşinizin derdiyle derlenmez, dostu düşmanı seçemez olur, dünya peşinde koşar, amacınızdan uzaklaşırsınız Firavunlar illaki sizi yönetir.
Bugün Mısır ve Suriyeli kardeşlerimiz bu zulmü hak etti gibi bir mana çıkmasın asla sözlerimden. Bizim yıllar önce ödediğimiz bedeli onlar, şimdi ödüyor. Ve yarın bedel ödeme sırası yine kime gelir, ancak Allah bilir. Bizim şimdiden her şeye hazırlıklı ve uyanık olmak vazifemiz.
Peki bu vazifemizin ne kadar bilincindeyiz? Bir yerde Müslüman kanı aktığında neden pek çok Müslüman’ın umurunda olmaz. Neden düğünleri, mevlütleri, şenlikleri, formaliteden ibaret törenleri hınca hınç doldurur bu Müslümanlar da Mısır ve Suriye’deki katliamları protesto ederken “Bizle ne alakası var canım” rahatlığında katılmayı çok da lüzumlu görmez.
Ya başbakanımız Erdoğan, dünya coğrafyasındaki Müslümanlara yapılan zulümleri İsrail’in, Batı’nın yüzüne canı pahasına haykırır, elinden Rabia işaretini eksik etmezken siyasetçiyim diye kabara kabara gezen insancıklar insan hayatını savunmayı ve darbeleri kınamayı füruat olarak görür ya da hiç akıl edemez.
Ölen balinalara, kesilen ağaçlara gösterilen tepkiler ne yazık ki hem Türkiye’de hem tüm dünya üzerinde katledilen Müslümanlar için gösterilmiyor. Bunu bilen Sisiler de Esedler de caniliklerini gizleme ihtiyacı bile hissetmiyorlar.
Ancak bizler bu zulmü tüm dünyaya duyurmak ve Müslüman kardeşlerimize destek olmakla mükellefiz. Unutmayalım ki biz sustuğumuz zaman bu tavrımız zalimlerin cesaretini artıracak ve muhakkak biz de günün birinde benzeri bir zulme uğradığımızda yalnız bırakılmanın zulümden daha çok acı verdiğini hissedeceğiz…