"Camilerden sela okutun da dolar düşsün" diye tweet atan hainler, 15 Temmuz'a hiç utanmadan "tiyatro" demişlerdi aynı pişkinlikle. Spekülatif bir atakla tırmanan dolar krizini de bu melunlar, Vestel telefon satışları patlasın diye yorumlarlarsa hiç şaşırmayacağız. Akıl, fikir, izan, ancak bu kadar. Vatanseverlikse hak getire...
Dolar yeniden düşmeye başlayınca Muharrem İnce anti emperyalist olduğunu hatırladı. "Biz emperyalizme kafa tutan, milli mücadeleyi gerçekleştiren ve milli ekonomiyi kuran partiyiz." beyanatını yaparken kitlesi aynı gemide olmadıklarını çatır çatır dolar alarak ispatlamıştı bile.
Doların ani tırmanışı, peşinden tüketime odaklı ekonomimizi dalgalandırırken her kesimden farklı tepkiler geldi.
Tüketimden üretime geçelim, israfı bırakalım önerileri mantıklı. Ancak toplumumuz Max ve Weber'in demir kafes olarak niteledikleri o tüketim kıskacından kolay çıkabilir mi?
Modern kapitalist medeniyetin çelikten kuralları, toplulumuzu da baskı altında tutmaktadır. Tüm vecheleriyle dış mihraklarca yönetilen dünyanın boyunduruğunda kısılıp kalmışlık hissi her geçen gün güçlenmekte.
Fritz Lang'ın gelecek zamanların köleliği olarak tanımladığı bu tüketim köleliğinden çok kolay çıkılamayacağı muhakkak.
Partinin 17.kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada başkan Erdoğan cari açık, faizler, enflasyon gibi çözmemiz gereken sorunlar var. Daha çok üreteceğiz, daha çok ihraç edeceğiz" diyerek asıl hedefi belirledi.
Ülkemiz, Katar, Kuveyt, Azerbaycan, Suriyeli, Mısırlı vatandaşlardan maddi, manevi destek görürken Erdoğan giderse iktidar bize kalır zanneden Kurban'dan önce bayrama başlamış, "ekonomi çökecek, Erdoğan gidecek" sevincine gark olup 15 Temmuz'da bankamatik kuyruğuna girer gibi döviz kuyruğuna girmeleri bir tarafa "Devlet bankaların sermayelerine el koyacak" yaygarasını yine hiç yüzleri kızarmadan yaptılar.
Türkiye'ye ve Erdoğan'a kara günlerinde el uzatan Müslümanların onurlu, asil tavrı tesadüfi değil. Mazlum, mülteci, mağdur Müslümanlara hami olmak, "Dünya 5'ten büyüktür." ü dünyaya ezberletmiş olmak, kardeşliğin temellerini 17 yıldır atıyor olmak, onu dünya lideri yapan sebeplerden bazıları.
Ulusçu, kendi sınırlarına hapsolmuş, "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" çizgisinde bir Türkiye olsaydı, yalnız ve küçülmeye mahkum bir ülke idik. Başkanın ümmetçi politikalarıyla İstanbul'dan vurduğumuzda sesin Katar'da, Gazze'de, Bakü'de yankılarını duyuyor olmak büyük bir gurur.
Yine de tedbirimizi sağlam almalı, ekonomimiz Trump'ın iki dudağından çıkan bir komutla dağılmayacak güçte çözümler üretmeliyiz. İsraftan kaçınmak ama bu halkın suyu, elektriği, ekmeği bilinçli kullanmasından öte bürokratıyla, siyasetçisiyle tüm toplumun müsriflikten kaçındığı, gösterişe, şölenlere yapılan harcamaların bırakılıp topyekün alınan ciddi tedbirlerden söz ediyoruz.
Üretmek, yerli ürünler kullanmak... Umarız bunlar da ekonomik savaşın rüzgarıyla gelip yine bir rehavet rüzgarıyla kaybolup "Coca cola gibi serinlik yok", "gözünü seveyim ısırılmış elmanın" muhabbetine yerini bırakmasın...