Çorak toprağın kara bağrına düşüp yeşermeyi bekleyen bir tohumun yağmuru beklemesidir umut. Yağmurun yağma ihtimali kadar, yağmama ihtimali de vardır aslında. O derin bir hisle, tevekkülle yağmuru bekler. O umududur, yaşama bağlanmasında ki tek noktadır. Günler ne kadar uzasa da, güneş ne kadar toprağın bağrını ısıtsa da onun umudu beklentileri vardır. Bazen koca bir ağacın, bazen küçük bir bitkinin nüvesini taşımaktadır. Geleceğe dair beklentileri vardır.
Yağmur toprağın bağrına düşecek, çorak toprak suya doyacak ve nihayet onun tenine değecek bir su damlası o tohumun sert kabuğunu yumuşatarak hayat bulmaya dair sebepleri tamamlayacak, bir ağaç olmanın ilk aşaması ve canlı olmanın ilk belirtisi olan çimlenme gerçekleşecektir. Bundan sonra da bu yolculuk hep umutla devam edecektir. Umut, yaşama tutunmanın sihirli bir anahtarı olacaktır.
Bitkinin hayatı hep sabırla beklemekle geçecektir. Bazen aylarca bekleyecektir bir damla yağmur tanesini, bazen gövdesini ve yapraklarını amansızca sızlatan yağmurun dinmesini bekleyecektir. Gökyüzünün korkunç gürültülerinin dinmesini bekleyecektir umutla, güneşe olan hasretle…
Bazen yaz güneşi altında terleyecek, susayacak ve gelmeyince beklenen yağmur feda etmeye başlayacaktır yapraklarını teker teker. Düşen her yaprakta umudundan da bir parça düşecektir. Ama yinede içinde hep umut olacaktır, yağmurun yağmasına dair, güneşin açmasına dair, yaşama dair…
Umuda dair her şey, geleceğin daha iyi olacağı beklentisinden kaynaklanır aslında. Bazen bir gece karanlığında gözümüz ufuklarda şafağı bekleriz. Yalancı bir şafak bile umutlarımızı artırır daha da umutlandırır. Bazen kış ortasında baharı bekleriz. Yalancı baharlar gelir umudumuzu kıran, yine de bekleriz…
Yaşama tutunmanın nüvesidir umut. Yaşamdan bir parça barındırır içinde. Umut olmazsa yaşamın bir anlamı mı olur. Umut olmadan yaşama nasıl tutunulur.
Yaşamın kendisidir umut. Umut yaşamla kardeştir. Yaşadıkça umut var olur. Yaşamıyorsan umut varsa da ne olur. Yaşamın özüdür umut. Bazen az bazen çok ama yaşamın içindedir hep umut.
Yağmur toprağın bağrına düşecek, çorak toprak suya doyacak ve nihayet onun tenine değecek bir su damlası o tohumun sert kabuğunu yumuşatarak hayat bulmaya dair sebepleri tamamlayacak, bir ağaç olmanın ilk aşaması ve canlı olmanın ilk belirtisi olan çimlenme gerçekleşecektir. Bundan sonra da bu yolculuk hep umutla devam edecektir. Umut, yaşama tutunmanın sihirli bir anahtarı olacaktır.
Bitkinin hayatı hep sabırla beklemekle geçecektir. Bazen aylarca bekleyecektir bir damla yağmur tanesini, bazen gövdesini ve yapraklarını amansızca sızlatan yağmurun dinmesini bekleyecektir. Gökyüzünün korkunç gürültülerinin dinmesini bekleyecektir umutla, güneşe olan hasretle…
Bazen yaz güneşi altında terleyecek, susayacak ve gelmeyince beklenen yağmur feda etmeye başlayacaktır yapraklarını teker teker. Düşen her yaprakta umudundan da bir parça düşecektir. Ama yinede içinde hep umut olacaktır, yağmurun yağmasına dair, güneşin açmasına dair, yaşama dair…
Umuda dair her şey, geleceğin daha iyi olacağı beklentisinden kaynaklanır aslında. Bazen bir gece karanlığında gözümüz ufuklarda şafağı bekleriz. Yalancı bir şafak bile umutlarımızı artırır daha da umutlandırır. Bazen kış ortasında baharı bekleriz. Yalancı baharlar gelir umudumuzu kıran, yine de bekleriz…
Yaşama tutunmanın nüvesidir umut. Yaşamdan bir parça barındırır içinde. Umut olmazsa yaşamın bir anlamı mı olur. Umut olmadan yaşama nasıl tutunulur.
Yaşamın kendisidir umut. Umut yaşamla kardeştir. Yaşadıkça umut var olur. Yaşamıyorsan umut varsa da ne olur. Yaşamın özüdür umut. Bazen az bazen çok ama yaşamın içindedir hep umut.
Zorluklara karşı dayanma gücüdür umut. Tahammülün sebebidir umut. Gelecekle ilgili güzel temennilerin bir demetidir. Baharı beklerken kışa katlanmanın, sabahı beklerken geceyi atlatmanın sebebidir umut.