KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ

Herkeste bir hayıflanma, bir serzeniş… Hasretle andığımız, özlediğimiz değerlerimiz. Bir anda kaybolmadı ya? Tüm bu güzellemeler yaptığımız değerlerimiz. El ele verdik hep beraber tükettik. Beraber devirdik etrafımızı sur gibi çevirmiş değerlerimiz. Bizi pek çok kötülükten alıkoyan, bizi çepeçevre kuşatan, yılların birikimi, örf ve adetlerimiz, bizi biz eden değerlerimiz. 

El birliğiyle yıktık, tükettik, tahammülsüzlüğümüze kurban ettik. Kapattık tüm kapılarımızı, önce dostlarımıza, arkadaşlarımıza, sonra akrabalarımıza… Hayat benim kime ne dedik. Giderken yollara dikenler ektik. Kendi etrafımızı yeni duvarlarla çevirdik. Yetmedi daha da yükselttik. Birbirimizden koptukça koptuk. Kapandık dört duvar arasına. Perdelerle kapattık pencereleri, panjurlar yaptırdık. Varlığımız yokluğumuz belli olmaz oldu. Karanlıklara hapsolduk. Yalnızlıklara bıraktık kendimizi. Herkesten bihaber olduk. Kaçtık, kaçtık ve duvarlar arasında kaybolduk. 

Bayramlarda bile uzaktan soğukça el uzattık bayramlaşmak için. İki cümleyi geçmedi hasbihalimiz. İki cümle, bizi ve iç dünyamızı özetledi adeta. Uzaklardaydık, eski günlerden, samimiyetten… 

Şöyle sıkıca sıkıp ellerimizi, sarılamadık birbirimize. Mesafeler o kadar açılmıştı ki koşsak yıllar alırdı kapanması. Nasıl bir hızla uzaklaştık ya da savrulduysak bizi biz yapan değerlerimizden, insanlığımızdan…

Koptuk, toplumdan, çevremizden, eşten, dosttan… Kendi evimizde bile yalnızlaştık, yabancılaştık birbirimize. Herkesin toplandığı büyük odalardan, herkesin kendi odasının olduğu evlere yerleştik. Bitmeyen, ertesi gün devamı gelsin diye iple çekilen sohbetler kayboldu. 
Bir bir ayrıldı, evler, ebeveynler. Dedeler ve nineler kendi evlerine terkedildiler. Bir başına geçirdiler geri kalan ömürlerini. Ömür dediğin neydi oysaki. Gelip geçiyordu farkına varamadık. Kapıldık dünya telaşına, bir yere varamadık. 

Kapanmaz yaralara dönüştü içimizdeki boşluklar. Dolduramadık. Dolduracak olanları kapının dışında bıraktık. Gelip geçici heveslere kurban ettik. Dolu dolu yaşayamadık. Hep hayıflandık, özledik, bekledik. Geri gelir dedik. Biz gitmeyince yanına nasıl gelsin ki? Biz etrafımızdaki duvarları yıkmadıkça, biz bir adım atmadıkça gelir mi ki?
Vefa duygusu kayboldu sinelerde, güven zedelendi bir kere. Kaptırdık kendimizi eşyaya, mala, mülke… Hiç sormadık memnun musun diye iç dünyamıza, vicdanımıza. Oysaki sızlıyordu vicdanlar, yürekler haraptı. Hani geriye ne kaldı? Dağıldık tespih taneleri gibi. Toplayanımız olmadı. Toplanma çabamızda. 

Kaybettik bütün değerlerimizi, kendimizi. Tükettik, elbirliğiyle her şeyimizi. Yalnızlaştık, yalnızlaştırdık birbirimizi. Tükendik, fark etmedik bile tükendiğimizi. Sessizliği seçtik, seslensek de kimse duymadı bizi. Ruhumuzdaki derin boşluklarda yankılandı seslerimiz. Korktuk, içimizdeki uçurumlardan, içine girdiğimiz girdaptan.
Önce kaybetmeye alışıyor, alıştırılıyor demek ki insan. Sonra bir bir ayrılıyor alıştıklarından. Arkadaştan, dosttan, anadan, babadan…

Her şeye rağmen kopmamalı insan. Yaşamak için yaşatmayı seçmeli, sevilmek için sevmeli herkesi. Duvarlarla değil eş, dost, akrabalarla çevirmeli etrafı. Bir gülümsemeyi esirgememeli, dostça kelimeler seçmeli, kırmadan dökmeden yaşamalı. Yaşamak için değerleri yaşatmalı. Hayata her gün güzel şeyler katmalı. İnsanlardan ve insanlıktan uzak kalmamalı.