İnsan, hayata bir nefesle bağlanan, sınırları Yaradan tarafından belirlenmiş bir hayatı yaşayan. Bazen asi bazen günahkar, bazen masum, bir yetim çocuk kadar. Bazen zalim ve gaddar. Yeryüzünün halifesi, yükü ağır kulluk kadar.
İnsan hayata bağı bir nefes kadar. Soluk benizli, eli nasırlı… Kimi saraylarda, kimi barakada. Kimi hayatta, çoğu toprağın altında.
İnsan, sen, ben, kardeşimiz, evladımız, eşimiz, dostumuz. Yaradan tarafından bahşedilen hayatta, kimi sıkı sıkıya bağlı, kimi misafir edasında.
İnsan etten kemikten, rakibi yine insan, nihayetinde kendi de bir insan. Bazen yorgun, bazen suskun, bazen inatçı ve hırslı. Kimisi cefada, kimisi sefada. Sırtında ağır bir yaşam yükü. Bazen yaşıyor öylesine, farkında değil aslında hepsi sevki İlahi de. Kavgalar, çatışmalar, çekişmeler hepsi yaşamın bir parçası.
İnsan, sevgiden yoksun kalmış, oda sevdiklerini yoksun bırakmış. Ya da sevdiklerine zamanla tapmış ifrata kaçmış. Huzuru aramasına rağmen hep teğet geçmiş. Bazen yol yordamı yanlış seçmiş. Yaşamla ölüm arasındaki çizgilerde dolaşmış. Boş çabalarla ömür tüketmiş. Kavgalardan medet beklemiş.
İnsan, kini, öfkesi bazen dağlar kadar. Yakmış, yıkmış zulümle dünyaya nam salmış, feryat figan Arş-ı ala’ya ulaşmış. Yaşam hakkı tanımamış diğerlerine.
İnsan, masumiyetin simgesi olmuş. Hep eza, hep cefa, hep çile olmuş yaşam yumak yumak. Hep sabır, hep şükür demiş, kimseyi incitmemiş. Kendisine ayrılan yaşam alanının hep merkezinde durmuş. Bazen susmuş, bazen ağlamış içli içli tenhalarda, gecenin en koyu anında, yaşamın kıyısında, bir misafir edesında.